30 Kasım 2012
Sayı: SİKB 2012/14 (47)

 Kızıl Bayrak'tan
NATO sorunu devrimin geleceği sorunudur!
Gazze katliamı, AKP’nin tutumu
ve gerçekler
“Fişleme politikası” doksan yıllık
devlet geleneğidir!
Evren ve Şahinkaya darbeyi sahiplendi
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu raporundan yansıyan karanlık tarih
RedHack davasında tahliye!
Asgari ücretin belirlenme sürecini örgütlenme seferberliğine dönüştürelim!
“Taleplerimiz karşılanana kadar
mücadelemize devam edeceğiz!”
Kapitalizm öldürüyor
İş cinayetleri yasa dinlemiyor
Çukurova’da 25. yıl coşkusu
Parti Okulu Alaattin Karadağ Devresi...
25. Yıl: Geçmişten geleceğe parti
Komünist hareketin 25. yılı kutlandı!
25. yıl etkinlikleri üzerine
Bangladeş’te katliam ve protestolar
2012 6 Kasımı’ndan yansıyanlar
Yeni YÖK Yasa Tasarısı Aralık ayında meclise sunulacak
Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye!
Zaman’ın kanlı elleri ‘kardeşliğe’ uzanırken tebessümle gelen zehir
Alevilere ellerini uzatanlar ayrımcılığı körüklemeye devam ediyor!
Cumartesi Anneleri katillerin
peşinde!
Göztepe Parkı’na cami yapım tartışmaları ve artan cami projeleri
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Aşılması gereken zayıflıklar, harekete geçirilmesi gereken olanaklar ışığında...

2012 6 Kasımı’ndan yansıyanlar

 

Bir 6 Kasım sürecini daha geride bırakmış bulunuyoruz. YÖK’ün kuruluşunun 31. yılında gerçekleştirilen eylemler üzerinden, politik gündemleri ve ön süreçlerinin yanı sıra toplamında, sürecin ele alınışındaki farklılıklar ve zayıflıklar üzerine kapsamlı bir değerlendirme yapacağız. Buradan hareketle 6 Kasım sürecinin ardından çıkarttığımız bu sayımızda genel bir değerlendirmenin yanı sıra kimi illerdeki süreçlerin değerlendirmeleriyle beraber gençlik hareketinin ve ‘öncü’lerinin tablosunu ortaya koyacağız.

6 Kasım’da öne çıkan politik gündemler

31 yıldır üniversiteler üzerindeki baskı ve sermaye eksenli dönüşümlerin aracı olan YÖK’e karşı mücadelede bu yıl öne çıkan gündemlerin başında Yeni YÖK Yasa Taslağı, Suriye üzerinden şekillenen emperyalist müdahale ve Kürt siyasi tutsaklarının başlatmış olduğu açlık grevi geliyordu.

Yasa taslağının yansımaları olarak mali ve idari özerklik, sermayenin açıktan üniversite yönetimlerinde yer alması, disiplin yönetmeliği üzerinden öğrenciler üzerindeki baskının arttırılması, kapitalizmin değişen ihtiyaçlarına uygun olarak üniversitelerin dönüşüme tabi tutulması gündemdeydi. Özellikle akademisyen ve üniversite çalışanlarına dönük bir saldırı da olması, hazırlanan yasa taslağını ülke genelinde yapılan eylemlerin şiarlarında da öne çıkardı. İstanbul’da “YÖK’e reform değil, üniversitelere özgürlük”, Ankara’da “YÖK yasa taslağına hayır” olarak öne çıktı.

Önümüzdeki süreçte de yasa taslağının uygulamaları tüm üniversite bileşenlerine yönelik saldırılar olarak karşımıza çıkacaktır. Sürecin bugünden güçlü bir şekilde karşılanamaması bir zayıflıkken, en azından gündeme alınması önemlidir. Ancak, sorunu Bologna süreciyle bütünlüğü içerisinde ele alamamak zayıflığı aşılmalıdır. Ayrıca 6 Kasım sürecini bütünlüğü ve tarihselliği içerisinde ele alamamanın başka bir yansıması olarak süreci AKP karşıtlığına indirgeyen dar bakış da aşılmalıdır.

