Rıfat Ilgaz'ın anısına...
Fedailer Mangası'ndan bir şair
Kırk kuşağı, edebiyatta büyük bedeller ödemiş bir kuşağın adıdır. Hapisler, işkenceler, sürgünler bu kuşağın adıyla özdeşleşti. Bu yüzden olacak ki; onlara “Fedailer Mangası” dendi. Nazım'dan sonra gelenler yani... H. İzzettin Dinamo, Suat Taşer, Ö. Faruk Toprak, Niyazi Akıncıoğlu, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Cahit Irgat ve diğerleri...
***
Yine böyle bir Temmuz sıcağında (1993) yitirdiğimiz Rıfat Ilgaz da 1940 Kuşağı'nın önemli şairlerinden biridir.
1943'te ilk kitabı “Yarenlik”, bir yıl sonra da “Sınıf” adını verdiği kitabı yayımlanır. Bu kitabı iktidarın hışmına uğrar, kitap toplatılır, Rıfat Ilgaz tutuklanır. Hazırlanan iddianamede şairin, “Bir baş soğan yoldaş ederdik” dizesindeki “yoldaş” sözcüğüyle komünizm propagandası yaptığı ileri sürülür.
“Girdiğim çıktığım yerler tanığımdır
Kapımı çalanlar gece yarılarında
Okunan kararlar yüzüme karşı
Korkmuyorum duygusal bitişlerden
Tükenen kurşun kalemler tanığımdır”
diyen Rıfat Ilgaz, yalnız şiir alanında değil, öykü, roman, oyun gibi edebiyatın hemen her alanında ürün vermiş bir yazar. Dergilerin yazıişlerinde “sorumluluk” yüklenmiş, yasalara aykırı görülen ürünleri nedeniyle yaşamının en verimli döneminde beş yılı aşkın bir süre cezaevinde yatmak zorunda kalmış. Ama o mahpusluğu bir okul gibi değerlendirmesini bilmiştir. Ömrü boyunca hakim ideolojinin yakın takibi ve kuşatması altında kalsa da yazmayı sürdürdü. Üstelik bu kuşatmaya o dönemin eleştirmenleri ve dergi yöneticileri de katılırlar. Rıfat Ilgaz, o dönemi anlatırken bu acı gerçeğin de altını çizer; “... 1944'te kitabım toplatıldı ve hapse girdim. Ne kitabım ne de sanatım hakkında tek söz söylenmedi. Rauf Mutluay var, Tahir Alangu var... Sabahattin Ali için Alangu bir yazısında ‘vesveseli' falan demiştir. Yani ya bizi unutacaklar ya da kötüleyecekler. 1950'den 1960'a kadar dergileri karıştırın, bir-iki raslantı dışında şiirimi bulamazsınız. Çekiniyorlardı, basmak istemiyorlardı. Hatta dizgisini yaptığım dergide şiirimi basmıyorlardı. Diğer toplumcu arkadaşların durumu da benden farklı değil. Bunda, ürünlerimizi dergilerine kabul etmeyen dergiler kadar eleştirmenler de suçludur. 1960'a kadarki antolojilerde bile doğru dürüst yer verilmemiştir bize. Bunda Bizans mantığı da var tabi...” (Düşün Dergisi / 1984)
***
Rıfat Ilgaz, o sessiz büyük çoğunluğun, yani halkın yanında yeraldı hep, onların sesi ve dili olmaya çalıştı, yine halkın diliyle yalın, özgün şiirler yazdı. Onun şiiri gücünü yalınlığından ve içtenliğinden alan bir şiirdir.
O kuşakdaşları gibi yalnız sanatıyla değil, aynı zamanda yaşam içinde susmayan, direnen pratiğiyle, çağının ‘tanık'lığını da “sanık”lığını da yüklenmiş bir aydın sorumluluğuyla, sonrakilere “miras” olmuş bir değerdir. “Aydın mısın?” adlı şiirinde bu konuda görevlerini yerine getirmeyenlere seslenir;
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol!
***
Seksen küsur yıllık ömründe elliden fazla yapıt (şiir, öykü, oyun, roman...) verdi. Defalarca sahneye konmuş, film dizileri oluşturulmuş “Hababam Sınıfı”nı hemen herkes izlemiş ve sevmiştir. Ama ne yazık ki, yazarının Rıfat Ilgaz olduğunu çok az kişi bilir.
1910 tarihinden 1993'e kadar uzanan bir serüven... Sivas'ta 37 insanın katledilmesine dayanamadı yüreği... Rıfat Ilgaz, 7 Temmuz 1993'te aramızdan ayrıldı. Halkına adanmış bir yaşamdı onunkisi... Son şiirinde şöyle diyordu:
“Elim birine değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!”
Hicri İZGÖREN
(Özgür Politika/11 Temmuz 2005 |