23 Eylül 2011
Sayı: SİKB 2011/36

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizmin savaş ve saldırganlık cephesine demir attılar!
Emperyalizme uşaklık için sınırları aştılar!…
“Radar İsrail’in güvenliği için!”
Kürt halkına yönelik baskı ve terör artarak sürüyor
“Kıdem tazminatı güvencemizdir!”
Ümraniye’de “Kıdem tazminatı
hakkı” forumu
19 Eylül ve TMMOB
Alaattin Karadağ davasında 5. duruşmaya giderken
“Cezaevlerinde işkence, saldırı, keyfi uygulamalara son verilmelidir”
Zor dönemin bilinçli,
inançlı ve soluklu
devrimcileri
Ulucanlar direnişi 12. yılında.
Ulucanlar’da katledilen Habip Gül ve Ümit Altıntaş’ın avukatı İbrahim Ergün’le konuştuk
Ulucanlar’da devrimci tutsak,
fabrikada direnişçi işçi!
Gizli zamma tepki!.
Devrimci mücadeleyi
yükseltelim!.
Yüzbinler bağımsız
Filistin için yürüdü
Atina çalkalanıyor
Şili’de sınıf mücadelesi
ve olanaklar
“Şili’nin en büyük yüreği” Neruda kavgamızda yaşıyor!
Şarlatan davasında 2. duruşma
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ulucanlar’da devrimci tutsak,
fabrikada direnişçi işçi!

Casper direnişinde yer alan işçilerden İlhan Emrah aynı zamanda Ulucanlar katliamını yaşayan bir devrimci tutsaktı. Kendisiyle içeride ve dışarıda direniş deneyimi üzerine konuştuk...

- Siz Ulucanlar direnişi sırasında oradaydınız, daha sonra ölüm orucu direnişine de katıldınız. Yıllar sonra Casper’da direnişçi bir işçi olarak sizi tanıdık. Zindanda ve fabrikada direnişçi kimliği taşıyor olmak büyük bir onur. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Hayatın her alanında direniş var. Çünkü zulmün ve sömürünün olduğu her yerde başkaldırı mutlaka olacaktır. İnsan siyasal bir bakışa eriştiğinde ya da bazı insani değerleri sahiplenmeye başladığında, egemenlerin bireye ve çeşitli toplumsal kesimlere yönelik uyguladığı baskıya ve sömürüye karşı mücadale etmekten geri duramıyor. Ya da ona karşı koymaktan kendini alamıyor diyebilirim. Öyle olduğu zaman da, daha fazla sömürü ve zulüm oldukça, direniş de kesintisiz biçimde büyük oluyor. İnsan hayatının her alanında, içeride-dışarıda-fabrikada-dağda mutlaka direnmelidir. Bir devrimcinin hangi koşullarda olduğu çok fazla belirleyici olmuyor bence. Devrimci kendi varoluşunun düşünsel, siyasal ve ideolojik gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Devrimci sorumluluk, halka karşı sorumluluğunu yerine getirmekle olur. Bunun yolu da, ancak ve ancak egemenlere karşı elinden geldiğince direnmektir. İşte bu yüzden Ulucanlar’da olduğu gibi, Casper Bilgisayar’da da işten atılınca direnişi seçtim.

- Fabrikada direnirken Ulucanlar direnişinden öğrendiklerinizin size katkısı oldu mu?

- Her pratik eylemin insan yaşamında olumlu etkileri kaçınılmazdır. Ulucanlar direnişi tabii ki bize çok şey kattı. Birey anlamında bana ne kattı diye sorulursa kolektif davranabilmek bilinci derim. Bütün siyasal farklılıklarıyla, ideolojik farklılıklarıyla ve başka farklılıklarıyla, tüm devrimcilerin birlikte hareket edebilme, birlikte savaşabilme, birlikte karşı koyabilme kabiliyetinin oluştuğu bir an olarak bende öyle bir etki yarattı. Çünkü bütün devrimci yapılar hep birlikte ortak bir duruş sergiledi. Savaşın bütün alanlarında öyle bir ortaklık yakalanabileceği, bütün devrimcilerin sadece devrimciyim demesinin ortaklığa yetebileceği düşüncesini kazandırdı bana.

