25 Mart 2011
Sayı: SİKB 2011/12

 Kızıl Bayrak'tan
Kurultaylar ve sınıfın
mücadele gündemleri
Erdoğan: “NATO’nun ne işi var Libya’da?”
Bir yağma savaşı, iki farklı dünya
Yüzbinler Newroz
alanlarında buluştu!...
Newroz ateşi alanlarda harlandı!..
Düzenin ve CHP’nin
sosyal demagoji ihtiyacı! ..
İlk adımı Süsler Doruk işçileri attı...
Yaşasın grev,
yaşasın dayanışma!
Konak’tan Ontex’e direniş köprüsü
ÇEL-MER Çelik’te kirli oyunlar/PTT iccilerinden zincirli eylem
İşçiler kurultaylara yürüyor...
Emperyalist saldırganlığa karşı Ortadoğu halklarıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltelim!
Kanlı ve kirli ellerinizi
Libya’dan çekin!
Arap dünyasında isyan
dalgası sürüyor
Bölgesel gericiliğin mızrak başı:
Suudi Arabistan.
Nükleer karşıtı protestolar
ve görevlerimiz
Nükleer protestoları sürüyor
Almanya’da onbinlerin
katıldığı coşkulu Newroz
Newroz ateşi kampüslerde
Haklarımıza göz koyanlara
İstanbul’u dar edelim!..
Şerzan Kurt davasında erteleme
T. Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Musa Servi ile konuştuk...
3 Nisan eylemi ve sendikal
birlik üzerine..... 
Emek örgütleri: Susmayacağız!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist saldırganlığa karşı Ortadoğu halklarıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltelim!

Arap halklarına karşı yeni bir cephe açan emperyalist güçler, vahşi saldırılarını “sivil halkı katliamdan korumak” gerekçesine dayandırıyorlar. Emperyalist zorbaların paravan örgütü olarak çalışan BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1973 sayılı karar ise, kanlı saldırıya “meşru” gerekçe olarak sunuluyor.

Libya’ya bomba ve füze yağdıran ABD, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada gibi emperyalist güçler ile Türkiye gibi suç ortakları, BM kararının gereklerini yerine getirdiklerini iddia ediyorlar. Oysa Libya üzerinde uçuşa yasak bölge oluşturulmasını talep eden Arap Birliği bile, saldırının ilk gününde Güvenlik Konseyi kararının çiğnendiğini dile getirerek sızlanmaya başladı. Zira saldırgan emperyalistler Arap Birliği’nin taleplerini gözettiklerini özellikle dile getirerek suçun sorumluluğunu karşı tarafa atıyorlar.

Halkları değil sefil çıkarlarını koruyorlar

Atlas Okyanusu’ndan Basra Körfezi’ne uzanan Arap dünyasını saran halk isyanlarına müdahale etmek için fırsat kollayan emperyalist zorbalar, diktatör Kaddafi rejiminin halka karşı giriştiği vahşi katliamlar sayesinde emellerine ulaşmış bulunuyorlar.

Libya’daki zorba rejim ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya gibi devletlerden satın aldığı silahlarla halkı katletmeye başladı. Vahşette sınır tanımayan Kaddafi ve ona bağlı çeteler, Arap halklarının iradesini çiğnemek için pusuda bekleyen emperyalistlere, saldırıyı başlatma zemini hazırladılar. Dahası Kaddafi rejiminin icraatları emperyalistlere, saldırıyı “sivil Arap halkını korumak” gibi ulvi bir gerekçeye dayandırma fırsatı da verdi.

Emperyalist koalisyonun Libya’ya saldırısının sivil halkı Kaddafi güçlerinden korumakla uzaktan yakından bir alakası yoktur. Zira ezilen hakları korumak gibi bir dertleri olmadığı gibi, “sivil” halkların kanını en çok dökenler de bizzat emperyalist güçlerdir. Kaddafi’yi farklı yöntemlerle durdurmak mümkünken, hiçbir diplomatik girişimde bulunmadan Libya’yı bombalamaya başlamaları da, katliamı durdurmak gibi bir dertlerinin olmadığını kanıtlıyor.

İki emperyalist paylaşım savaşı, Cezayir, Vietnam, Endonezya, Ruanda gibi insanlığın maruz kaldığı en vahşi en kitlesel kıyımlar bir yana, yakın geçmişte Filistin, Lübnan, Irak, Afganistan, Tamil ve diğer halkların maruz kaldığı kitlesel katliamlar, şu anda Libya üzerine bomba yağdıran emperyalist güçlerin onayı, desteği veya doğrudan eliyle gerçekleştirilmiştir.

