12 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/31

 Kızıl Bayrak'tan
Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!
Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!
Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...
Emperyalistlerin Libya’daki kirli planları ifşa oldu
“Savranoğlu’na sendika girecek!”
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....
BDSP’den mücadele çağrısı
GEA işçileri destek bekliyor
PTT direnişi deneyimimiz...
Bütünlüğü içinde
kapitalizmin krizi…
“Halklar ayakta, emperyalistlerin işi
daha da zor”..
Londra’da öfke patlaması…
İsyan dalgası İsrail’de!
TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları / 2 - V.Yaraşır
8. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...
Hacıbektaş şenlikleri, gericilik ve devrimci sorumluluk!
Filistinli şair Mahmud Derviş’i saygıyla anıyoruz....
Yerel bültenler yaz sayılarıyla sınıfın nabzını tutuyor.....
Mücadele sonuç verdi: Toplu mezar açılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Halklar ayakta, emperyalistlerin
işi daha da zor”

Kapitalist ekonomi günlerdir yeni bir kriz dalgasının altında bulunuyor. Avrupa’da derinleşen borç krizi ve ABD ekonomisiyle ilgili gelen kötü sinyallerin tetiklediği bu sarsıntı karşısında emperyalistler cephesinden tam bir panik havası var. Çözümsüz kaldıkları krizi yönetmeye çalışıyorlar, bu da işçi ve emekçilere daha ağır faturalar çıkarmaktan başka bir anlam taşımıyor.

Yaşanan süreçle ilgili Prof. Dr. Mehmet Türkay ile Doç Dr. Ahmet Öncü ile konuştuk. Öncü ve Türkay, bu sürecin krizlerin kapitalizmin doğasında olduğuna dikkat çekerken krizin toplumsal sonuçlarının önemli olduğunu vurguluyorlar.

“Maliyet toplumsallaşacak, karlar özelleşecek”

Prof. Dr. Mehmet Türkay, krizin kapitalizmin sürekliği içerisinde değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekerek bunun kapitalizmin kendisine ait, içkin bir süreç olduğunu dile getirdi.

Türkay şunları söyledi:

“ABD’nin kredi notunun düşürülmesiyle daha da belirgin hale gelen bir gelişme var. Bu gelişme aslında kendi başına değerlendirilmemeli. Daha geniş bir çerçevede değerlendirilmesi gereken bir özelliğe sahip. Çünkü kapitalizmin kendi sürekliliği içinde bu anlamı kazanır. Böyle baktığınız zaman da, şu ana kadar yaşanan sürecin maliyeti toplumsallaştırılacak, karı ise özelleştirilecektir. Sürecin gidişatına baktığımızda Amerika da bunu böyle yaşıyor. Türkiye de bundan nasibini alıyor ve alacaktır.

İktidarın bütün erteleme çabalarına rağmen onların dışında bir gelişme olarak kriz kendini açığa vurdu. Aslında daha da kötü olacağına dair tahminler çok yüksek. Önümüzdeki sonbahar itibariyle ortaya daha net bir tablo çıkacak diye genel bir kanaat var. Türkiye’yi öyle teğet falan geçmeyecek. Zaten şu anda süreci izlediğimizde, Türkiye’de zamana yayılan develüasyon genel olarak fakirleşmenin de ipuçlarını veriyor. İlle de dibe vurması gerekmiyor. Bu süreç, zamana yayılan bir özelliğe sahip. Dolayısıyla kapitalizmin Türkiye’de hayata geçme biçiminin kendine has yanları var. Özellikle 2001 krizinden sonra alınan kararlar - ki birikimin sürekliliğine dair özelliğe sahipti- daha belirgin, daha güçlü bir görüntüyü erteledi. Bundan sonra ise çok fazla ertelenemeyecek, daha bariz ve hissedilebilir bir hale gelecek. Tabii bunun sonuçları ne olur çok fazla bir şey söylemek mümkün değil. Türkiye’de uzun süredir benzer şeyler yaşanıyor ve toplumsal sonuçları çok fazla beklenilen düzeyde bir tepkiye de dönüşmedi. Bahsettiğimiz haliyle bu kriz kendi sürekliliği içerisinde uzun bir süre devam edecek. Belki de şunu söylemek lazım. Bundan sonra özel bir durum olarak krizi tartışmamak lazım. Bu kriz değil, kapitalizmin kendisine ait, içkin bir süreç.
Bunun ötesinde sonbaharda endeksler açıklanacak. Sanayi endeksi geriledi bu da istihdamın gerilemesi anlamına geliyor. İnsanlar yeniden fakirleşmiş durumda. Sonbaharda bu sürecin etkileri daha belirgin hale gelecektir.

“Her yerde halklar ayakta”

Doç Dr. Ahmet Öncü ise 2007 ve 2008 kirizinden farklı olarak bu süreçte emekçilerin ayakta olduğunu belirterek Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk isyanlarının, emekçi sınıflara umut aşıladığını, yol gösterdiğini dile getiriyor. Yunanistan, Amerika, İngiltere, İspanya ve son olarak İsrail’de emekçilerin ayağa kalktığını belirtiyor.

