12 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/31

 Kızıl Bayrak'tan
Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!
Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!
Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...
Emperyalistlerin Libya’daki kirli planları ifşa oldu
“Savranoğlu’na sendika girecek!”
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....
BDSP’den mücadele çağrısı
GEA işçileri destek bekliyor
PTT direnişi deneyimimiz...
Bütünlüğü içinde
kapitalizmin krizi…
“Halklar ayakta, emperyalistlerin işi
daha da zor”..
Londra’da öfke patlaması…
İsyan dalgası İsrail’de!
TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları / 2 - V.Yaraşır
8. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...
Hacıbektaş şenlikleri, gericilik ve devrimci sorumluluk!
Filistinli şair Mahmud Derviş’i saygıyla anıyoruz....
Yerel bültenler yaz sayılarıyla sınıfın nabzını tutuyor.....
Mücadele sonuç verdi: Toplu mezar açılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...

Kirli ittifakı dağıtmak için
Kürt halkıyla dayanışmaya!

Gerici İran devleti 16 Temmuz’da, İran da yaşayan Kürtlerin özgürlüğü için PKK paralelinde mücadele veren PJAK’a karşı kapsamlı bir askeri harekat başlattı. Harekat yirmi günü aşkın bir süredir devam ediyor. İran-Türkiye sınırında başlayan askeri operasyon Irak Federe Kürt Devleti ile Mardin sınırlarını da içine alarak devam ettirildi. Yaklaşık 15 kilometrelik bir şerit üzerine yayılan İran askeri harekatı PJAK’ın kontrolündeki bölgelerin toplarla dövülmesiyle başlatıldı. Bölgede bulunan Kürt köylerinin top ateşine tutulması ve saldırıların PKK’nin kontrolündeki “Medya Savunma Alanları”na yayılmasıyla çatışma daha da şiddetlendi. Geride kalan yirmi günün çatışma bilançosuna bakıldığında İran ordusu ciddi biçimde tökezlemiş görünmektedir. Farklı eğilimlere sahip kaynaklar ve ayrıca İran’ın kendi muhalif kaynakları da İran’ın tökezlediği gözleminde bulunmaktadırlar. HRK komutanlığının yaptığı açıklamalarda da İran ordusunun şimdiye kadar 250 civarında askeri kayıp verdiği ve İran ordusuna ait çeşitli miktarlarda askeri mühimmatın ele geçirildiği belirtiliyor. Ayrıca üç İran generalinin de çatışmalarda öldürüldüğü verilen bilgiler arasında yer alıyor. PJAK kendi kayıplarını da belli aralıklarla açıklıyor ve buna göre katledilen gerillaların sayısı 20’ye yaklaşmış durumda. Köylerin bombalanması sonucu ölen köylülerin bulunduğu ve 800 civarında köylünün yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

PKK’nin hafta başında yaptığı açıklamada ise İran ordusunun son günlerde saldırıyı yavaşlattığı ve harekat öncesi düzeye çektiği söylendi. Buna karşılık PJAK gerillalarının çatışmanın yaşandığı sınır bölgelerinden çekilip yerlerine PKK-HPG gerillalarının konumlandırılacağı belirtiliyor. İran’ın geri adım atması karşısında çatışmanın daha ileriye gitmemesi için böyle bir önleme başvurulduğu PKK tarafından ifade ediliyor.

İkiyüzlü hesaplara dayalı kirli ittifak!

Hatırlanacağı gibi İran’ın askeri harekatı öncesi Türkiye de hem kendi bürokrasisi içinde hem ABD Dışişleri Bakanı Clinton’la, onun ardından da yeni CIA başkanıyla bir diplomasi trafiği yaşamıştı. Açığa çıkan bilgilerden bugün öğreniyoruz ki aynı tarihlerde İran yönetimi de Irak devlet yetkilileri ve kukla Kürt yönetimi temsilcilerini ülkelerine çağırarak benzer bir diplomasi mekiği dokudu. Farklı cephelerde ve aynı tarihlerde yürütülen bu görüşme trafiğinin sonuçları bugün sırasıyla kendini açığa vurmaktadır. Başlatılan saldırının ardından ve çatışmaların şiddetlendiği günlerde İran, Türkiye, ABD ve Irak-Irak Kürt yönetiminin yaptığı açıklama ve aldığı tutumlar saldırının siyasal arka planının ayrıca da netleşmesini sağlamaktadır.

