26 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/13

 Kızıl Bayrak'tan
Mücadele yolunda güçlü ve örgütlü yürümek için 1 Nisan’ı kazanmalıyız!
AKP hükümeti stand-by anlaşması yerine OVP ile yola devam edecek
Erdoğan’dan kaçak Ermenilere sınırdışı etme tehdidi
MİB: “Bizden çaldıklarınızı
geri alacağız!’’
Türk-İş’ten 78 günlük
ihanetin savunusu
İşçi ve emekçi hareketinden
TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan’la direniş süreci üzerine konuştuk
TARİŞ’te tek çare
direniş ve mücadele
Direnişçi TEKEL işçileriyle
1 Nisan Ankara buluşması
üzerine konuştuk
Sınıfsal öfke ve
kin birikiyor - Volkan Yaraşır
TEKEL Direnişi’nin geleceği
işçi sınıfının geleceğidir!
İşçi-öğrenci TEK-EL, tek yumruk!
Yerel işçi bültenleri genel grev-
genel direnişi örgütlemeye çağırıyor!
Gençliğin Newroz eylemlerinden
DLB faaliyetlerinden..
Emperyalistler dolaylı görüşmeleri başlatma çabalarını sürdürüyor
Sermayenin yoğunlaşması,
silahlanma ve sefalet
Avrupa’da Newroz kutlamaları
Türkiye’de demokratikleşme
sorunu hakkında kısa notlar…- 5 -
M. Can Yüce
Sermaye devleti cüceleşirken...
Devrimci ve Demokratik Yapılar
Arasi Diyalog ve Çözüm
Platformu’ndan açıklama
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İstanbul Cevizli TEKEL işçilerinden Metin Arslan ve İbrahim Yetkin’le 1 Nisan Ankara buluşması üzerine konuştuk...

“1 Nisan’da
direniş çadırları tekrar kurulmalı”

- TEKEL işçilerinin Ankara’nın göbeğinde 78 gün süren direnişleri işçi sınıfı ve emekçilere umut oldu. 2 Mart’ta ise Türk-İş önündeki direniş çadırları sökülerek TEKEL işçileri memleketlerine döndü. Öncelikle 2 Mart’tan bugüne kadar bulunduğunuz alanda neler yaptınız? Süreci nasıl devam ettirdiniz?

Metin Arslan: Öncü işçiler olarak 2 Mart’tan bugüne kadar bir şeyler yapmaya çalıştık. Toplantılar aldık, şubemizi önümüze katarak birtakım adımlar atma kararı aldık. İki kere toplantı yaptık. Bir çekirdek kadromuz var. İkinci toplantı daha kalabalık oldu. İkinci toplantıdan sonra sendikaya gittik. Şubeye taleplerimizi söyledik. Başta Ankara’ya götürebildiğimiz kadar insanla gitmeyi, orada sürekli kalmayı düşündüğümüzü söyledik. Burası için de direniş çadırının kurulması, direnişteki işçilerin ziyaret edilmesi (TARİŞ, İstanbul’daki direnişler, TÜBİTAK’ta Aynur Çamalan), bir miting yapılması, ışık söndürme eylemleri, resim sergisi, dayanışma gecesi gibi farklı eylemlerin gerçekleştirilmesini önerdik.

Planlamalar arasında Elazığ depremi bile konuşuldu. Hatta Yunus (Tek Gıda-İş Cevizli Şube Başkanı Yunus Durdu), Ankara’ya Aynur Çamalan’a gidip, sonra Hamdullah Uysal’ın mezarını ziyaret edip oradan da Elazığ’a gitmekten bahsediyordu. Sonra pazartesi günü dönecekti, dönmedi. ‘Salı günü de Ankara’ya yürüyoruz’ diye geldi. Böyle bir karar aldık, bu kararı genel merkez onaylamadı, biz şube olarak aldık ama bir kişi de olsa yürüyeceğiz dedi.

Düşündük değerlendirdik, altını doldurursak kamuoyu oluşturabileceğimizi düşündük. Binlerle on binlerle buluşturabiliriz dedik. Sonrasında birçok şey boşa çıktı. Özellikle genel merkezden şubeye bir baskı oldu. Bazı sol grupların baskıları sonucu Yunus çark etti. Bunu da “sayı düştü” diyerek gerekçelendirdi. Ama daha önce “on kişi de olsa, bir kişi de olsa gideceğiz” diyordu. Yemekhanede toplantı yaptık. 100-150 kişinin katıldığı bu toplantıda isim listeleri oluşturuldu. Herkese “Var mısın, yok musun?” diye soruldu. Hatta ilk başta fazla kimse yoktu sonradan insanlar kendileri gelip yazıldılar. Sonra kendi içimizde toplantı yaptık. Sendikayla beraber komite kuruldu. Şube de işçiler olmadan hiçbir şey yapamayacağını anladı. Ama tüm bunlar işçilerin müdahalesi ve ısrarlarıyla oldu.