Öncü, bu sürecin kapitalizmin genel krizi içerisinde bir evre olduğunu belirterek başladığı konuşmasında şunları ifade ediyor:

“Bu durum, 1970’lerin başlarına kadar götürülen, kapitalizmin genel krizinin içerisinde yeni bir evredir. Krizin, kapitalizmin değişik araçlarla ertelediği ve bugüne kadar getirdiği ama kaçınılmaz olarak her defasında yüzleştiği bir sorunudur. Arkasında, Marksitlerin aşırı sermaye birikimi olarak tanımladıkları, kar oranlarının düşmesinde kendini ifade eden ve kar oranlarını yukarı çekebilmek için de sürekli sömürüyü ve çalışanlar üzerindeki baskıyı arttırmak zorunda olduğu, bu nedenle de ulusların arasında, devletlerin arasındaki çelişkiyi sınıflar arasındaki çelişkiyle arttıran bir sistemin kaçanılmaz bir sonu bu. Kapitalizm, krizlerle her zaman başetmeyi kendisine hedef olarak koyduğu için şimdi de birtakım yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Şimdiki süreç, 2008’de Big Brothers’tan bugüne kadarki koşullarla daha farklı. Biraz amiyane tabirle konuşacak olursak gelişmiş emperyalist-kapitalist devletler 2007’de başlayıp 2008’de doruğa çıkan ve mali kriz olarak tezahür eden, daha sonra da reel sektöre yayılan krizin karşısında halkın vergileriyle büyüyen devlet kaynaklarını bankaları kurtarmakta kullandılar. Bu aynı zamanda banka, finans sektörünün krizini aşmaya yardımcı olurken kamu sektörünün ve devletlerin krizini özellikle kurtarma operasyonlarının olduğu ülkelerde derinleştirdi. Bu başlı başına yeni bir krizdi. Mali krizden maliyenin krizine dönüştü. Piyasalarla süren bir sistem bu. Bankaları, taşıdıkları kamu borçlarından dolayı krize itti. Yunanistan, Portekiz, İspanya örneklerine İtalya da eklendi. Amerika Birleşik Devletleri’nin de kredi derecelendirme notu düşürüldü. Bu sürecin içinde şöyle bir gerçek ortaya çıktı. Devlet borçlarının büyümesi mali sermaye, finans sermayesinin krizine dönüştü. Bu da şu aşamada devletler arasında bir sorun olarak gözüküyor. Bu durum, emperyalizmin kendi iç çelişkilerini de açığa çıkarıyor.

 “Krizin faturasını emekçiler ödüyor”

Bu açıdan asıl soru bizim neye bakacağımızdır. Toplumsal sınıflar açısından, işçi sınıfının ve emekçilerin yanında olan insanlar bu krizi şöyle görmeli. Her kriz hangi şekilde tezahür ederse etsin, hakim sınıflar hangi şekilde bu krizi aşmaya çalışırsa çalışsın krizin faturasını emekçiler ödüyor. Bu tarih yakın dönemde gördüklerimizden farklı özellikler taşıyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk isyanları-devrimleri daha rotasını bulamamış olsa da içerisinde çok sağlam, güçlü bir antikapitalist, neoliberal politikalara karşı giderek cisimleşen bir muhalefeti içeriyor. Bununla birlikte dünyanın gelişmiş ülkelerindeki emekçi sınıflara umut aşıladığı gibi yol gösterdi, gösteriyor. Yunanistan, Amerika, İngiltere, İspanya son olarak İsrail ve her yerde halk ayakta. Bu açıdan işler çok daha karışık. Bir başka şey daha eklemek lazım. Sınıf mücadelesinde yeni bir evreye geçildi. 2007-2008 dönemindeki krizin toplumsal sınıflar açısından yansıması daha az mücadeleci, daha az bilinçli bir halk ve işçi sınıfı karşısında hakim sınıfların projelerini hayata geçirmesi olanağını sunuyordu. Bu konjonktürde onun da olmadığını görüyoruz. Halk ayaklanmış durumda.

“Dünya kapitalizmi büyük bir sıkıntı içerisinde”

Bu resmin içerisine bir de Çin’i katmak gerekiyor. Çin, dünya ekonomisinin ve kapitalizmin fazlasıyla bel bağladığı, yeni artı değer alanları olarak gördüğü bir ülke. Bu tarihte, burada da bir tıkanma yaşanıyor. Çin, giderek enflasyona yenik düşmeye başladığı için, bu enflasyonun sonuçlarının hem gelecekteki ekonomik büyümesini hem de toplumsal yönünü nasıl etkileyeceğini bilemediği için 2007-2008’de olduğu gibi açık bütçe, yani kamu harcamalarını arttırarak ya da üretime kamu kaynaklarını daha fazla aktararak bir çözüm oluşturamayacak. Kısıtlayıcı politikalar uygulamak zorunda kalacak. Çin’in de bu konjonktürde büyümesinin eskiye oranla daha az bir ihtimal olduğu görülüyor. Tüm bunları birarada düşündüğümüzde dünya kapitalizmi büyük bir sıkıntı içerisinde.

“İşçi kesiminin üzerindeki baskı artacak”

Gelişmelerin Türkiye’ye yansımasına bakarsak, önümüzdeki dönemde bütün devletler ve burjuvaziler arasında dünya piyasalarındaki rekabet derinleşmeye başlayacak. Burjuva iktisatçıları buna çeşitli isimler koyacaklar. Şu anda Türkiye’nin de, cari açıkta ifadesini bulan bir kırılganlığı var. Türkiye’de para politikaları açısından bakarsak, işçi kesimin üzerindeki baskının arttırılması gerekiyor. Daha ciddi olarak işçi sınıfınıaşağıya ittirerek krizden çıkmaya çalışacak. Kendi politikası açısından başarı olur mu? Dünya ekonomisi büyümüyor ve büyümeyecek. 2012 yılında büyüme oranlarının düştüğü, işsizlik oranlarının arttığını göreceğiz. Çalışanların üzerinde her noktada sömürüyü arttırmak üzere üretimde baskı olacak. Bu da genel çerçeve içinde Türkiye’nin de yaşayacağı bir durum olarak görünüyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul