29 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/42

 Kızıl Bayrak'tan
Türban sömürü ve köleliği örten
bir şal olarak kullanılıyor
Seçim odaklı düzen siyasetini
sınıf odaklı mücadeleyle aşalım!
Yolsuzluk operasyonlarının
gösterdikleri
Katil Ogün Samast çocuk mahkemesinde
MESS-Türk Metal satış senaryosunda finale doğru
MESS’in yalan rüzgarı
Mutaş işçileri
ÇEL-MER’in yolunda!
Metal işçisi boyun eğmiyor
Emperyalizmin “son kahramanı” Lech Walesa Türkiye’de.
Tek Gıda-İş’in
“tecrit” kampanyası sürüyor.
Kapitalizm işçi kanıyla besleniyor..
BETESAN direnişiyle
sınıf dayanışması büyüyor..
Fransa’da büyük
mücadele dalgası ve gösterdikleri
Fransa’da tasarı onaylandı
emekçiler pes etmiyor
Kamu emekçilerine baskı ve sürgün
Polisin bir cinayet dosyası
daha aklandı!.
Katillerden hesap sormak için omuz omuza!
YTÜ’de soruşturma terörü!.
6 Kasım çalışmalarından
“YÖK’e ve efendilerine Ankara’da tok bir yanıt vereceğiz!”.
“İki devletli çözüm
hayal ürünü…”

Wikileaks 400 bin belge ile ABD vahşetini sergiledi ”
İnsanca bir yaşam ve
temiz bir çevre için.
Sağlık haktır gasbedilemez!
Yerel işçi bültenlerinde mücadeleyi yükseltme çağrısı
Zindanlar yıkılsın
tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Siyonist devlet Filistin topraklarını gasbetmeye devam ediyor!

“İki devletli çözüm hayal ürünü…”

Birinci intifada ile kitlesel bir boyut kazanan Filistin direnişini bitirmek amacıyla 1991’de ABD öncülüğünde Madrid’de başlatılan “barış süreci”, güya bağımsız Filistin devletinin kurulmasını hedefliyordu. Oysa aradan geçen 19 yıl, sürecin ters yönde ilerlediğini sayısız kez kanıtlamıştır. Gelinen yerde ise, düne kadar iki devletli çözüm vaat edenler dahi söz konusu planın uygulanamaz olduğunu ilan etmek durumunda kaldılar.

Yahudi yerleşimleri “fiili işgal” kapsamına ulaştı

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sunulmak üzere rapor hazırlayan BM İnsan Hakları Özel Raportörü Richard Falk, Batı Şeria ve Doğu Kudus’teki yasadışı Yahudi yerleşim birim inşaatlarının fiili işgal düzeyine ulaşacak düzeye geldiğini belirtti. Yahudi yerleşim inşaatlarının yaygınlığına dikkat çeken Falk, bu durumun 1967 sınırlarına dayanan iki devletli çözümün de hayal ürünü olduğunu gösterdiğini kaydetti.

Mevcut durumda İsrail’in yanında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının mümkün olmadığına dikkat çeken BM Raportörü, siyonist rejimin yanı sıra BM ile ABD’nin de Filistin halkının haklarını korumadığını vurguladı.

1967’de işgal edilen Batı Şeria ile Doğu Kudüs’te 100’ü aşkın Yahudi yerleşimi kuran İsrail, çoğunluğu ırkçı-faşist veya kökten dincilerden devşirilmiş 500 bini aşkın Yahudi’yi, gasp edilen Filistin topraklarına yerleştirmiştir. Yerleşimler, Batı Şeria’yı tam bir kalbura çevirmişken, ırkçı-siyonist bir politika güden İsrail, Doğu Kudüs’ü Arap nüfustan arındırma planını pervasızca uyguluyor. Yahudi yerleşimleri inşaatları devam ederken, bu toprakların esas sahipleri olan Filistinliler’in evleri, sistematik bir şekilde yıkılmaktadır.

Yıllardan beri bilinen bu durumu BM adına hazırladığı raporla kayıt altına alan Richard Falk, ABD ile BM’nin İsrail’le suç ortaklığını da resmen ilan etti.

ABD, siyonist rejimi silahlandırmakla meşgul…

İşgaller, yıkımlar, katliamlar eşliğinde Filistin topraklarını gasbeden İsrail, uluslararası anlaşmalar dahil her tür kural ve yasayı ayaklar altına alıyor, BM Güvenlik Konseyi kararlarını ise “paçavra” muamelesi yaparak çöpe atıyor. Hal böyleyken, bu ırkçı-siyonist rejime kimse bir şey demiyor. Aksine İsrail, ABD başta olmak üzere emperyalist güçler tarafından himaye ediliyor. “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” diye yutturulmaya çalışılan Tel Aviv’deki Apartheid rejimi, bu arada nükleer silah stokunu da sürekli arttırıyor. Pentagon’daki savaş baronlarının, bu devlete transfer ettikleri son teknoloji ürünü silahlar da işin cabası…

Siyonist rejimi “özel koruma” altında bulunduran ABD emperyalizmi güya Filistin sorununu çözmek için “yol haritaları” çiziyor. Filistin sorununa iğreti çözüm vaat eden bu haritaların tümü, İsrail tarafından çöpe atılmıştır. Böylece emperyalistlerden çözüm uman Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi, hayal kırıklığı üzerine hayal kırıklığı yaşıyor.