Dahası var. Suudi Arabistan ordusunu, eşitlik, özgürlük ve onurlu bir yaşam talep eden silahsız Bahreyn halkının üzerine salan da bizzat ABD emperyalizmidir. Bahreyn halkını katletmek için ordu gönderenlerin sivil halkı korumak için Libya’ya saldırdıklarını iddia etmeleri, iğrenç bir riyakârlık örneğinden başka bir şey değildir.

Emperyalist orduların doğrudan veya tetikçileri eliyle saldırdıkları ülkelerde yaşananlar, Libya için neler planlandığını öngörmek için yeterlidir.

Afganistan ve Irak ABD ile suç ortakları tarafından viraneye çevrildi. Irak’ta 1.5 milyon, Afganistan’da onbinlerce kişinin katledilmesinden işgalci güçler sorumludur. Emperyalist güçlerin onayı ve desteği ile Güney Lübnan ve Gazze Şeridi’ne vahşi saldırılar düzenleyen İsrail ordusu ise, yüzlercesi çocuk binlerce sivili katletmekle yetinmemiş, işyerleri ve yerleşim alanlarını bombalayarak yakıp yıkmıştır. Sri Lanka ordusuna, bağımsızlık mücadelesi veren Tamil Kaplanları ile Tamil halkına saldırı için yeşil ışık yakan emperyalistler, onbinlerce Tamil’in katledilmesi, yüzbinlercesinin yerinden yurdundan edilmesinin suç ortaklarıdır.

Demek ki emperyalistler, halkları korumakla değil katletmekle uğraşıyorlar. Aynı durum Libya için de geçerlidir.

Halkların iradesini çiğneyip enginliklerini yağmalıyorlar

Arap dünyasındaki halk ayaklanmaları ilk günden beri emperyalist-siyonist güçler ile bölgedeki işbirlikçilerini tedirgin etmeye başladı. İsyanları beklemeyen Washington ve Tel Aviv’deki savaş baronları, adeta kabusla yatıp kalkmaya başladılar. Zira Ortadoğu hem enerji kaynakları rezervlerinin yüzde 60’ını barındırıyor, hem de yerküre üzerindeki en stratejik bölgedir.

Devrimci önderlik alanındaki eksikliğe rağmen ayaklanmalar, emperyalist-siyonist güçlerin işbirlikçilerini hedef aldı. Bu diktatörlere dayanarak bölge politikalarını uygulayan ABD-İsrail ikilisi, ilk andan itibaren bu süreci sabote etmek, yolundan saptırmak, yozlaştırmak, olmuyorsa doğrudan müdahale ile baltalamak hazırlığına giriştiler.

ABD savunma bakanının Bahreyn’i ziyaretinin hemen ardından Suudi Arabistan ordusunun saldırıya geçmesi, emperyalist-siyonist güçler ile suç ortaklarının karşı saldırısının ilk pratik adımıydı. Libya saldırısı ise, halkların iradesini kırma planının pervasızca uygulanmaya başlatılması oldu. İlkinde sivil halkı katletmek için saldırıya geçenler, ikincisinde, sivil halkı korumak için harekete geçtiklerini iddia ettiler. Oysa hem Bahreyn hem Libya saldırısı bir ve aynı planın parçalarıdır.

Halkların iradesi kırılmadan, Arap dünyasında eskisi gibi at oynatıp bölgedeki zenginlikleri yağmalamak mümkün değildir. Bahreyn’de başlayıp Libya’da vahşi boyutlar alan emperyalist saldırganlık, öncelikle bu hedefleri gerçekleştirmeye odaklanmış durumdadır. İsyan eden halklar bu kirli oyunu bozmasını da bilecektir.

Özgürlük, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı direnişle kazanılır

Tunus’la Mısır’ın ortasında bulunan Libya, her iki ülkedeki diktatörlerin halk isyanıyla alaşağı edilmelerinden dolaysız bir şekilde etkilendi. Bu ise Kaddafi diktatörlüğüne karşı isyanın kısa sürede ülkenin dört bir yanına yayılmasını hızlandırdı.