AKP’nin on yıl içersinde birçok devlet mekanizmasında olduğu gibi, üniversitelerde ve YÖK’te yaptığı dönüşümler ortadadır. Ancak bu dönüşümler sermayenin çıkarları doğrultusunda, önceki dönüşümlerle bir zıtlık değil süreklilik arz etmektedir. Bunu görmemek, sermaye devletinin kurumlarının özsel içeriğini gözden kaçırmaya ve AKP’nin varlığıyla gerekçelendirmeye, AKP karşıtlığına indirgenen dar politik bir bakışa neden olacaktır. Ayrıca, bu dar bakış bütün siyasal gündemlerde karşımıza çıkmaktadır.

6 Kasım sürecinin ikinci bir gündemi emperyalist savaş ve saldırganlık olsa da, bir kaç ay önceki sıcaklığını yitirmesi bu gündemin arkalara düşmesine sebep oldu. Ancak hem emperyalistlerin Ortadoğu ve Suriye üzerindeki hesapları son bulmamıştır hem de emperyalist müdahale üzerinden gençliğin taşıdığı mücadele potansiyeli kaybolmamıştır. Türkiye’de gençlik hareketi tarihinin bize gösterdiği bir gerçeklik olarak anti-emperyalist duyarlılık önümüzdeki süreçte de temel gündemlerden birisi olacaktır.

Süreçte üçüncü bir gündem olarak, Kürt siyasi tutsaklarının iki ayı aşkın süredir gerçekleştirdiği açlık grevi eylemi öne çıkmıştır. Bir önceki sayımızı yayına hazırlarken yeni başlamış olan açlık grevi eylemini 6 Kasım’ın gündemleri arasına almamış olsak da gelişen süreçle beraber eylemlerdeki üniversite öğrencilerinin yoğunluğu, üniversitelerde gerçekleşen destek eylemleri açlık grevleri üzerinden gençliğin duyarlılığını açığa çıkartmıştır. Süreç içerisinde açlık grevi direnişi 6 Kasım’ın temel gündemlerinden birisi olmuş, sloganlardan dövizlere kadar yansımıştır. Kimi üniversitelerde açlık grevine destek eylemleri ile YÖK karşıtı süreç ortaklaştırılmıştır.

Uzun vadede YÖK yasa taslağı ve anti-emperyalist mücadele gençliğin gündeminde olacaktır. Tek tek yerellere ve siyasetlere daralan eylemlerin ötesine geçen bir ortaklaşma yaratmak gerekmektedir. 6 Kasım süreci vesilesiyle bir araya gelen gençlik güçlerinin varlığı ilerisi için de bir olanağa dönüştürülmelidir.

6 Kasım klasiği olarak:
YÖK karşıtı eylemlere devletin saldırganlığı

Toplumsal duyarlılığın temel oluşum alanlarından birisi olan üniversitelere yönelik saldırganlık, YÖK’ün tarihinden çok daha eskidir elbette. YÖK ile birlikte baskı ve saldırganlık daha sistematik bir hal alırken, tüm üniversite bileşenlerine yönelik planlı programlı, kurumsallaşmış bir yapı olan YÖK’e karşı mücadele de gençliğin temel gündemi haline gelmiştir. Bu mücadele tarihiyle beraber devletin YÖK karşıtı eylemlere saldırganlığı da eksik olmamıştır. Bu yıl da bu saldırganlık birçok şehirde açığa çıkmıştır. 3 Kasım’da Gençlik Federasyonu’nun gerçekleştirdiği eylemden Kocaeli Üniversitesi’ne, İzmir’de Ege, Afyon’da Kocatepe üniversitelerine kadar yansıyan saldırganlık, birçok üniversite ve şehirde eylemlerin yapılamamasına neden olmuştur. Sermaye devletinin bu azgın saldırganlığı birçok gençlik siyasetinin Çanakkale’de olduğu gibi geri tutumlar almasına ve eylemin dahi yapılamamasına yol açmıştır. Bu geri tutum İstanbul’da da alınmaya çalışılsa da Ekim Gençliği’nin ortaya koyduğu irade ve ısrar ile diğer siyasetler yürüme iradesi göstermek zorunda kalmıştır.

Gençlik hareketinin bugünkü geriliğine rağmen öncüleri şahsında gösterilen bu irade, gençlik hareketini politikleştirme, kitleselleştirme ve geliştirme noktasında da sergilenebildiği oranda ileriye anlamlı sonuçlar bırakacaktır.

