Kızıl Bayrak'tan...
?Kürt hareketine yönelik saldırganlık tırmanmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde yeni bir gözaltı ve tutuklama furyası başlatan devlet yüzlerce kişiyi gözaltına aldı. Ancak faşist darbe dönemlerinde görülebilecek bir sürek avı ile Kürt hareketinin belini kırmaya ve böylelikle onu terbiye etmeye çalışıyor. Başka bir dizi yeni gelişme de bu koyu faşist terör tablosunu tamamlıyor. Bunlar arasında sayfalarımızda da genişçe ele aldığımız “muhbir vatandaş” uygulaması ise durumun vardığı boyutlar hakkında yeterince fikir veriyor. AKP’nin dümenine oturduğu sermaye devleti, sadece Kürt hareketini değil toplumun tüm ilerici ve devrimci birikimini tasfiye etmek için yoğun bir faşist abluka uyguluyor.
Saldırıya uğrayan mevzilerin savunulması ve bu ablukanın parçalanması günün en önemli görevlerinin başında geliyor. Çünkü bu yapılmaksızın hemen hiçbir alanda mesafe olmak mümkün olmayacaktır. Zira sermaye devleti faşist baskı ve terör yoluyla mücadele saflarını toparlanmadan biçmeyi özel bir politika haline getirmiştir. En küçük bir hak mücadelesi dahi faşist baskı ve terörle yüzleşmek, ona karşı mücadele vermek zorundadır.
Elbette saldırılara karşı her şeye rağmen mücadele sürüyor. Fakat bu yine de henüz devleti durdurmaya yetmiyor. Kürt halkı şovenizm ve çirkefçe örgütlenen bir yalan kampanyasıyla yalnız bırakılmak isteniyor, ki bunda da belli bir düzeyde başarılı oldukları açık. Çünkü işçi sınıfı politik bir düzeyden yoksun olduğu ölçüde gerici propagandanın ve düzen siyasetinin etkisine de o ölçüde açık oluyor.
Fakat yine de anlamlı gelişmeler de yok değil. Bugün bu bakımdan göze çarpan en önemli gelişme ise, 8 Ekim’de düzenlenecek olan mitingdir. Sermaye ve devletinin çok yönlü saldırılarına dur demek için örgütlenen bu miting, gazetemizin yayınlanmasının hemen ertesinde gerçekleştirilecek.
Miting hakkında bugünden şunu söyleyebiliriz ki, ortada mitingi örgütleyen sendika ve meslek odaları cephesinden güçlü bir ön çalışma görülememesi mitingi, sınıf bileşimi ve katılım bakımından zayıflatabilir. Ama ne olursa olsun sonuçta bugün Ankara’da ortaya çıkacak tablo değişik cephelerden süren mücadelenin birikimlerine yaslanacak, bu birikimin düzeyini yansıtacaktır. O halde 8 Ekim’de ortaya çıkacak tabloyu ne abartmalı, ne de ondan olağanüstü sonuçlar beklemeliyiz. Sonuçta zayıflıklarından dersler çıkararak ve kazanımlarına dayanarak bu eylemden her bakımdan yararlanmak için elimizden geleni yapmalıyız.
Son olarak belirtmeliyiz ki, gazetemizde de döne döne işlediğimiz gibi, kapsamlı ve ağır mücadele görevleri duruyor. Bu görevlerin üstesinden gelmek, daha enerjik ve daha güçlü bir çabayı zorunlu kılıyor. Ancak eğer başarır ve virajı aşarsak yolumuzun açık olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla bu güvenle sorumluluklarımızı omuzluyor, yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz.
|