Ayaklanma iki haftada Kaddafi rejimini toplumun geniş kesimleri ve halen sosyal yaşamda etkisi olan kabileler nezdinde gayr-ı meşru duruma düşürdü. Başkent Trablus ve çevresindeki iki-üç kent dışında zorba rejimin hakimiyeti kırıldı.

Ancak sonunun geldiğini gören despot Kaddafi ve etrafındaki yozlaşmış kan emiciler, ayaklanan halka savaş ilan ederek, uçuşa yasak bölge oluşturulması fikrinin öne çıkmasına zemin döşediler. Özel asker ve polis birlikleri ile Afrika ülkelerinden devşirilen kiralık katiller sürüsünü isyan eden halkın üstüne salarak katliamlara başladı.

Buna rağmen, batılı emperyalistlerin müdahalesini dillendirenler daha çok İngiltere ve ABD’de ikamet eden Kaddafi’nin eski muhalifleri oldular. Örneğin, o günlerde ayaklanmaya önderlik eden “17 Şubat Devrimi Gençliği” dış müdahaleyi kesin bir dille reddediyordu. Dış müdahalenin Kaddafi’ye “kahramanlık taslama” fırsatı yaratacağını dile getiren gençlik temsilcileri, diktatörlüğün üstesinden gelebileceklerini dile getiriyorlardı.

İsyancılar bombardımanlar karşısında tutunmakta güçlük çekmeye başladıklarında, uçuşa yasak bölge savunucularının sesi daha yüksek çıkmaya başladı. Zira rejimin katliamları, devrimci önderlikten yoksun olan isyancıların bu argümana karşı çıkmalarını zorlaştırdı. Yansıyanlar, gelinen aşamada hava saldırılarına açıktan itiraz eden bir taraf olmadığına işaret ediyor. Buna karşın emperyalist güçlerin kara harekatı başlatmalarına karşı olduğunu dile getiren kesimler halen ağırlıkta.

Her ne kadar devrimci programı olan anti-emperyalist bir önderlikten yoksun olsalar da, ayaklananlar ABD ve suç ortaklarına şüphe ile bakıyorlar. Ortada Filistin, Afganistan, Irak, Lübnan gibi örnekler dururken, isyan eden Libya halkının emperyalist işgale sessiz kalması olası değildir.

Elbette isyan eden halk ile emperyalistlerin askeri saldırıdan beklentileri farklıdır. Halk diktatörlükten, yolsuzluk ve yozlaşmadan arınmış, bağımsız demokratik bir ülkede onurlu yaşam isterken, emperyalistler sömürgecilik ve yağma peşindedirler. Nitekim, ABD ile batılı suç ortaklarının ikiyüzlü politikalarına dikkat çeken ilerici Arap aydınları, Libya halkını emperyalist güçlerin sömürgeci niyetleri konusunda uyararak, uyanık olma çağrısı yapmaktadırlar.

Kaddafi rejiminin emperyalist saldırıya zemin hazırlayan icraatları, isyan eden halkın özgürlük uğruna ödeyeceği bedeli daha da ağırlaştıracaktır. Şu anda Libya halkı hem Kaddafi hem emperyalist ordular tarafından katledilmektedir.

Libya ve Ortadoğu halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!

Arap dünyasındaki halk isyanları diktatörler ile onları arkalayan emperyalist-siyonist güçlere korku salarken, dünya işçi ve emekçilerine umut vermiş, sömürü, kölelik ve zorbalığa karşı mücadeleye büyük bir güç katmıştır.

Emperyalist güçlerin Türkiye, Suudi Arabistan gibi suç ortaklarının katkılarıyla başlattığı Libya saldırısı, dünyanın bu kritik bölgesinde halklar lehine oluşan olumlu havayı tersine çevirmeyi de amaçlıyor. Emperyalist saldırının püskürtülmesi esas olarak isyan halindeki Libya halkının kararlı direnişine bağlı olsa da, dünya işçileri, emekçileri ve ezilen halklarının Libya halkıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltmelerinin büyük bir önemi vardır.

İşçi sınıfı, emekçiler ve ilerici-devrimci güçler, Türk devleti ve icra kolu AKP hükümetinin suç ortaklığına karşı çıkmalı, Amerikan uşaklarının kardeş Arap halklarının katledilmesine katkı sunmalarını engellemek için harekete geçmelidirler.

Özelde Libya, genelde isyan halindeki Arap halklarıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltmek, verili koşullarda anti-emperyalist/anti-siyonist duruşun temel koşullarından biridir.