İbrahim Yetkin: 1 Nisan öncesinde planladığımız Ankara yürüyüşü Metin’in de bahsettiği gibi solda bulunan bazı partilerin müdahalesiyle gündemden çıkarıldı. Bu sol partiler yürüyüşün altını oymak için genel merkez ve şube yönetimi üzerinde baskılar kurdu. Böyle bir yürüyüş Türkiye gündemine oturabilecek bir yürüyüştü. Şimdiye kadar bize destek veren dostlarımızın, sınıftan yana herkesin sahipleneceğini bildiğimiz için bu yürüyüşü çok anlamlı buluyorduk.

Biz de burada bir tavır aldık. Bu etkinliği kıran arkadaşların etkinliğine katılmadık. İstanbul Sigara Fabrikası’nda az çok bu işin önderliğini yapan, bu işin içerisinde varım diyen insanların onların koymuş olduğu etkinliklere katılmadığını görünce bunlar bir şey fark ettiler. Burayı sürükleyen insanları bu işin içerisine dahil etmek için komiteyi ortaya attılar. Bu durum üzerinden komite mevzusu gündeme geldi ve öyle bir ortaklaşma noktası yakalandı.

Biz de zaten kendi aramızda bir komite kurmayı hedefliyorduk. Yıllardır bunu fabrikada kurmaya çalıştık ancak olmadı. Ya bizim beceriksizliğimiz, ya insanların sahiplenmemesi, ya da sendikaların komiteleri yok sayan tutumları... Hatta sendikamızın genel merkezinden “Hepiniz komitesiniz, ne gereği var!” demişlerdi. Tabii biz komitelerin işlevlerini iyi bildiğimiz için, onları yargılayacak, sorgulayacak üniteler olduğunu biliyorduk. Onlar da bunu iyi biliyorlardı. Komitenin orada olması, bunların pasif durmasının önünde engeldi. O yüzden komiteyi kuramadık. Ancak onlar da komiteler olmadan hiçbir şeyin olmayacağını fark ettiler.

O yüzden bu öncü insanları da komitenin içine aldılar. Çünkü ellerinde başka insan kalmadı. Kendinden yana olanlardan, yıllardır besledikleri, en iyi, en rahat, mesaisi bol yerlere getirdikleriyle oluşan bir yapıları vardı. Bu süreçte de onların dışında kimseden destek görmediler. Bu 78 günlük süreçte Ankara’da tek bir şey gördüler. Onlara muhalif olanların bu çadırların içerisinde kalıp bu direnişi sürdürdüklerini gördüler. Kendi çevrelerinde var ettikleri o tür insanların yok olduğunu gördüler. Gerçek olan yine bizleriz. Bundan sonraki eylemler bizlerin üzerinden yürüyecek. O yüzden komiteleri bize getirip sundular. Bir yerde de bizim istediğimiz oldu. 11 yıldır maalesef kuramadığımız komite, onların da seçeneği olmuş oldu.

 

- TEKEL işçileri Tek Gıda-İş Sendikası’nın 2 Mart günü duyurduğu kararla 1 Nisan günü Ankara’da buluşacaklar. Bin kişiyle sınırlandırılmış bu eylem için kendi bulunduğunuz alanda ve diğer illerde nasıl bir hazırlık var?

Metin Arslan: Biz bin kişi değil Ankara’ya kalabalık gitmek ve sürekli kalmak noktasında sendikalarla görüştük. BES’e, Eğitim-Sen’e, KESK İstanbul Şubeler Platformu’na, BTS’ye gittik. Üniversitelerde panellere katıldık. Güçlü bir gidişin altyapısını oluşturmaya çalıştık. Açıkçası sendikalardan çok da istediğimizi bulduğumuzu söyleyemeyiz. Açık taleplerimiz oldu. Otobüs taleplerimiz oldu, gelmelerini istedik ancak net bir tutum ortaya koymadılar.