Yıllardır aşılamayan parçalı tablo

Kimi yerellerde ve kimi siyasetler açısından bir takım adımlar atılsa da atılan bu adımların zayıf ya da sonuçsuz kalmasından dolayı bu yıl da 6 Kasım süreci parçalı bir tablo ile geçti. Ön sürecinin birlikte örülememesi, ortaklaşma yerine dar-grupçuluğun öne çıkması, siyasetlere daralan süreçlerin örülmesi bu parçalı tablonun göstergeleriydi.

Parçalı tablonun bir yanı:
AKP karşıtlığına daralan dar-grupçu merkezi eylem

Bu parçalı tablonun bir yanında Genç-Sen, Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti ve TKP’li Öğrenciler’den oluşan 4’lü bulunmaktaydı. Bu gruplar Ankara merkezli bir eylem yapmalarının da etkisiyle niceliksel olarak en güçlü eylemi yapmış oldular. Gençlik hareketi içerisinde reformizmin en güçlü sesi olan 4’lü, gençlik hareketini kendinden menkul gören yaklaşımı ile dar-grupçuluğunu, bütün bir YÖK sürecini AKP karşıtlığı üzerinden ele alışıyla ise politik darlığını ortaya koymuş oldu. Aynı zamanda gençlik hareketinin bu parçalı tablosunun temel sorumlularından birisi olarak da bu yılki 6 Kasım sürecine adını yazdırmış oldu. Süreci ortak örgütlemek adına hiç bir adım atmayan, Genç-Sen dışındakilerin ise söylemine dahi yansımayan bir dar-grupçuluk hâkimdi. Genç-Sen’in de “herkesin katılabileceği bir öğrenci mitingi” söylemi ise tamamen arkası boş bir söylem olarak kaldı. Bu noktada hiç bir adım atılmadı.

Gençlik içerisindeki reformist güçler, İstanbul Üniversitesi boykot sürecinden, Ankara ve İstanbul’daki ortak 6 Kasım süreçlerini sekteye uğratmaya yönelik tavırlarına kadar gençlik hareketinin önünde önemli bir engel olduklarını göstermiş oldular. Kitlesellikleri bu değerlendirmemizi zerre kadar etkilemez. Görece kitlesel olsalar da ortaya koydukları bakış ve pratik gençlik hareketinin gelişimini değil, kendi örgütsel gelişimlerini temel kıstas olarak önlerine aldıklarını gösteriyor. Ayrıca merkezi bir eylemi kendi iç motivasyonlarını sağlamak ve dar-grup çıkarlarının bir ürünü olarak ele alan bir yaklaşımla hareket ettiler. Merkezi eylem gerekçeleri “kitlesel bir eylem” gerçekleştirme çabasının ötesinde değildi.

Ancak bu noktada da çubuğu kendimize bükebilmeliyiz. Reformizmin gençlik içiersinde bu kadar güç olabilmesi bizlerin boş bıraktığı alanların doldurulması ile olanaklıdır. Önümüzdeki dönemde gençlik içinde etkin bir devrimci faaliyet yürütmek ve reformizmin etki alanını kırmak sorumluluğu ile yüz yüzeyiz.

Grupçu yaklaşımlar, samimiyetsiz tutumlar
ve aşılamayan darlık

Tüm bunların karşısında biz de dâhil birçok gençlik grubunun bir araya gelmesi ile oluşan birliktelikler anlamlı adımlar olmakla beraber, birliktelikler içerisinde politik darlık ve dar-grupçuluk defalarca karşımıza dikildi. Ciddiyetten yoksun, bir dediği bir dediğini tutmayan samimiyetsiz tartışmalarla iki aylık ön süreç geçirilmiş oldu. Tüm bunlara rağmen özellikle Ankara’da Eğitim-Sen ile birlikte sürecin örgütlenmesi, İstanbul’da eylemde dahi olsa Eğitim-Sen’le ortaklaşılması üniversite bileşenlerinin sürece katılması ve sürecin ortaklaştırılması açısından anlamlıydı.

Ankara’da Hacettepe, ODTÜ ve Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsüne yayılan eylemler, İzmir’de hem Dokuz Eylül’de hem de Ege Üniversitesi’nde eylemlerin olması birçok taşra üniversitesinde eylemlerin örgütlenmesi, İstanbul’da yerellerde sessiz kalınsa da Beyazıt’ta yapılan eylemin bir buluşma ve basın açıklamasından öte ÇAPA Tıp’tan yapılan bir yürüyüşle geçmesi anlamlıydı.

