14 Eylül 2012
Sayı: SİKB 2012/04 (37)

  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin saldırıları ve
biriken olanaklar
  Dinci partinin gücü ve pervasızlığı
nereden geliyor?
  Afyon’daki 25 asker ölümü üzerine...
Alaattin’i katleden, katilini terfi ettiren ve onu tutuklamayan siyasi iktidardır!
12 Eylül ülke genelinde lanetlendi!
MİB değerlendirme ve kararlar
  “Dernek sınıfın örgütlenmesinde
bir araç olacaktır”
  İzmir’de emekçiler “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” gecesinde...
  Senkromeç’te 12 Eylül pankartı
  4+4+4’e karşı binler meydanlardaydı!
  4 + 4 + 4 uygulaması ve Ankara mitingi üzerine Eğitim Sen şube yöneticileri ile konuştuk...
  Eylem ve sokak yol gösteriyor!
Volkan Yaraşır
  Lufthansa grevi ve sonuçları...
  İşgalin ve neoliberalizmin kıskacındaki Filistinliler intifadanın izinde…
  Batı Şeria’da protestolar şiddetleniyor
  Üniversitelerde “yeni” bir dönem başlıyor...
  Beytepe’de cemaatlere geçit yok!
  DLB: Yeni öğretim yılında mücadeleyi yükseltelim!
  Ekim ayında 30 ilde aynı anda yıkımlar başlayacak…
  Şili’de faşist darbenin 39 yılı geride kalırken...
  Metin Kurt’un anısına...
  Üç başlık ve Ermenistan
  Karaburun notları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermayenin saldırıları ve biriken olanaklar

 

AKP gericiliğinin toplumsal yaşamın bir dizi alanını kesen saldırıları kesintisiz ve pervasız bir şekilde sürüyor. İktidar koltuğuna oturduğu günden beri gerici ideolojisi ekseninde toplumu biçimlendirmek için var gücüyle çalışan dinci-gerici parti, buna paralel olarak sınıf ve emekçi kitleleri hedef alan sosyal, siyasal ve iktisadi saldırılarını bir biri ardına hayata geçiriyor.

Başta kıdem tazminatı olmak üzere kazanılmış hakların gaspına dönük hazırlıklar, esnek çalışma koşullarının ve köle işçiliğin önünü açacak düzenlemeler, eğitim alanında gerici-piyasacı uygulamaların bir bir hayata geçirilmesi, Kürt halkına ve Alevi emekçilere yönelen ırkçı-şoven kudurganlık, emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına koşulsuz taşeronluk... Tüm bu pervasızlığını emperyalistlerden aldığı desteğe ve sırtını yasladığı sermaye çevrelerine borçlu olan AKP iktidarı, karşısında sınıf ve emekçiler cephesinden anlamlı bir karşı çıkış görmediği yerde her geçen gün daha da gemi azıya alıyor.

Artan saldırılar, hoşnutsuzluğu ve öfkeyi mayalıyor

Öte taraftan bu dizginsiz ve çok yönlü saldırıların her geçen gün sosyal çelişkileri derinleştirdiğinden, toplumun farklı kesimlerinde alttan alta hoşnutsuzluk yarattığından ve “hassas dengeler” üzerinde duran bir dizi dinamiği harekete geçirebileceğinden kuşku duymamak gerekiyor. Zira sermaye hükümetinin çok yönlü saldırıları gün be gün toplumsal yaşamın fay hatlarında kırılmalara yol açacak enerjiler biriktiriyor.

Son dönemde özellikle 4+4+4 saldırısına karşı binlerce emekçinin gösterdiği eylemli tepkiler bunun güncel bir örneği olarak karşımızda duruyor. Eğitimin piyasalaştırılmasına karşı ortaya konulan bu eylemler aynı zamanda toplumun dinci-gerici karanlık karşısındaki politik duyarlılığını yansıtıyor. Henüz 4+4+4 saldırısını geri püskürtmek bakımından ciddi zayıflıklar ve eksiklikler barındırsa da böylesi eylemli çıkışlar sınıf ve emekçi kitlelerdeki mücadele dinamiklerini açığa çıkarmak ve harekete geçirmek bakımından önemli olanaklar sunuyor.

Önümüzdeki süreçte, özellikle meclisin açılmasıyla birlikte gündeme gelecek olan yeni saldırı dalgasının kapsamı ve mahiyeti düşünüldüğünde bu türden çıkışların yaşanbileceğini ve hızla toplumun gündemine oturabileceğini şimdiden hesaba katmak gerekiyor. Bu türden gelişmelere önden hazırlıklı olmak ve etkin bir müdahale inisiyatifi ortaya koymak büyük bir önem taşıyor. 4+4+4 gibi eylemsel zeminler bu açıdan büyük imkanlar sunuyor. Şimdiden bir taraftan 4+4+4 saldırısı üzerinden şekillenen duyarlılığı ve eylemli hattı güçlendirmek ve bir dizi gündeme müdahale zemini olarak değerlendirebilmek gerekiyor.