Benzer çalışmalar bütün illerde var. Mesela bugün (24 Mart) İzmir TARİŞ’i ziyaret edip kendi araçlarıyla konvoy yapmışlar, İzmir’i dolaşmışlar. “Kavga bitmedi, daha yeni başlıyor”, “1 Nisan’da Ankara’dayız” yazılı pullar çıkartmışlar. Halktan çok güzel bir destek gelmiş. Diyarbakır’da var, Adıyaman’da var. Genel olarak Ankara’ya gidip dönmemek noktasında bir çalışma var.

İbrahim Yetkin: Bir işbölümü yaptık. Metin arkadaş Avrupa yakasını dolaştı, biz de Anadolu yakasında çalıştık. Son olarak Eğitim-Sen’de gerçek anlamda bir toplantı yaptık. Bütün solun da yer aldığı bir toplantı oldu. 27 Mart’ta Kartal’da yapacağımız eylemi kararlaştırdık. Arkadaşlar da bize “üzerimize ne düşüyorsa yaparız” diye karşılık verdiler. Büyük destek sundular. Bunu 78 gün boyunca da görmüştük zaten. Farklı örgütlerin farklı niyetleri olsa da devrimcilerin ve sosyalistlerin bu direnişe kayıtsız-şartsız omuz verdiklerini, sadece direnişin daha ileriye taşınabilmesi için çabaladıklarını gördük. 27 Mart’a dönük çalışmalar mahallelere bidiri dağıtımları ve asılacak pankartlarla devam edecek. Yöre dernekleriyle görüştük. Biz bir çalışma başlatacağız dediler. Tabii ne kadar gerçekleşir bilemeyiz ancak “bu işte biz de varız” demeleri çok hoşumuza gitti. Tabandan, halkın da içinde olduğu bir zemine dönüştü.

Zaten işçi hareketlerinin de en büyük özelliği budur. Yan yana gelemeyenler burada birleşiyor. Ben kendi adıma böyle bir şeyden mutluluk duyuyorum. En azından yıllar sonra yan yana durmayı öğreniyoruz, güç olduğumuzu fark ediyoruz.

Bir de tabii araç noktasında çalışmalarımız oldu. Sendikalar çok fazla insan götürmek istemiyorlar. 1 Nisan’a bin kişi diyorlar. En son 22 çadır vardı zaten, her ilden bir otobüs gelirse o kadar yapar. Onların kafasındaki buydu. Biz sorduğumuzda “Niye bin kişi, TEKEL işçisi bu kadar mı?” diye. Birşeyler söyleseler de sonunda götürürüz diyorlar ama bir çalışma yok.

Buradaki çalışmalarımızda Marmaray işçilerini, itfaiye işçilerini, Sinter işçilerini ziyaret ettik. Bizlere destek verdikleri için okuldan atılan Mehmetçik Lisesi öğrencilerine desteğimiz oldu.

İller üzerinden de görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Kalma noktasında çalışma var. Ama bu kesin değil tabii. Bizim düşüncemiz bu doğrultuda ama herkes illerde tabanında tartışsın dedik. Bunu ne kadar gerçekleştireceğimiz ise orada kalacak olan insanların belirleyeceği bir durum. “Hadi arkadaşlar kalıyoruz” dediğimiz zaman kimin ne kadar kalacağı çok önemli. Mesela kesin değil ama 5 bin kişi varsa, bin kişi “Biz çadır kurup kalıyoruz” dediği anda bu iş çadırların kurulması şeklinde olacak. Buna ne genel merkez karşı çıkabilecek, ne Türk-İş karşı çıkabilecek.

Türk-İş her ne kadar “ben karşı değilim” dese de alttan alta çadır kurdurmayacaktır. Çünkü Türk-İş önündeki direniş çadırları başını ağrıttı. İkinci şey ise Ankara emniyeti, İçişleri Bakanlığı, Başbakan’ın böyle bir durumda kuracağı baskı. Bu çadırları mümkün olduğunca kurdurmamaya çalışacaklar.

O yüzden 1 Nisan’da herkesin yığınak yapması gerektiğini söylüyoruz. Biz o gücü orada görüp de öyle bir eylem koyduğumuzda yalnız kalmamalıyız. O çadırların birkaç gün orada kalması demek direnişin sürmesi demektir. Ama kurulduğu gün kaldırılırsa o eylem bitirilmiş olur. 78 gün boyunca sürdürdüğümüz eylemi de bitirir ve tamamen kırar. O yüzden akıllı davranmak gerekiyor. Ne kadar insanın bunu destekleyeceğini görmek gerekiyor. Yoksa benim de düşüncem oradan gitmemek yönünde. 78 gün sonunda da, en azından bir-iki çadır orada bırakma konusunda hemfikirdik ama olmadı. Çünkü büyük bir çoğunluk bir gün önceden eşyasını topladı.