19 yıldır devam eden bu süreç boyunca tüm ABD yönetimleri, ırkçı-siyonist rejime para ve silah akıtmayı sürdürdüler. Ortadoğu’ya barış vaat eden Barack Obama yönetimi ise, bol miktarda dolar ve yeni silah teknolojilerini peş peşe İsrail’e sevk ediyor. Öyle ki, Yahudi yerleşimlerinin geçici olarak durdurulması karşılığında, İsrail’e bol miktarda silah göndermeye hazırlanan Barack Obama, bu vahim tablo ortada dururken, Filistin halkına sahte vaatlerde bulunacak kadar da pişkin. Zira Filistin halkının cellatlarını besleyip silahlandıran Obama yönetimi, aynı anda iki devletli çözüm vaat edebiliyor. Filistin halkıyla alay etmekten başka bir anlam taşımayan bu sahtekarlığı, Mahmud Abbas’la ekibi bile artık yutmuyor.

Emperyalistlere umut bağlamak hüsrandan başka bir şey üretmiyor

Barack Obama yönetiminin aylar süren çabaları sonucunda, İsrail-Filistin temsilcileri arasında başlatılan doğrudan görüşmeler ilk adımda fiyaskoyla sonuçlandı. Zira İsrail devleti, Obama yönetiminin ısrarlarına rağmen, Yahudi yerleşimleri inşaatlarını sürdürerek, Filistinlilerin topraklarını gasp etmekten vazgeçmeyeceğini bir kez daha ilan etti. Bununla yetinmeyen siyonist rejim, Filistin yönetiminin, İsrail’i bir “Yahudi devleti” olarak tanımasını da dayatıyor.

İsrail’in bu küstahlığı karşısında, tüm umutlarını ABD’ye bağlayan Mahmud Abbas bile isyan etti. Bu şartlarda doğrudan görüşmelere devam etmenin mümkün olmadığını açıklayan Filistin yönetimi, Arap Birliği’ne başvurdu. Ancak her zaman olduğu gibi, buradan da kayda değer bir karar çıkmadı.

Filistin yönetiminin feshedilmesi önerileri ortaya atılırken, Mahmud Abbas liderliğindeki El Fetih bile ABD barışına umut bağlamanın anlamsız olduğunu dile getirme ihtiyacı hissetmeye başladı. 

Son gelişmelerle ilgili açıklama yapan Filistinli müzakerecilerden Muhammed Ştayye, “Madrid’de 1991’deki barış konferansından beri geçen 19 yılın sonunda İsrail ile müzakerelerden hiçbir şey çıkmadı. Barış isteyen bir İsrail hükümetiyle İsrail’e baskı yapmaya muktedir bir Amerikan yönetiminin aynı ana denk gelmesini beklemeye devam etmenin Filistinliler için bir anlamı yok. İşgalci İsrail’in kendi kendine işgale son vermesini beklemenin de bir anlamı yok” ifadesini kullandı.

Bu açıklama, 19 yıldır ABD emperyalizminden medet umanların tam bir hüsranla karşı karşıya kaldıklarının, çaresizce itirafından başka bir şey değildir. 

Ezilen halkları ancak militan direniş özgürleştirir!

Emperyalist güçlerin Ortadoğu halkları üzerinde egemenlik kurma planının bir parçası olarak kurulan ırkçı-siyonist İsrail devleti, hamileriyle birlikte bölgede olası bir barışı engellemek için 62 yıldan beri kan döküyor. Bu durum, ABD’nin 19 yıl önce başlattığı “barış süreci”ne de eşlik etti. Başka bir ifadeyle, emperyalist/siyonist güçler, barış üzerine vaazlar verirken de halkların kanını dökmeye devam ettiler. Görüldüğü üzere, emperyalistlerin “barış pastası”nın harcı da halkların kanıyla karılıyor. Tekelci kapitalizmin bir şiddet ve yıkım düzeni olduğu göz önüne alındığında, tablonun neden giderek vahimleştiğini anlamak kolaylaşır.

Döne döne vurguladığımız üzere, emperyalist güçlerin ezilen halkları özgürleştirmesi mümkün değil. Sınıflar mücadelesi ve siyasal tarih, bu olguyu sayısız kez kanıtlamıştır. Filistin söz konusu olduğunda, bu olgu daha da barizdir. Zira tarihte, dünyanın haydutları tarafından İsrail kadar himaye edilen bir işgalci güce rastlanmamıştır. Çözüm zor ve karmaşık olsa da, Filistin sorunu, ancak militan direniş ve enternasyonal dayanışma ile çözüme kavuşturulabilir. Bunun anlamı ise siyonist rejimin yıkılarak bağımsız, laik-demokratik bir Filistin devletinin kurulmasıdır.