Başlarda İran’ın sınır güvenliği, kendi iç sorunları vb. demagojik bahanelerle başlatıldığı öne sürülen savaşın bugün çok daha kapsamlı bir planın ürünü olarak hayata geçirildiği ortaya çıkmış bulunuyor. Başka birçok konuda çıkar çatışmaları yaşayan ABD, İran, Türkiye ve Irak devletleri Ortadoğu’da kendileri için ciddi bir baş ağrısı olan Kürt siyasal hareketine karşı işbirliği yapmış durumdadırlar. Sözkonusu işbirliğinin hedefinde PKK şahsında Kürt siyasal hareketini bitirmek, hiç değilse tekrardan doğrultamayacak bir biçimde belini kırmak yatmaktadır.

İran’ın PJAK’a karşı başlattığı askeri harekât da bu ittifakın kendi arasında uzlaştığı planın ilk aşamasını oluşturmaktadır. Bugün ortaya çıktığı kadarıyla ve kabaca üzerinde uzlaşılan plan şu biçimde özetlenebilir: İran kendi sınırlarından başlayarak PJAK gerillalarına karşı kapsamlı bir harekat başlatacak ve giderek PKK’nin ana karargahı konumundaki Kandil’e yönelecek. Türkiye ise teknik, lojistik ve askeri olarak İran’ı destekleyecek. ABD, Irak ve Türkiye’deki teknik imkanlarıyla elde ettiği istihbaratı İran’la olan kötü ilişkileri dolayısıyla Türkiye kanalıyla İran’a iletecek. Irak ve Federe Kürt yönetimi ise Irak’taki Kürt halkının gözünde gayrı-meşru bir duruma düşmek korkusuyla açıktan destek veremeyeceği için tutumsuz kalarak fiilen kuşatma ve yok etme harekâtını desteklemiş olacak. PJAK ve PKK’ye karşı İran saldırısı başarı gösterdiği ölçüde harekatın belli bir evresinde işbirliği içindeki tüm güçler açıkça savaş alanına girecek ve Kürt gerilla hareketi tam anlamıyla bitirilecek. Sözkonusu bölgeden sökülebildiği ölçüde bugün PKK’nin kontrol ettiği bölgeler işbirlikçi ve kukla Irak Kürt yönetimine devredilecek. Böylece ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerinin Ortadoğu’da onyıllardır en temel baş ağrılarından biri olan Kürt gerilla hareketi ortadan kaldırılmış olacak. Üzerinde uzlaşılan ve işbirliğine gidilen plan özetle böyledir.

İlk adımda sekteye uğrayan hesaplar!

Yıllardır kanlı bıçaklı olan gerici güçler yaptıkları işbirliğine büyük umutlar bağlayarak bir yok etme harekatı başlatmış olsalar da işlerin tek başına onların istediği gibi gitmeyeceği kesindir. Kanlı bıçaklı olanları yan yana getiren hesaplar daha başlangıç adımında yara almıştır. İran yaptığı kapsamlı hazırlığa ve saldırıya rağmen geride kalan yirmi günü aşkın zamanda istediğini elde edememiştir. Üstelik bir hayli de kayıp vererek ve ileriye gidemeyerek bugün için saldırının dozunu düşürmek durumunda kalmıştır. Yapılan işbirliği içinde ABD, Türkiye ve Irak ve Federe Kürt yönetiminin olduğu da kısa zamanda teşhir olmuştur. ABD heronlarının çatışma bölgelerinde istihbarat topladığı görülmekte, Irak ve Kürt yönetiminin İran’la yaptığı pazarlıklar açığa çıkmakta. Ayrıca saldırıda bir payı yokmuş gibi davranmaya çalışan Türk devletinin sınırdan çatışma alanına tanklar soktuğu ve kamyonlarla askeri mühimmat taşıdığı bilinmekte, çatışmada öldürülen askerlerin cesetleri dondurulmuş hayvan etlerinin taşındığı araçlarla gizli bir biçimde içeriye sokulmaktadır. Gizleme ve inkar çabalarına rağmen en rezil ve pespaye tutumların sahipleri olan Irak devleti ve Kürt yönetiminin işbirliği büyük ölçüde teşhir olmuş durumdadır. Haftalardır sınırlarının İran tarafından ihlal edilmesi ve köylerin top ateşine tutulmasını bilinçli bir suskunlukla geçiştirmeye çalışanlar şimdi çark etmek zorunda kalıyorlar. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde ardı ardına İran’ı uyaran açıklamalar yapmak durumunda kaldılar. Üstelik Kürt yönetimi dört parçadaki tüm Kürtleri Federe Kürt Devleti’nin bayrağı altında toplanmaya çağırma yüzsüzlüğü bile gösterebildi. Yaptıkları anlaşma gereği Irak ve Irak Kürt yönetiminin sınır güvenliğinden sorumlu olan ABD ise şer ekseni ilan ettiği İran’ın sınır ihlaline göz yumduğu gibi heronlar aracılığıyla elde edilen istihbaratın İran’a iletilmesi konusunda da ikiyüzlü sessizliğini sürdürüyor. Elbette bu kirli işlerin siyasal sonuçları da olacak ve o sonuçlar ittifak yapanların işlerini daha da zora sokacaktır.