Metin Arslan: Ama bunlar normal İbrahim abi. On parmağın onu da bir değil. Sendikanın güdümünde hareket eden insanlar da var. Ama bence şunu yapmak lazım. Ankara’ya geldiğimiz ilk gün direk çadırları kurmamıştık. 35 gün çadırsız kaldık. Sonradan çadırlar kurulur. Havalar da ısındı zaten. Sembolik bir şeyler yapılır ama önemli olan ikinci gün kalınması.

İbrahim Yetkin: Ben senin dediklerine katılıyorum. Orada bir sayının da olması gerekiyor ki o direniş devam edebilsin. Örneğin bin kişi orada kalıyorsa, bu direnişin devamı demektir. Ama bunun altındaki bir rakam bizi zorda bırakır. Çadırların yıkılması süresinde beş altı çadır dirayet gösterip “hayır kalıyoruz!” deseydi devam edecektik. Ama biz ve Diyarbakır’dan bir grup arkadaş olmak üzere iki grup kaldık. Bu noktadan sonra çadırları kaldırmamak için diretmenin bir mantığı yoktu.

Metin Arslan: Zaten son zamanlarda yeni yüzler gördük. Eski işçi yoktu. Ama orada bence şunu yapmak lazım. Bir rakam koymak değil de, orada her çadırdan güçlü bir irade koyarsak, tamamen olmasa bile dönüşümlü bir şekilde kalmak, oranın üzerinden direnişi ülkeye yaymak mümkün olabilir. Hani sendika diyor ya “direnişi ülkenin dört bir yanına yayacağız” diye. Merkezi orası olsun. Daha az da olsa orada çadır olsun. Kalabiliyorsa hepsi kalsın ama orada kalınması lazım.

 

- Bu hazırlıklar sırasında alınan birtakım mücadele kararlarının şubeler ve genel merkez eliyle önünün kesildiği görülüyor. Buna ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

İbrahim Yetkin: Bu sendika genel merkezlerinde hep böyle olmuştur. Sağda olanlar zaten böyle ama solda olanlar da böyle olmuştur. Kendilerini aşan hiçbir işçi eylemini tasvip etmezler. İşte bizim Ankara yürüyüşünün önünün kesilme sebeplerinden biri şudur. Mustafa Türkel’in bizzat söylediği “Bu güzel bir şey olur. Bunun getirileri var götürüleri var. Bunları iyi düşünmeniz gerekir.” O noktada samimi olarak şunu söylemiş. Eğer siz bunu başarırsanız bu bir kazanım olur ama yürüyüşe başlayıp da bunu vardıramazsanız 78 günlük sürecin de kaybı olur. Bunu iyi düşünün planlayın. Bunun dışında yönetimden birkaç kişinin yürütmemek yönünde şubelere baskısı var. Ama bir noktadan sonra karar aldık. Sonuçta genel merkez ve onunla ilişkili olan şube başkanları var. Ben yine de açıkça söylüyorum. Çok büyük bir fırsatı kaçırdılar. Ankara’ya 10 bin kişi de getirseler bu yürüyüşün yapacağı kadar etki yapmayacaktı. Bizim planımıza göre İstanbul, İzmir, Adana, Trabzon ve dört bir yandan araç kullanmadan yürüyerek gidecektik. Bunun oluşturacağı kamuoyunu düşünemiyorum bile. Onun için de bir şeylerin daha fazla ileri gitmesini istemiyorlar. Kendilerini aşan ölçüdeki eylemliliklerin hiçbirine katılmazlar. Bu sadece Türk-İş’e veya Tek Gıda-İş’e özel bir şey değil. KESK de DİSK de yapıyor bunu. Sendikaların genel yapısı böyle.

Metin Arslan: Şubeler de genel merkeze bağlı hareket ediyor. 78 gün boyunca zaten bunu yaptılar. Direnişi büyütme yerine nasıl kırarız diye düşündüler. Direnişi yaymak ve diğer direnişlerle birleştirilmesi için adım atılmaması bunun göstergeleridir. Marmaray, Sinter, itfaiye işçileri, TARİŞ, Çemen’deki direniş ve grevlerle ortaklaştırmamaları, ışık söndürme eylemleri vb. hayata geçirilmemesi bunu göstermektedir.