Ulucanlar direnişi bilinç anlamında birçok şey katarken pratik anlamda düşmanın devrimcilere, topluma ve halka bakış açısını gösterdi. Casper Bilgisayar’da da aynı bakış var. Sınıfsal olarak egemenliğini her türlü yolla sürdürmeye çalışıyor. Her türlü baskı ve zulmü sana reva görürken, kendisi en küçük bir zarar görsün istemiyor. Düşünsene sen yıllarca, on yıllarca bir işçinin sırtından trilyonları götürüyorsun, ya da dünyaları sömürüyorsun bir işçi senin iki liralık bir malını aldığı zaman sen çıldırıyorsun. Yani böyle bir durum. Yılda 2 trilyon kazanıyorsun belki bir işçinin sırtından. Bu durumda işçilerin kaybedecek birşeyleri yok. Ama onların kaybedeceği çok şey var ve ondan korkuyorlar. Bu yüzden Ulucanlar’da olduğu gibi, Casper’da ya da yaşamın diğer alanlarında egemenler devrimcilerden ve işçilerden ölesiye korkuyor. Dediğim gibi kaybedecekleri çok şey var ve bu yüzden daha çok azgınlaşıyorlar.

Biz Casper’da direnişe geçtikten sonra slogan atıyoruz. Patron işçiye dünya kadar bağırıyor, hakaret ediyor, küfürler ediyor. Hiçbir polis gelip patrona sen bu işçiye niye küfür ediyorsun demiyor. Ama ne oluyor, biz slogan atınca polisler çevik kuvveti yığıyorlar. Niye, slogan atıyorsunuz. Böyle olunca egemenlerin gerçekten ne kadar azgınlaştıkları ya da pervasızlaştıkları ortaya çıkıyor. Yani korkuyorlar.

Ulucanlar’da devrimcileri öldürmeye kalktılar. Dışarda da aynı şekilde azgınlaşıyorlar, pervasızlaşıyorlar. Sınıfsal çıkarları için yapıyorlar bunu. Bizim de sınıfsal olarak kaybedeceğimiz birşeyimiz yok. Hakkımızı savunmak zorundayız. İçerde de dışarda da onların azgınlıklarına karşı direnmek zorundayız. Bu yüzden Ulucanlar çok şey öğretti. Casper da aynı şekilde çok şey öğretti.


- Ulucanlar katliamı karşında sergilenen o büyük direnişi anlatırmısınız? Unutamadığınız çarpıcı gözlemleriniz, anılarınız nelerdir?

- Katliam gece saat dörtte başladı. Biz bir buçuk gibi oturuyorduk. Ümit, Deniz, başka kimler vardı çok hatırlamıyorum. Ümit’in burada söyledikleri aklımdan hiç çıkmıyor. Bilmiyorum belki o an neye göre öyle bir konuşma olmuştu, konu nasıl oraya gelmişti bilmiyorum ama Ümit, “Devrimcinin ortalama yaşı 27, ve ben bugün yirmi yedi yaşıma girdim. Yarını görmeyeceğim herhalde” demişti. Gerçekten de 27 yaşına girdiği gün şehit düştü.

O sabah çatışma 04.00’te başladı, Ümit ilk düşenlerden biriydi. Bunu hiç unutmuyorum mesela. Onun dışında ilk çatışma anını. İlk çatışma başladığında her tarafta kurşunlar yağıyor, her taraf simsiyah olmuş o kadar çok gaz bombası atmışlardı ki, belki de dünyada o kadar gaz bombasını bir yere atmamışlardır. Çok fazla gaz bombası vardı. Yine o kadar çok köpük sıkmışlardı ki, boyumuzu aşmıştı. Yukarıyı göremiyorduk beyazlıktan. Çok da su sıktılar. O kurşun sesleri halen kulaklarımda. Halen kulağımın dibinden geçiyormuş gibi geliyor.