Ancak yerellerde eylemlerin yapıldığı yerlerde bile 6 Kasım ön sürecinin üniversite öğrencilerinin özne olarak katılımıyla örülememesi, kitle çalışmasının zayıf kalması, eylemlerin siyasal gençlik gruplarına daralması temel zayıflıktı. Birçok siyaset açısından çokça laf edilip az iş yapılması, bizimse bu noktada sürükleyici ve bu darlığı aşıcı olamamamız sürecin en temel zayıflık alanlarıydı.

Üniversite öğrencilerini sürece katmak adına apolitikliğin, reformizmin sözcülüğünün yapılması, siyaset ve ajitasyon-propaganda yasakçılığına dönüşen tavırların sergilenmesi, sivil toplumcu bir yaklaşım ile öncü güçlerin sürece müdahalesinin zayıflatılmaya çalışılması, buradan doğru kitle kuyrukçuluğuna dönüşen bir bakışın ortaya konması hemen hemen tüm yerellerde ortaya çıktı. Bu, sloganlara, basın açıklamalarının içeriğine ve söylemlere kadar yansırken, kitleselleşme sorununun bu şekilde aşılamayacağı, üniversite öğrencilerinin, oda komisyonlarının, toplulukların yerel çalışmaların bu şekilde sürece katılamayacağını 2012 6 Kasım süreci göstermiş oldu.

Gençlik hareketi açısından sürecin tamamen dışında kalanlar

Bu parçalı tablonun diğer bir yanında ise kendi dar eylemleriyle süreci geçirenler, ortak süreçlerin örgütlenmesinin içine girmeyenler veya sadece destekçi konumda kalmayı tercih edenler, kendi darlıklarıyla tüm süreç boyunca sessiz kalanlar, bir takım tali tartışmalarla sürecin dışında kalmayı tercih edenler bulunmaktadır. Şimdi burada isimlerini tek tek saymanın anlamsız olacağı açıktır. Zaten gençlik hareketine müdahale çabası gütmemelerinden kaynaklı gençlik hareketi üzerinden yaptığımız toplam değerlendirmemizin dışına düşmektedirler. Zira burada siyasal gençlik gruplarını değil, gençlik hareketi açısından toplam sürecin değerlendirmesini yapmaya çalışıyoruz.

2012 6 Kasım’ı ve Ekim gençliği

Tüm bunların sonucunda geride bırakmış olduğumuz süreç 6 Kasım sonrasına anlamlı sonuçlar bırakamamıştır. Bir 6 Kasım süreci daha gençlik hareketinin politikleştirilmesi, devrimcileştirilmesi, kitleselleştirilmesi açısından kaybedilmiştir.

Ekim Gençliği bulunduğu her alanda gençlik hareketini geliştirmekten, ortak süreçler örmekten, üniversite öğrencilerini süreç içerisinde özneleştirmekten yana taraf olmuştur. Bunu yaparken gençlik içerisinde proleter sosyalizmin temsilcisi olduğunu söyleminden pratiğine sergilemeye çalışmıştır.

Ancak, süreci ortak örgütlemeye yönelik çabalarımız ve 6 Kasım gündemlerini bütünlüğü içerisinde düzeni karşısına alan devrimci bir bakış üzerinden oluşturma çabamız sınırlı kalmış, sınırlı kaldığı ölçüde istediğimiz sonuçları yaratamamıştır. Ancak birleşik, kitlesel, devrimci, militan bir gençlik hareketi yaratılması sorumluluğu halen bizlerin omuzlarında durmaktadır. Bu noktada tüm emeğimizi seferber edeceğimiz açıktır. Ancak bu çaba hiç de sadece siyasal gençlik gruplarını bir araya getirme çabası değil, gençliği politik bir bakışla ve örgütlenme hedefiyle bir araya getirme, özneleştirme çabası olacaktır. Bu çabayı gösterirken ne yazık ki tek başımıza kalmakla yüz yüzeyiz. Ancak unutulmamalıdır ki, gerektiğinde tek başına yürüme iradesi gösteremeyenler başkalarını arkalarından yürütme iradesi de göstermezler. Bu, tek başımıza gençlik hareketini yaratacağımız anlamına değil, gençlik güçlerini bu noktada harekete geçirme sorumluluğunun biz de olduğu anlamına gelmektedir.