 

- Sendika konfederasyonları 78 gün boyunca direnişin etkisiyle çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. Ancak başta Türk-İş olmak üzere kendi paylarına düşen sorumlulukları yerine getirmediler. Tam tersine mücadelenin önünü kesmek için canla başla çalıştılar. Bu yüzden tüm eksikliklerine rağmen 1 Nisan’dan başlayan 1 Mayıs ve 26 Mayıs genel eylemine uzanan süreç değerlendirilmeyi bekliyor. Bu sürece nasıl bir hazırlık yapılabilir? TEKEL işçileri ve diğer güçler önümüzdeki bu zorlu sürece nasıl bir hazırlık yapmalılar?

- Metin Arslan: 1 Nisan biraz daha yakın bir süreç. 1 Mayıs ve 26 Mayıs ise biraz daha uzaklaşan bir süreç. Ama 1 Nisan’la ilgili bir çalışmaları yok. Herkes kendi imkanlarıyla gitsin deniyor. Yani resmen gitmeyin deniyor. 1 Mayıs’la ilgili de bir çalışmaları da yok. 26 Mayıs’taki dayanışma eylemiyle ilgili de herhangi bir çalışma yok. Direnişteki işyerlerine bakıyoruz. Buralara da bakınca herhangi çalışma olmadığı görülüyor. Örneğin işten atılan Aynur Çamalan bu anlamda yalnız kaldı. 4 Şubat eylemine destek verdiği için işten atıldı. Bu durum KESK, DİSK ve Kamu-Sen’in de sahip çıkması gereken bir durumdu. Bu noktada sendikaların ve sendikal bürokrasinin tartışılması gerekiyor. Bugün işyerlerindeki en büyük engelin sendikalar olduğunu görüyorum. Sendikalar kötü anlamında değil. En kötü sendika bile sendikasızlıktan iyidir. Kötü bir şey zaten iyi değildir. Yıkıp yenisini yaratmak gerekiyor. Zorlamak, değiştirmek gerekiyor. Bütün direnişlere baktığımızda buradaki direnişlerde sendikaların engel olduğunu söylüyorlar. Yılgınlıklar, içini boşaltmalar... Direnişteki yerleri gezerek, buralar üzerinde baskı oluşturarak 26 Mayıs’a hazırlanmak gerekiyor. Afiş, bildiri gibi materyallerle 26 Mayıs’ı duyurma planlarımız var. 4 Şubat grevinin AKP karşıtı belediyeler üzerinden hayata geçtiğini (İzmir’de toplu taşıma araçlarının durması) gördük. Otobüs çalışmadığı zaman, gemi-tren işgal edildiği zaman, fabrikaların önünde eylem yapıldığı zaman grev hayata geçer. Türkiye’deki sendikalar hükümet sendikaları. En duyarlı KESK bile bu süreçte kendini göstermemiştir.

İbrahim Yetkin: Bu anlamda 1 Mayıs önemli. Katılımın daha fazla olması süreci ilerletir. Geçmiş yıllarda kazanılan bir Taksim var. Taksim’i zorlayıp tabandan doğru basınç yapılabilecek bir olgu. Mevcut sendikalar bugün bitmiştir. Bugün Türkiye’deki sendikalar asli görevlerini yitirmişlerdir. Hantal yapılarıyla hiçbir zaman sınıfın önderliğini yapabilecek durumda değiller. Bunların tamamını silip atıp bunların yerine daha düzgün daha temiz bir yapı inşa etmek gerekiyor. Mevcut olanlarını bertaraf etmediğimiz sürece bu mümkün değil. Bu da sürece bağlıdır. İşçi sınıfının önünde şöyle bir süreç var. Avrupa’nın yaşadığı vahşi kapitalizm dönemini biz bugün yeni yaşıyoruz. O yüzden mevcut sendikalar buna başkaldıracak bir örgütlenmeyi yapamıyorlar. Kendi içlerinde demokrasi olmadığı için bunu yapamıyorlar. KESK’in ortaya çıkışına ve bugünkü tablosuna bakın. Evet KESK’in içerisinde devrimci, sosyalist insanların yoğunlukta olduğu dik duran şubeler var. DİSK’te bu yok. DİSK’in “devrimci” adını taşımasından utanç duyuyorum. Çünkü DİSK kolay kurulmadı. DİSK’in kurulma aşamasını hepimiz çok iyi biliyoruz. Haklı zeminlerde işçinin yanında durdu. Bedeller ödenerek kuruldu DİSK. Asıl soru şu: 26 Mayıs dediğinde ne yapacaklar? Bu açıdan yapacakları bir şey yok. Neden? Çünkü örgütlü değiller. TEKEL işçisi sürekli “genel grev” diyor da bugünkü sendikaların genel grevi taşıyacak gücü yok. Çünkü kafalarında sürekli devletle uzlaşmak var. Bu da her geçen gün üyeleriyle olan bağını zedeliyor. Bu anlamda öncelikli olarak şubelerde varolan devrimci, demokrat, yurtsever insanların kendi şube yönetimlerinde oturup karar alarak basınç uygulayarak bunların kaçmalarını engellemek. İkinci olarak, daha önceki alınan kararları otup ciddi anlamda eleştirip bunu bizzat genel merkez yönetimine açık ve net biçimde söylemeleri gerekiyor diye düşünüyorum.

