26 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/13

 Kızıl Bayrak'tan
Mücadele yolunda güçlü ve örgütlü yürümek için 1 Nisan’ı kazanmalıyız!
AKP hükümeti stand-by anlaşması yerine OVP ile yola devam edecek
Erdoğan’dan kaçak Ermenilere sınırdışı etme tehdidi
MİB: “Bizden çaldıklarınızı
geri alacağız!’’
Türk-İş’ten 78 günlük
ihanetin savunusu
İşçi ve emekçi hareketinden
TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan’la direniş süreci üzerine konuştuk
TARİŞ’te tek çare
direniş ve mücadele
Direnişçi TEKEL işçileriyle
1 Nisan Ankara buluşması
üzerine konuştuk
Sınıfsal öfke ve
kin birikiyor - Volkan Yaraşır
TEKEL Direnişi’nin geleceği
işçi sınıfının geleceğidir!
İşçi-öğrenci TEK-EL, tek yumruk!
Yerel işçi bültenleri genel grev-
genel direnişi örgütlemeye çağırıyor!
Gençliğin Newroz eylemlerinden
DLB faaliyetlerinden..
Emperyalistler dolaylı görüşmeleri başlatma çabalarını sürdürüyor
Sermayenin yoğunlaşması,
silahlanma ve sefalet
Avrupa’da Newroz kutlamaları
Türkiye’de demokratikleşme
sorunu hakkında kısa notlar…- 5 -
M. Can Yüce
Sermaye devleti cüceleşirken...
Devrimci ve Demokratik Yapılar
Arasi Diyalog ve Çözüm
Platformu’ndan açıklama
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele Postası

Tersaneleri TEKEL’leştirmek için mücadeleye!

Kapitalizm yapısı gereği insanları açlığa, işsizliğe, yoksulluğa ve geleceksizliğe mahkum eder. Yani bütün kötülüklerin ana kaynağıdır. İnsanlığa, yaşama, canlı olan her şeye kötülüklerini bulaştırır. Tuzla tersaneleri de bu sistemin ana parçalarından birini oluşturmaktadır.

Neoliberal politikalar olarak bilinen, sermayenin uluslararası politikası, dünyada insanlığa dair ne varsa kâra dönüştürmeye çalışıyor. Sermayeye dikensiz gül bahçesi hazırlıyor. Bu politikaların denek merkezinde ise Tuzla tersaneleri duruyor. Sömürünün katmerlisinin dayatıldığı bir havza olarak iş cinayetlerinin, hak gasplarının, taşeronlaştırmanın, esnek çalıştırmanın yoğun olarak uygulandığı cehennem olarak her gün etimizde ve kemiğimizde duyarak yaşamaktayız. Sınıf savaşının en çatışmalı yaşandığı, en ufak hak arama bilincine patronların örgütlü davranarak saldırdığı bir alandır Tuzla tersaneleri. Onlarca işçinin kanıyla ve canıyla servetlerine servet, saltanatlarına saltanat katar tersane patronları.

Kapitalist emperyalist sistem içine girdiği ve bir türlü aşamadığı krizin bedelini de tersane işçilerine ödetmektedir. Zaten büyük bir çoğunluğu yevmiye usulü ve kayıt dışı çalışan işçiler patronlar üzerinde kuru bir ücret ve öğle yemeği dışında bir yük değildir. Krizi kendilerine dayanak göstererek işten çıkarmalar daha da yaygınlaştı. Üretimin devam ettiği alanlarda daha az işçiyle daha çok iş yaptırılmaya başlandı. Gemi montajinda normalde bir usta ve bir yardımcı çalışması gerekir; işin ağırlığı, yapılması ve güvenliği için böyle olması gerekirken o bile fazla geliyor artık patronlar için. 20 kişiyle yapılan iş şimdi 8 kişiyle yapılmaya çalışılıyor.

Krizi her yönüyle fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Tersane işçilerinin mücadele ederek kazandığı 7.5 saat çalışma yok edilmeye daha uzun çalışmaya zorlanıyor. Çalışmazsan işine son veriliyor. Yat firmasında çalışan arkadaşlara çay molasına indikleri için molada geçen sürenin iş saatinden sayılmadığısöylendi. Yarım saatlik sürenin maaşlardan kesilmesi uygulamaları yaygınlaştırılıyor. 2008’in yarısına kadar 40 bin kişinin çalıştığı alanda şu anda 7 bin işçinin çalışıyor. Ücretlerde yüzde 30’a varan indirim yaşandı.

İşçi sağlığı ve güvenliğinin sadece tabelalarda kaldıği hiçbir tedbirin alınmadığı da bilinen bir gerçeklik. Kazanılmış haklara saldırılar o kadar boyutlandı ki artık hastalanmak işçiler için bir lüks oldu. Bir işçi iş kazası geçirdiğinde o işçinin ücreti çalıştığı patron tarafindan ödenirdi. Ancak kriz bahane edilerek tersane cumhuriyetinde ise bu kurallar sadece sermaye devletinin yasalarında kağıt üzerinde kalıyor.

Genel olarak yevmiyeli çalışanın olduğu kadar maaşlı çalışan işçiler de tersanelerde bulunmaktadır. Patronların yeni uygulamalarından biri de krizi bahane ederek esnek çalışmanın en önemli parçalarından biri de ne zaman iş biterse o zaman eve gidersin mantığı. Yani pazar günü, resmi tatillerde patron istediği zaman seni çağıracak iş bitene kadar çalışacaksın. Esnek üretimle işçi sınıfının bütün kazanımları tırpanlanıyor. Kölelik düzeninden bile daha kötü koşullar dayatılıyor.