Çatışma başladığında iki taraftan ateş yağmurunda kaldık. Bir anda saldırdılar. Sabahın köründe silahlarıyla gelmişlerdi. Çatılardan, mazgallardan, kulelerden her taraftan kurşun yağıyordu. Biz bütün devrimciler olarak 80 kişi falandık herhalde o zaman. Hep birlikte karşı koyduk. Kurşunların altında halay çekmeye başladık biz. Artık şehitler gelmeye başlamıştı. Ve sanırım 15-20 kişi kalmıştık. Artık yapacak birşey yoktu. Her tarafı kapamışlar ve her taraftan kurşun yağıyor. Bizim kendimizi koruyabileceğimiz, saklanabileceğimiz bir yer yok. Başladık halay çekmeye. Kurşun yağıyordu halen üzerimize.

Devrimcilerin tutsak olması teslim alındığı anlamına gelmiyor. Bundan kaynaklı biz onu göstermeye çalıştık. Biz devrimciyiz içerde de dışarda da her yerde direniriz. Bizi korkutamazsınız dedik. Kurşunlarınız vız gelir, tankınızla topunuzla gelin dedik. Gerçekten de vız geldi bize her şey. Biraz önce de dediğim gibi kurşunlar kulağımızın dibinden geçerken halaylar çektik. Marşlarımızı söyledik. Sonra yine yaralananlar oldu halay çekerken. Sonra yine düşenler oldu. Ondan son kalanlar olarak içeriye çekildik koğuşa. Koğuşta da yine hep beraberdik kurşunların altında. Duvarları yıktılar, kurşun yağdırmaya başladılar, Mutfak camından bile kurşun yağdırıyorlardı. En son yine bizi aldıklarında, çatışmadan sonra herhalde. Tabi biz baygın olarak alındığımız için ne zaman alındık nasıl alındık bilmiyoruz. Bizi götürmüşlerdi hamama. Herkes çırılçıplak elleri arkadan kelepçeli. Hepimiz ordaydık. Çoğumuzu üstüste yatırmışlardı. Hepimiz yaralı haldeydik. İşkence yapmaya başladılar hepimize. Aynı zamanda sorular soruyorlardı. Tabii hepimiz aynı tutumu sergiledik, hepimiz karşı durduk. Sonra hücrelere attılar. Bizi tekme tokat döverken daha sonra yalvaracak duruma getirdik onları.

Türkiye devrimci hareketi tarihinin en önemli siper yoldaşlığı örnekleriden biriydi Ulucanlar. Bu direniş ruhu ve geleneğinin yaşamın bütün alanlarına taşınması gerektiğini düşünüyorum.


- İçeride direnmekle dışarıda direnmek arasında ne gibi benzerlikler ya da farklılıklar var?

- Aslında bunun cevabını verdim. Tabii ki içerde ve dışarda direnmek özü itibariyle aynı. Çünkü karşısında direndiğin sınıf aynı sınıf. Alanların, mevzilerin veya mekanların farklı olması birşeyi değiştirmiyor, her şeye rağmen teslim olmadık, olmayacağız. Bizi ölmekle korkutamazsınaz dedik. Ölüm bize vız gelir dedik, kurşun yağmuru altında halay çektik. Casper’da da “Sizi cezaevine tıkacağız, öldüreceğiz” dediler, çevik kuvveti yığdılar, biz direndik.

İçerisi dışarısı fark etmiyor. Sömürünün olduğu, zulmün olduğu, her yerde direniş mutlaka olacaktır. Biz de onu yerine getirmeye çalışıyoruz. Sınıf aynı egemen sınıf. Bizler de sorumluluğumuzu, halkımıza ve yoldaşlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmekle yükümlüyüz. Bu yüzden içerisi ve dışarısı farklı değildir.

Ancak Ulucanlar’ın yoldaşlık ruhunu dışarıda sergileyemediğimizi düşünüyorum. Bu birliktelik ruhunu, rüzgarını halka götüremedik. Onu farklı şekillerde de olsa yapamadığımızı düşünüyorum. Eksik kaldık. Ulucanlar’ın etkisini dışarı taşıyarak, dışarıda daha büyük bir direniş örme imkanı vardı. Bunu yapamadık.

Kızıl Bayrak / İstanbul