Neresinden bakılırsa bakılsın söz konusu devletlerin bugüne kadarki karşılıklı çıkar çatışmalarının niteliği bu işbirliğini oldukça kırılganlaştırmaktadır. İran, ABD ve Türkiye’yi halihazırda yan yana getiren şey Kürt sorunudur. Üstelik içinde bulunduğumuz bu özel evrenin yarattığı geçici imkanlar sayesinde yapılabiliyor bu işbirliği. ABD emperyalizminin son zamanlarda Suriye’yi hedef tahtasına oturtması ve Suriye’ye yönelik politikasında Türkiye’yi koçbaşı olarak kullanmak istemesi belli ki Kürt hareketinin boğulması hesaplarında bir boşluk yaratmaktadır. Kürt sorununda Türkiye ile aynı kaderi paylaşan İran’ın devreye sokulması ve bunun için İran’a etkin bir işbirliği sözü verilmesi İran’ı da iştahlandırmıştır.

Fakat deyim yerindeyse evdeki hesap çarşıya uymamakta ve mızrak çuvala sığmamaktadır. Kapalı kapılar ardında yapılan kirli hesapların ayyuka çıkmasından sonra sessiz kalacağı hesaplanan Federe Kürt yönetimi ve Irak yönetimi özellikle Kürt halkının basıncı nedeniyle suskunluğunu bozmak zorunda kaldığı gibi giderek tarafsızlığını da bozmak durumunda kalacaktır. Zira sözde bağımsızlığı, sınır ihlalleri ve köylerin topa tutulmasıyla ayaklar altına alınmakta, her şeyini bağladığı ABD tarafından kendisi için düşman bir güç olan İran’a satılarak onuru da kırılmaktadır. Kürt yönetimi bir yana, Irak’ta yaşayan Kürt halkının buna katlanmayacağı bugün ortaya koydukları tepki üzerinden de görülebilmektedir. Çünkü, bütün bu hesaplar ulusal onurları kırılarak ve kardeşlerinin cesetleri üzerinden gerçekleşecektir.

İşbirliğinin Türkiye cephesi!

Türkiye cephesinde şimdilik resmi ağızlardan yaptıkları işbirliğine dair sarf edilmiş tek bir söz yoktur. Ne sınırdan İran’a gönderilen askeri araçlar ne de çatışmalarda ölen beş askere dair herhangi bir açıklama ya da haber görmek mümkün değil. İşbirliğine dair bir emarenin kamuoyuna yansımaması için burjuva basın ayağında özel bir çaba harcandığı da açıktır. AKP gericiliğinin borazanı dinci basında ise savaş kışkırtıcılığı yapılıyor. Fettullah Gülen cemaatinin sözcüsü durumundaki Zaman yazarı Hüseyin Gülerce ve ısmarlama aydın Fehmi Koru savaş kışkırtıcılığında başı çekiyorlar. Biri AKP’nin Kürt hareketine karşı yeni stratejisinin ne kadar kararlı ve kapsamlı olacağını anlatırken diğeri İran’ın askeri harekatına dolaylı bir atıf yaparak Srilanka’da Tamil Kaplanları’na yapılan türden bir yok etme harekatı benzetmesi yapmaktadır. Bu iki kalemin yazıp söylediklerinin savaş kışkırtıcılığı olmasının yanısıra düzenin tutumunu yansıttığına da kuşku yok. Yukarıda ifade edilen teknik, lojistik ve fiili destek bugün için belli sınırlarda kalsa bile Türk devletinin Kürt hareketinin bitirilmesi için her şeyi yapmaya dünden hazır olduğu herkes tarafından bilinen bir olgudur.