Tuzla tersanelerinde sermayedarların saldırıları hız kesmiyor. İşçilerin kanıyla saltanatlar yapanlar lüks içinde yaşayanlar işçi sınıfının mücadele ederek kazandığı hakları yok etmeye çalışıyorlar. Mücadele eden işçilerin yapılan eylemlerin sonucunda sermayadarlar tarafından işten çıkarılması, buna karşı tepkilerin örgütlenememesi, patronların pervasız davranmasında etken oldu.

Yapılan bütün saldırılar gösteriyor ki tersane patronlarının keyfi dayatmaları, krizi bahane ederek varolan bütün haklarımızı tırpanlamayı ve gerekirse kârın tokluğuna bizleri çalıştırmayı düşündükleri bir an olsun bile akıllarından çıkarmadıkları, böyle süreçlerde daha da günışığına çıkmaktadır.

Tabii ki böyle süreçlerde saldırıların yoğun olduğu zamanlarda direnişlerin de artabileceği imkanları barındırdığını bir an olsun bile aklımızdan çıkarmamalıyız. Bunun böyle olduğunu Zonguldak tersanelerinde işçilerin ücret alacaklarına karşı başlattığı direnişle tanık olmaktayız ve sorunu çözmek için de devletin en temel kurumu olan kaymakamlığa yürüyerek tepkilerini dile getirmiş oldular. Bu örnekler tersanelerde daha da çoğaltılabilir. Bu direniş kendiliğinden başlayan bir kıvılcımdır. Bugün sınıf devrimcisi tersane işçilerine düşen en somut görev tersaneleri patronlara dar edip tersaneleri TEKEL’leştirmektir.

Unutmayalım ki sömürünün olduğu her yerde direnişler de mutlak filizlenir.

TİB-DER üyesi bir işçi


Gülseren’in canı 30 bin TL...

İSKİ’nin Melen Çayı projesinin Eminönü şantiyesinde çalışan harita mühendisi Gülseren Yurttaş’ın, vinçten kopan bir parçanın altında kalarak ölümüne ilişkin açılan dava 23 Mart günü sonuçlandı. Taşeron firma yetkilileri ve vinci kullanan işçi toplamda 30 bin 400 TL para cezasına çarptırıldı.

İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşma ile iki yıldır devam eden davada karar açıklandı. Asıl yüklenici firmanın ortağı ve aynı zamanda inşaat mühendisi olan Kürşat Özarslan ve taşeron firmanın sahibi ve sorumlu teknik müdürü olan Ali Enes Ediz’in vincin periyodik bakımlarını yaptırmamaları sebebiyle asli kusurlu olduklarına karar veren mahkeme, Özarslan ve Ediz’i 3’er yıl hapis cezasına çarptırıldıklarını açıkladı. TCK’nın 62. maddesine göre 2 yıl 6 aya indirilen ceza 18 bin 200 TL adli para cezasına çevrildi.

Vinci kullanan işçi Hasan Hüseyin Navruz ise tali kusurlu bulunarak 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Navruz’un cezası da 1 yıl 8 aya indirilerek 12 bin 200 TL para cezasına çevrildi.

Mahkemenin ardından konuşan Gülseren Yurttaş’ın kardeşi Hatice Yurttaş ise karara tepki gösterdi. “Bu kadar iş kazası olan bir ülkede insanların bu kadar kolay abuk sabuk sebeplerle ölebildiği bir ülkede hakimlerimiz buna iki yıl hapis cezası veriyor ve bunu da paraya çeviriyor. Bunu gerçekten anlamıyorum” diyen Yurttaş, Tuzla Tersaneleri’ndeki iş cinayetlerinde de onlarca işçinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak, “Orada da kimse ceza almıyor. Demek ki bu suçun cezası yok, bu karar bunu gösteriyor” şeklinde konuştu. Yurttaş’ın avukatı Selva Özkarakoç da mahkemenin kararına itiraz edeceklerini söyledi.


Sincan OSB’de polis terörü

İşçi sınıfı ve emekçilerin yükselen mücadelesi sermaye iktidarını daha fazla korkutuyor. Özellikle 2010 yılı polis terörünün arttığı bir yıl oldu. 2009 yılını sokak ortasında infaz ve gözaltılardaki işkence sonucu katliam mesaileri ile bitiren polis teşkilatı saldırılarını sürdürüyor.

Bir yandan ilerici ve devrimci kurumlar üzerindeki baskı arttırılırken bir yandan da polis terörü geniş işçi emekçi kitleleri hedef almaya devam ediyor.

Bunun son örneği Ankara Sincan’daki Organize Sanayi Bölgesi’nde yaşanıyor. Düzenin bekçi köpekleri OSB’de terör estiriyor. İş ilanları panosundan iş arayan işsizler polis terörünün hedefi haline gelmiş bulunuyor. Bu uygulamaya karşı çıkan emekçiler ise gözaltına alınmakla tehdit ediliyor. Sincan OSB’de yaklaşık olarak 10 gündür devam ettirilen GBT kontrolü uygulaması “2 hafta önce OSB’de bir terörist yakalandı” denilerek gerekçelendiriliyor.

Bu uygulama meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Açıktır ki devlet OSB’ler üzerinde denetimini arttırarak emekçilerin patlayabilecek öfkesine ya da örgütlenme girişimlerine ket vurmak istiyor.

Kızıl Bayrak / Ankara-Sincan