Buna ek olarak, Kürt halkının inkar ve imha politikaları karşısında ortaya koyduğu direniş, Alevi emekçilerin yok sayılmaya, aşağılanmaya ve gerici-faşist saldırılara karşı sokaklara inmesi, İstanbul, İzmir ve Antep gibi kentlerde sınıf cephesinden gündeme gelen lokal direniş ve eylemle sermayenin çok yönlü saldırıları karşısında biriken hoşnutsuzluğun farklı cepheler üzerinden yansımaları olarak değerlendirilmelidir. Tüm bu gelişmeler aynı zamanda önümüzdeki dönemin mücadele gündemlerine, dinamiklerine ve görevlerine ışık tutuyor.

Güncel gelişmeler ve sosyal mücadelenin önemi

Son dönemin siyasal atmosferi, özellikle Kürt sorunu ve Suriye merkezli yaşanan güncel gelişmeler dinci parti AKP'yi hayli bunaltmış bulunuyor. Fakat bu süreçte sınıf ve emekçi kitlelerin örgütsüzlüğü ve dağınıklığı, yanı sıra dinsel gericiliğin toplum üzerindeki sersemletici-dizginleyici etkisi, AKP iktidarına siyasal açmazlarını “idare” etmesi konusunda büyük bir kolaylık sağlıyor. Gelinen yerde saldırganlıkta sınır tanımayan sermaye hükümeti, rahatlığını ve pervasızlığını tam da bu nesnel-toplumsal koşullardan alıyor. Bunun bilincinde olan AKP gericiliği her fırsatta etnik-mezhepsel ayrımları kaşıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin biriken sosyal sorunlara karşı ortak bir mücadele zemininde buluşmasının önüne geçmek için her türlü yol-yöntemi, özellikle dinsel gericiliği etkin bir şekilde kullanıyor.

Bu tablo, tersinden atılması gereken adımlara da yol gösteriyor. Her türden burjuva gerici etkinin kırılması için sınıf ve emekçi kitlelerin sosyal mücadele zeminlerine kazanılması buradaki en kritik halkayı oluşturuyor. Bu açıdan yakın dönem deneyimlerinden TEKEL direnişi, sosyal mücadelenin birleştirici ve sürükleyici etkisine örnek olarak verilebilir. Yine bugün özellikle eğitim alanında gündeme gelen 4+4+4 saldırısı karşısında gündemdeki eylemli süreçler tüm sınırlılıklarına ve sınırlarına rağmen bu çerçevede değerlendirilebilir.

Önümüzdeki dönemin mücadele gündemlerine her şeyden önce bu gözle bakmak gerekiyor. Zira sırada bekleyen kapsamlı saldırılar hesaba katıldığında emekçiler arasında sosyal mücadele eğilimlerinin güçleneceğinden kuşku duymamak gerekiyor. Özellikle 4+4+4 üzerinden yaşanan hareketlilik, bu açıdan var olan olanakları bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor.

Sınıfın ve devrimin programını öne çıkarmalıyız

Bugün sermaye düzeninin gündeme getirdiği bir dizi saldırı politikası, farklı toplumsal kesimler tarafından zaman zaman eylemli çıkışlarla karşılanıyor. Birçok fabrikada süren işçi direnişleri, binlerce emekçinin 4+4+4 saldırısı karşısında alanlara çıkması, yine Alevi emekçilerin asimilasyona, yok saymaya ve faşist saldırılara karşı hakları için sokaklara çıkmaya hazırlanması, Kürt halkı ve hareketinin son dönemde yükselen direnişi vb. bu gelişmelere örnek olarak verilebilir.

Toplumun farklı kesimlerinden ve sınıf cephesinden yer yer gündeme gelen bu tür çıkışların en temel zaaf alanı ise sermaye düzenine karşı halihazırda birleşik bir mücadele zemininden yoksun olmasıdır. Verili dağınıklık ve parçalı tablo, bir taraftan mevcut saldırıların önüne geçmeyi engellerken öte taraftan açığa çıkan mücadele dinamiklerinin hızla sönümlenmesine ve verilen mücadelenin zamanla gerilemesine vesile oluyor. Bu nedenle farklı kanallarda akan mücadele dinamiklerinin giderek ortak bir mücadele zeminine kavuşturulması önümüzdeki dönem açısından büyük bir önem taşıyor. Bunun yolu ise her şeyden önce ortak bir mücadele hattının oluşturulmasından geçiyor.

Bir dizi tarihsel deneyim göstermektedir ki, farklı gündemler ve sorunlar üzerinden harekete geçen toplumsal kesimleri ortak bir mücadele zemininde buluşturacak yegane güç, birleştirici ve kapsayıcı niteliği ve konumu ile işçi sınıfı ve onun devrimci siyasal mücadelesidir.

Dolayısıyla sınıf devrimcileri olarak emperyalist savaş ve saldırganlıktan sosyal-iktisadi yıkım programlarına, Kürt halkını hedef alan imha ve inkar politikalarına, Alevi emekçilere yönelen ırkçı şoven saldırganlığa, tüm sosyal ve siyasal sorunlara karşı işçi sınıfının devrimci programını öne çıkarmak, harekete geçen, mücadele eden farklı toplumsal kesimleri ve emekçileri bu program altında birleşik mücadeleye kazanmak günün en temel görevi olarak önümüzde duruyor.

Önümüzdeki dönem karşımıza çıkan tüm gelişmelere bu perspektifle bakmalı, tüm toplumsal-siyasal-sosyal sorunlar karşısında sınıfın ve devrimin programını öne çıkarmalı ve daha yükseklerde dalgalandırmalıyız.