Devletin İran’ın yürüttüğü savaşa aktif destek verme konusunda elini kolunu bağlayan en önemli güncel sorun ABD hesabına Suriye politikasında koçbaşılığı yapıyor olmasıdır. Bu birçok yönden devletin elini kolunu bağlayan çözülmesi de zor bir sorundur. Bir yandan Kürt hareketine karşı İran ile işbirliğine girerken bir yandan da ABD hesabına İran’ın ABD karşısında en temel müttefiki olan Suriye’ye karşı konumlanmaktadır. En son Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ziyareti öncesi Suriye’ye müdahaleyi çağrıştıran açıklamaların yapılması, henüz resmen ifade edilmese bile İran tarafında ciddi bir rahatsızlık yarattığı bilinmektedir. Kürt haber ajanslarının verdiği bir habere göre İranlı askeri bir yetkili Suriye’ye müdahaleyi kendilerine savaş ilan edilmesi olarak algılayacaklarını belirtmiş, Suriye’yi tüm güçleriyle desteklemekle birlikte Türkiye’yi de bombalayabileceklerini söylemiştir (İranlı askeri yetkilinin yaptığı açıklamanın yayınlanan internet sitesinden kısa bir süre sonra kaldırıldığı da ayrıca belirtilmektedir). Son günlerde İran’ın saldırılarını geri çekmesini bu gelişmelerle de birlikte değerlendirmek gerekir.

İşin bir başka yönü ise Türkiye’nin İran’la olan işbirliği ve yakınlığının bir benzerinin Suriye ile kurulu bulunmasıdır. Bugün ABD’ye uşaklığın bir gereği olarak Suriye’ye karşı ne kadar esip gürlenirse gürlensin Suriye hala “Kürt kozu” gibi önemli bir aracı elinde bulundurmaktadır. Bu koz, Suriye’nin İran’la olan ilişkilerinde de önemli bir olanak durumundadır. Bu nedenle Esad yönetimi gerçekleştirdiği katliamların kapsamına rağmen bilinçli bir hesabın ürünü olarak Suriyeli Kürtlerle ilişkisini bozmamaya özen göstermektedir. Suriye’nin bu kozu, Türkiye’ye yarın karşısına Irak’takine benzer bir Federe Kürt devleti çıkması korkusunu yaşatmaktadır. Hele hele bugün Türkiye’de Kürt hareketinin özerklik ilanı varken ve kurumsal adımlar atılacağı açıklanmışken bu hiç de yabana atılır bir korku değildir. Bu durumda bugün üzerinde İran’la işbirliği yaptığı Kürt sorunu yarın Suriye cephesinden Türkiye’nin bir çıkmazı haline de dönüşebilir. Ortada Kürt sorunu gibi Ortadoğu’da bütün siyasal dengeleri değiştirme potansiyeli olan köklü bir sorun varken (ve bu en çok da Türkiye’nin aleyhine olacakken) Libya’da yapıldığı gibi bir manevrayla, çalışan işçileri geri çekerek ve ticari kayıpları karşısında emperyalistlerden sus payı alarak işin içinden çıkılması da pek olası değildir.

Türkiye açısından belirtilmesi gereken bir başka zorluk alanı ise hem Suriye’de koçbaşlığına soyunarak hem de Kürt hareketine karşı Suriye’nin kendi içinde yaptığına benzer bir katliamın içine girmek planındadır. Bu diğer ikisi kadar aşılması zor olmayan bir sorun olsa da Kürt hareketine karşı işbirliğine giren dört odağın dışında da hesaba katılması gereken güç odakları gerçeği varken öyle basitçe üzerinden atlanabilecek bir sorun da değildir. Zira bugün istediğini söyleyene yarın istemedikleri hatırlatılır.

Kirli ittifak halkların mücadelesi ve dayanışmasıyla bozulabilir!

