12 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/11

 Kızıl Bayrak'tan
Baharı kazanarak genel grev
genel direnişe yürüyelim!
Newroz’un isyan ateşi emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı harlanmalıdır
Amerikancı iktidar
“etkin taşeronluğa” devam edecek!
Binlerce emekçi
kızıl 8 Mart’ı kutladı
Devrimci 8 Mart etkinlikleri.
8 Mart eylem ve etkinliklerinden
Esenyurt Belediye işçileri:
“Yılgınlık yok, direniş var!...
TEKEL’de mücadele sürüyor..
İşçi ve emekçi hareketinden
TEKEL direnişinin
bazı dersleri
4/C’den istihdam bürolarına
esnek çalışma yaygınlaşıyor!
Gençliğin 8 Mart etkinliklerinden
Soruşturma-ceza terörü
gençliğin sesini boğamayacak!..
Anadolu Üniversitesi’nde
baskılar sökmeyecek!
Elazığ depremi sermaye iktidarının gerçek yüzüdür
Fiyat düşürmek yetmez:
Ücretsiz ulaşım!
Avrupa’da 8 Mart
Kapitalist zincirin Yunanistan halkası iflasın eşiğinde.
Yunanistan’da emekçiler
iflasın faturasını ödemiyor!
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar… -4- M. Can Yüce
8 Mart bölünmesinin ideolojik ve
tarihsel arka planı
Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!
Seher Tümer serbest bırakılmadı!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD Temsilciler Meclisi Ermeni soykırım yasa tasarısını kabul etti...

Amerikancı iktidar
 “etkin taşeronluğa” devam edecek!

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin gündemine yedinci kez gelen Ermeni soykırım tasarısı 22’ye karşı 23 oyla kabul edildi. Oylamadan çıkan sonuç, birbiriyle çatışan Ankara’daki Amerikancılar’ı anında birleştirdi. Zira tüm taraflar, ABD Temsilciler Meclisi’ni ve tasarıyı engellemek için yeterli çaba harcamadığı söylenen Barack Obama’yı hedef aldılar. Soykırımcı zihniyeti savunan tarafların ırkçı-gerici çizgide buluşmaları zor olmadı.

Aslında Ankara’daki işbirlikçiler, tasarının reddedilmesi için “takdire şayan” bir çaba sarf ettiler. Oylama öncesinde ABD’ye giden AKP, CHP ve MHP’li milletvekillerinden oluşan bir heyet, “Türk usulü lobi faaliyeti” yürüttü. Ardından cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanı devreye girerek üstlerine düşen vazifeyi ifa ettiler. Özellikle Abdullah Gül-Barack Obama arasında cereyan eden telefon görüşmesi, Ankara’da olumlu bir beklentinin oluşmasına vesile olmuştu.

Ancak, “etkin taşeronluk” hazırlığı içindeki Ankara’daki Amerikancılar’ın harcadıkları tüm çabalar, ortaya çıkan “vahim” sonucu değiştirmeye yetmedi. Zira umut bağlanan Barack Obama yönetimi, Türk sermaye devleti ve hükümetine bazı hatırlatmalarda bulunmak için Temsilciler Meclisi’ndeki oylamayı “uygun fırsat” olarak değerlendirdi.

Irak ve Afganistan işgalleri, İran’a karşı hazırlanan geniş kapsamlı yaptırım planı, Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi, Kafkaslar bölgesinde ABD politikalarıyla uyum içinde çalışmak gibi önemli konularda alınacak tutum… Belli ki, kararı engellemeyen Barack Obama yönetimi, bu temel meselelerde çatlak sesler duymak istemiyor.

Görünen o ki, Türk sermaye devletinin bu alanlarda ABD’ye paralel bir duruş sergilemesi istenmektedir. Etkin taşeronluk için bu sorunlu alanların tümünde ABD’ye hizmet etmeye hazır olmakla birlikte, Türk sermaye devleti, bazı çıkarlarını da korumak eğiliminde olduğunu da zaman zaman dışa vuruyor. Özellikle Ermenistan’la imzalanan ve iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini öngören protokollerin meclis gündemine getirilmemesi, İran’a karşı ABD ile aynı tutumun sergilenmemesi gibi tutumlar Washington’da hoş karşılanmıyor.