 

- Tek Gıda-İş Sendikası 2 Nisan’da TEKEL’deki mücadele sürecine ilişkin yeni bir program açıklayacak. Sizce bu program nasıl olmalı? TEKEL’deki mücadele süreci nasıl büyütülmeli? Öncü TEKEL işçilerinin sürece ilişkin genel bakışı ve eğilimleri nasıl?

Metin Arslan: Öncelikle bu programın Ankara eksenli, merkezli olması gerekiyor. Ankara’da merkezi olarak kalmak lazım. Dönüşümlü olabilir ama memleketlerine giden arkadaşlar da direnişi yaymalılar. Oralarda da direniş çadırları olabilir. Yine mitingler, yürüyüşler, farklı protestolar yapılabilir. Sendikanın bunları yapacağını da düşünmüyorum. Sendikanın 1 Nisan’da bin kişi, 2 Mayıs’ta 2 bin kişi ve her ay mitingler biçimindeki eylemleri hava boşaltma biçiminde olur. Böyle dönemlerde işçiyi Ankara’ya götürürler gaz alırlar. Duyarlı işçileri bile yılgınlığa düşürürler. Son Danıştay kararı da topu Bakanlar Kurulu’na atıyor. Bakanlar Kurulu’nda 4/C’ye geçiş süresini azaltan bir karar çıkarsa bu da direnişin büyük oranda sona ermesi anlamına gelir. Direnişleri birleştirme, ortak bir mücadele hattı örmek ve yaymak için adım atılırsa süreç olumlu ilerler. Önümüzde 2 Nisan’da kalmayı başarmak duruyor. Bu başarılabilirse bir merkezimiz olacak. Örneğin bir komite var ama komitedeki arkadaşları göremiyoruz. Ankara merkezli direniş çadırının kurulması ve dönüşümlü bir biçimde Türkiye’nin her yanına direnişi yaymak olursa başarıya buradan ulaşılabilir.

İbrahim Yetkin: TEKEL işçilerinin sorunu veya mevcut durum ortada. Marmaray, itfaiye, İSKİ, Sinter, Çemen, TARİŞ işçileriyle mücadeleyi ortaklaşmalı. Dünyada ne olup bittiğini takip edip buna göre davranmak gerekiyor. Bugün artık beyin gücünü de kullanan, sağlık alanındaki insanları da ilgilendiren bir süreç yaşanıyor. Hükümetin meclise getirmek istediği sendikalar yasası var. Mevcut konfederasyonların bunları önüne koyup bunlar için zamanın kalmadığını görmelidirler. 1 Nisan’dan sonra bütün sendikalar bunu tartışmalılar. Konfederasyonların üzerlerine düşen görevleri 10-20 bin kişiden beklemeleri doğru bir şey değildir. 1 milyon sendikalıdan bahsedeceksiniz. Direniş meşalesini 10 bin işçinin üzerine de yıkıp da bilmem ne yapmasını beklemeniz insan ahlakına da sığan bir şey değildir. Onun için bu direnişleri ortaklaştırmaları gerekiyor. Bu meselenin sınıf kavgası olduğunu görerek ortak davranmaları gerekiyor. Kararlar alıp bunları ortaklaştırıp eylemler ortaya koymaları gerekiyor. Hiçbir iktidar işçi sınıfının yürüdüğü ya da başkaldırdığı yerde kalamaz. İşçi hareketlerinin önünde hiçbir güç duramaz. Ya bu işi bunlar ciddi anlamda önlerine koyacaklar ya da yok olup gidecekler.

Kızıl Bayrak / İstanbul