Vurgulamak gerekiyor ki, halk isyanlarının emperyalist saldırıyı püskürterek ilerlemeye devam etmesi, sadece Arap dünyası için değil, Türkiye dahil dünya işçilerinin, emekçilerinin ve ezilen halklarının kazanımı olacaktır. Bu tarihsel önemdeki kazanımın geliştirilip pekiştirilmesi için zaman geçirmeden eylemli dayanışma süreci başlatılmalıdır.

 

 

 

Libya’ya yönelik emperyalist saldırganlığa hayır! 

Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı birleşik direnişe!

Emperyalistler ve işbirlikçileri Libya’da Kaddafi rejiminin ayaklananlara karşı sergilediği zorbalığı bahane ederek askeri harekat başlattı. 19 Mart akşamı başlayan harekat sürüyor. Emperyalist savaş makinası Libya’ya aralıksız bomba yağdırıyor. En yeni teknolojinin ürünü silahlarını da kullanarak gövde gösterisi yapıyor.

Emperyalistler ve işbirlikçileri “Halkı Kaddafi rejiminin kıyımından korumak” yalanına başvuruyor. Ama emekçi halkların bu yalana karnı tok!

Çünkü Irak’ı, Afganistan’ı ve daha nice benzer operasyonu unutmadık. 8 yıl önce aynı gün başlatılan Irak operasyonunu da halkı Saddam’dan korumak iddiasıyla gerçekleştirmişlerdi. Sonuç yüzbinlerce Iraklı’nın ölümü, yakılan yıkılan Irak kentleri oldu.

Emekçi halkların hayatı ve geleceği emperyalistler ve işbirlikçilerinin umurunda değil. Çünkü onlar egemenlik ve kölelik peşindedirler. Libya’ya yönelik saldırganlığın da başka bir nedeni yoktur. Amaçları Libya petrolleri üzerinde tam denetim kurmaktır. Aynı zamanda ise, Kaddafi rejiminin zorbalığını fırsata çevirerek, Ortadoğu’da halk isyanlarıyla kaybettikleri inisiyatifi yeniden kazanmaktır.

Bunun için de ikiyüzlülükte sınır tanımıyorlar. Çünkü halk ayaklanana kadar Kaddafi’nin arkasında onlar vardı. Öyle ki hemen tüm dünyanın olduğu gibi Libya’nın kaynaklarını yağmalayanlar da onlardı. Ancak Kaddafi’nin gideceği belli olunca ona sırtlarını döndüler, arkasından da zorbalığını bahane ederek kurtarıcı postuna büründüler.

Belirtmek gerekir ki, Türk sermaye devleti de, Libya’ya yönelik bu gerici emperyalist saldırganlığın ortağıdır. Devlet yöneticileri cephesinden yapılan açıklamalarla bu suç ortaklığı teyit edilmektedir. Libya’daki halk ayaklanması başladığında sermayenin ekonomik çıkarları için Kaddafi rejimiyle ilişkilerini bozmayan AKP hükümeti ve bir bütün olarak sermaye devleti, şimdi de tam bir ikiyüzlülük ve uşaklıkla emperyalist saldırganlığın ortağı olmuştur.

Emekçi halkların özgürlüğü ancak gerici rejimlerle birlikte her türlü baskı ve sömürünün gerisinde bulunan emperyalizme karşı mücadeleyle mümkündür. Aksi halde bu tür operasyonlar halkların daha koyu bir sefalete ve köleliğe mahkum edilmesinden başka bir sonuç vermez. Bu nedenle haklı ve meşru nedenlerle gerici rejimlere karşı isyanı seçen emekçi halklar, gerçek bir özgürlük ve kurtuluş için emperyalizme ve gerici işbirlikçilerine karşı da birleşik mücadeleyi yükseltmelidir.

İşte bu nedenlerle Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), Libya’ya yönelik emperyalist saldırganlığa karşı gelmekte, bu saldırganlığın durdurulması ve Türk devletinin suç ortaklığına son vermesi talebiyle tüm ilerici-devrimci güçleri mücadeleye çağırmaktadır.

Kahrolsun emperyalist saldırganlık ve savaş!

Emperyalistler Libya’dan ve Ortadoğu’dan defolsun!

Emperyalizm ve işbirlikçileri yenilecek, direnen halklar kazanacak!  

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

20 Mart 2011