“Aba altından sopa göstermek” anlamana gelen bu kararın yasal bir boyutu ya da bir yaptırım gücü bulunmuyor. Karar tasarısının kesinleşebilmesi için ise 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi Genel Kurulu ve 100 üyeli ABD Senatosu’dan da onay alması gerekiyor. Buna karşın Obama yönetiminin bu kadarına izin vermeyeceği açık. Başkan seçilmeden önce tersini savunsa da, Barack Obama’nın 24 Nisan’da yapacağı konuşmada “soykırım” sözünü kullanması da beklenmiyor.

Barack Obama yönetimi sorunun bu boyuta taşınmasını önlerken, Ankara’daki işbirlikçilerin de belli tavizler vermesini şart koşacak. Yani “at pazarlığı” diye tabir edilen gizli görüşmeler, 24 Nisan öncesine kadar devam edecek.

Dolayısıyla bu aralar ortalık hararetlense de, kısa süre sonra suların her zamanki mecrasında akmaya devam edeceğini tahmin etmek güç değil; çünkü tarafların rolleri de duruşları da bellidir. 

Hal böyleyken Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “sert” açıklama, ardından Washington Büyükelçisi Namık Tan’ı Ankara’ya istişare için çağırması, AKP hükümetinin “kuyruğu dik tutma” gösterisinden başka bir anlam taşımıyor.

Tayyip Erdoğan’ın bu esip gürleme girişimlerini yeni bir mizansen saymak gerek. Zira hem başbakanlık koltuğuna oturmayı Washington’a borçlu olan hem egemenler arası iktidar ve rant savaşında Obama yönetiminden destek alan Tayyip Erdoğan ve hükümetinin, ABD’ye kafa tutması, eşyanın tabiatına aykırıdır.

Bu yüzden AKP hükümetinin İncirlik Üssü’nü kapatmak, Afganistan’dan asker çekmek, Irak işgaline verdiği desteği kesmek gibi adımlar atabileceği yönünde yapılan spekülasyonların hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmuyor. Ne işbirlikçi burjuvazi, ne onun hizmetindeki AKP hükümeti bu türden adımlar atılmasını ister. Zira böyle bir tercih, etkin taşeronluk hevesinden vazgeçmek anlamına gelirdi.

Aslında hem Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarında, ABD’ye kafa tutmak gibi bir dertlerinin olmadığı açıkça ortaya konuyor. Açıklamalarda, bu kadar sadık uşak oldukları halde, Obama yönetiminin kendilerine bunu reva görmesine duydukları kırgınlık ağır basmaktadır.

Tayyip Erdoğan, ABD’nin böyle bir konu için stratejik ortağını gözden çıkaracağına ihtimal vermediğini söylerken, Ahmet Davutoğlu ise, “Türkiye-ABD ilişkilerinin, tarihin en kapsamlı ve geniş iş birliğini yaşadığını, Türkiye ve ABD’nin her bölgede, her küresel platformda birlikte çalıştığını” vurguladı. Açıklamasına, “Türk-Amerikan ilişkileri bu tarz kararlarla zedelenmemelidir” şeklinde devam eden Ahmet Davutoğlu, Washington’daki efendilere kırgınlığını dile getirse de, etkin taşeronluğa devam etme konusunda kararlı olduklarının da altını çizdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yayılmacı/işgalci politikasına özlem duyduğunu gizlemeyen büyük burjuvazi ve onun devleti, Ermeni halkına karşı girişilen soykırımı inkar etseler de, sicillerine işlenen bu kara lekeden kurtulamazlar. Ezilen halkları kitlesel bir şekilde katletmeye devam eden ABD emperyalizmi ile aktif suç ortaklığına devam eden Ankara’daki işbirlikçi rejim, 21. yüzyılın soykırımcılarına hizmet etmeyi halen varlık nedenlerinden biri saymaktadırlar.