Ekim Gençliği

 

 

 

 

Yeni YÖK Yasası meclise sunuluyor...

Sokakta parçalayalım!

 

12 Eylül’ün tüm kalıntılarını sildiğini iddia eden ve ileri demokrasi(!) naraları atan AKP hükümeti, şimdi de darbe kurumu olan YÖK’ü yeniden yapılandırıyor. YÖK’ün resmi internet sitesinden yayınladığı bir taslakla tartışmaya açılan Yeni YÖK Yasası’nın Aralık ayında meclisin gündemine gelmesi bekleniyor.

Bu yasayla birlikte sermayedarların iştahını kabartan üniversiteler kapitalist sistemin hizmetine sunuluyor. Rektör atama usullerini değiştiren yasada “göstermelik seçimler” dahi ortadan kaldırılarak atama yetkisi bakanlardan, iş adamlarından ve vergi rekortmenlerinden oluşan 11 kişilik bir konseye devrediliyor.

Ayrıca yasayla birlikte üniversitelere ‘mali özerlik’ getiriliyor. Harçları kaldırarak parasız eğitim yanılsaması yaratmaya çalışan sermaye devleti üniversitelerin mali yükünü devletin sırtından indirerek en temel insan hakkı olan eğitim hakkını da gasp ediyor. Eğitim, ”kendi yağında kavrulmak zorunda olan” üniversitelere “bağış” yapanların yararlanabileceği bir hak haline getiriliyor.

 

Öğrenci arkadaşlar!

Bu yasada patronlara vakıf kurmadan üniversite açabilme yetkisi tanınıyor. Böylece anayasadan “Kar amaçlı okul kurulamaz” maddesi de çıkarılıyor. Eğitimin kamusal niteliğine aykırı olan bu düzenlemeyle üniversiteler birbirleriyle yarışan fabrikalara dönüştürülüyor.

Tekno-Kentlerle, Ar-Ge’lerle, Bologna süreciyle yıllardır sürdürülen üniversiteleri ticarileştirme politikaları, bu yasayla üst boyuta taşınıyor. Bu yasayla akademik ve idari personelin “iş güvencesi” de ortadan kaldırılıyor. Performans sistemi ve rekabet mantığıyla bilimsel gelişmenin önü tıkanıyor ve ‘akademik özgürlük’ kavramı yok ediliyor.

İnsanlığın ve toplumun yararına bilim üretmesi gereken üniversiteler bilginin parayla satıldığı ve savaş baronlarının hizmetine sunulduğu birer kurum haline getirilmeye çalışılıyor. Böylece en kârlı sektörlerden biri olan silah ve savaş sanayiinin üniversitelerin asli üretim alanı olması destekleniyor.

Kurulduğu günden bu yana üniversitelerdeki baskı ve karanlığın baş aktörlerinden olan YÖK eliyle üniversiteler ‘değişen ve gelişen dünya sistemine’ adapte edilmek isteniyor. Böylece üniversitelerde piyasanın ve sermayenin ihtiyaçlarına uygun koşullar yaratılıyor. Akademik ve idari personele ücretli köle, öğrencilere ise sorgulamayan-eleştirmeyen, yalnızca kendisine dayatılan doğruyu kabullenen birer müşteri olmak kalıyor.

 

Öğrenci, kamu emekçisi, akademisyen...

Tüm üniversite bileşenleri!

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya gazetelere verdiği röportajlarda bu yasanın üniversitelerdeki demokratik siyaset kültürünü geliştireceğini söylüyor ve yasanın hiçbir ideolojinin etkisinde olmadığını iddia ediyor. Üniversitelerin asıl bileşenlerinden köşe bucak kaçarak demokrasinin gereğini yerine getiren, bu yasayı gözü kapalı onaylayanlarla tartışan Çetinsaya, kampüslerden yükselen çığlığa kulaklarını tıkıyor.

Ancak bizler haklarına ve geleceklerine sahip çıkan hocalarımızla birlikte, eğitim hakkımıza göz diken bu saldırı yasasına geçit vermeyeceğimizi haykırıyor ve yasayı parçalamak için alanları dolduracağımızı ilan ediyoruz. Sizleri de sesimize ses, gücümüze güç, soluğumuza soluk katmaya ve birlikte mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz!

Ekim Gençliği