Bugün ortaya çıkan tablo üzerinden kurulan kirli ittifakın işinin bir hayli zor olduğu ortadadır. Fakat sözkonusu ittifak Kürt halkı şahsında halkların mücadelesini boğmak gibi alçakça bir hesap üzerinden yapılmaktadır. Bu gerici odakların ortak çıkarları sözkonusu olduğunda kendi aralarında her engeli aşabilecekleri de aşikardır. Öyle ki, eğer konjonktür müsait olsaydı ABD’nin Irak’tan sonra İran’a gireceği herkes tarafından ifade edilen bir gerçekti. Oysa, bugün bu iki düşman kuvvet Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında uzlaşmakta ve işbirliğine gidebilmektedir. Dolayısıyla kendi aralarındaki işbirliğini sürdürmenin zorlukları ne olursa olsun üzerinde işbirliği yaptıkları planlardan kolayından vazgeçmeyecekleri de gerçektir.

Kürt gerilla hareketini yok etmeye yönelik harekatın ilk güçlü atağının kırılması büyük ölçüde Kürt hareketinin kendi gücü ve olanaklarıyla başarılabildi. Fakat bugünkü geçici duraksamaya rağmen savaş devam etmektedir ve Kürt halkı sözkonusu abluka altında yalnız kalmış durumdadır.

Burjuva basının Türkiye’nin suç ortaklığını gizleme çabası ve operasyonun toplumun gözünden uzak yürütülme kaygısı yaşanan savaşın boyutlarını büyük ölçüde gizlemeyi sağlıyor. Sanki her şeyi İran kendi başına yapıyormuş gibi bir tablo yaratılarak özellikle ABD ve Türkiye’nin rolü karartılıyor. Böylece hem Kürt halkının öfkesinin açığa çıkması geciktiriliyor hem de bir başka cepheden Kürt halkı yalnızlaştırılmak isteniyor. Bugünkü düzeyi ve sonuçlarından bağımsız olarak İran öncülüğünde sürdürülen saldırı, PKK şahsında Kürt halkının eşitlik ve özgürlük talebinin boğulması için gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla tümüyle kirli ve karanlık hesapların ürünü olan bu gayrımeşru saldırının derhal durdurulması için mücadele etmek gerekmektedir. Kürt halkıyla eylemli ve aktif bir dayanışma ortaya koymak, sömürgeci devletler karşısında halkların kardeşliği ve dayanışması payına da güncel ve yakıcı bir sorumluluktur. İmha üzerine kurulmuş bu ittifakın dağıtılmasının esas güvencesi de halkların ortak mücadelesi olacaktır.



İran devletine protesto

İran’ın Kürt hareketine karşı başlattığı kapsamlı operasyonlara karşı Bielefeld Kürdistan Zentrum yürüyüş gerçekleştirdi.

7 Ağustos günü belediye binası önünde toplanan kitle yürüyüş gerçekleştirdi. Şehrin en işlek yerlerinde basın metni belirli aralıklarla okundu. Sık sık “Terörist İran!”, “İran panzerleri Kürdistan’dan defol!”, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!”, “Abdullah Öcalan’a özgürlük!” sloganları atıldı. BİR-KAR yürüyüşe “Kürt halkına özgürlük, eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik!” yazılı Almanca pankartla katıldı.


Suudi ikiyüzlülüğü

AKP hükümetinin Suriye yönetimine karşı tutumunu sertleştirerek tehditler savurduğu bir sırada, benzer bir tutum da Suudi rejiminden geldi. Suudi Arabistan, Esad rejiminin muhaliflere karşı uyguladığı şiddet karşısında sessiz kalamayacağını belirterek, Şam’dan büyükelçisini geri çekeceğini bildirdi. Kral Abdullah durumu görüşmek için Şam Büyükelçisini yanına çağırdığını açıkladı. Aynı zamanda Suriye rejimine çok geç kalmadan “ölüm makinasının durdurularak kan dökülmesine son verilmesi”ni talep etti.

Bahreyn’deki halk ayaklanmasının bastırılmasında rol oynayan Suudi rejiminin bu tutumu tam bir ikiyüzlülük örneği. Türk devleti ile eş zamanlı olarak harekete geçmesi de bu Amerikan işbirlikçilerinin ortak bir plana bağlı olarak çalıştığını gösteriyor.