G-8 kimi kurtaracak?
Kan emiciler yoksullara yardım edemez!
Yüzbinlerin protestosu eşliğinde İskoçya'da toplanan uluslararası tekellerin temsilcileri, G-8 liderleri, iğrenç bir seremoniden öte bir anlam taşımayan zirvelerini tamamladılar. Beklendiği gibi zirvede, dünyayı yağmalayan tekelleri memnun eden kararların ötesine geçilmedi. Zira G-8 liderlerinin asıl misyonu bu tekellere hizmet etmektir.
Ev sahipliği yapan Tony Blair zirve sürecini şova dönüştürmeye çalıştı. Irak halklarının kanıyla iki yılı aşkın bir süredir hergün banyo yapan Blair, bazı ünlü düşkünlerin katkısıyla bu kanı temizlemek arzusundaydı. Ancak beklediği sonucu alamadı. Çünkü aynı günlerde açıklanan bir rapora göre, işgal sonrası Irak'ta ölen sivillerin sayısı 100 bini aşıyordu. Kaydı tutulmayan ölümler bu rakama dahil değil. Blair, bu korkunç kitlesel kıyımın dolaysız suç ortağıdır.
Bunun üzerine Londra'da patlayan bombalara sarıldı Blair ve “seçkin” konukları. Güya “medeniyet”i temsil eden kendileri dünyanın en temel sorunları olan açlık ve küresel ısınmaya çözüm ararken, “barbarlar” Londra metrosunda bomba patlatıyordu. Oysa daha güvenli kıldıkları dünyada, orduları tarafından işgal edilen Irak'ta bu türden bombalar hergün patlıyordu.
Yaygara koparılan iki temel sorun
Zirve öncesi ve süresince üzerinde en çok gürültü koparılan konular; küresel ısınmaya karşı önlemler ve Afrika ülkelerinin borçlarının silinmesi oldu. Emperyalist-kapitalist düzenin her gün yeniden ürettiği bu sorunlara çözüm bulmak için toplandığı iddia edilen G-8 Zirvesi'nin önde gelen isimleri, saldırganlık ve savaş politikasının başını çeken Bush-Blair ikilisidir. Yani Iraklı çocukları misket bombalarıyla parçalayan orduların baş komutanlarıdır.
Sonuç bildirgesine bakıldığında, her iki sorunun katlanarak devam edeceği görülür. Sonuç bildirgesinde iklim değişimi “uzun vadede” ciddi bir sorun teşkil etse de, “hemen” bir değişiklik yaşanmasının beklenmediği iddia ediliyor. Oysa 1998 G-8 bildirgesinde iklim değişiklikleri “geleceğimize yönelik en büyük çevresel tehdit” olarak nitelenmişti. Bildirge, Kyoto Sözleşmesi'ne ise tek bir cümle ile atıfta bulunuyor, “Anlaşmaya imza atan ülkeler şartların uygulanması için gerekenleri yapacaktır” deniyor. Görüldüğü gibi bu konuda ileriye atılmış tek milimlik bir adım bile yok.
Bu arada zirve sonrasında “Filistin'e yardım” konusu da gündeme taşındı. İddialara göre G-8 liderleri, bu yaz sonunda İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'dan çekilmesinin ardından Filistinliler'e yardım amacıyla yılda 3 milyar dolar vermeyi kabul etmişler. Üzerinde anlaşmaya varılan bu karar, siyonistlerin G-8 üzerindeki etkisini gösteriyor. Zira bu “yardım” paketinin, kasap Şaron başkanlığındaki siyonistlerin tüm dayatmalarının kabulüne endeksli olduğundan kuşku duyulamaz.
Afrika'ya gelince... Dünyayı yağmalayan emperyalistlerin, açlıktan ölen Afrikalılar'a yardım edeceği yönündeki iddia sahtekarlıktan başka bir şey değildir. Batının “medeni” temsilcileri ve borazanları medyaya bakılırsa, G-8 liderleri, Afrika ülkelerinin borcundan (toplam 300 milyar dolar) 40 milyar doları silecek, toplam 18 ülkeye yapılan yardımı 2010 yılına kadar 25 milyar dolardan 50 milyara çıkaracaklarmış. Emperyalistlerin vaatlerine güvenilir mi? Bu bir yana. Medeni batı bu “cömert yardım”ı neyin karşılığında yapıyor?
İlkin yoksul ülkelerin borçlarının silinmesi işleminin, ancak “brüt yardım gelirlerini silinecek borç oranında ayarladıkları” zaman gerçekleştirileceği ifade ediliyor. Yani, aldıkları yardımlar silinecek borçlar oranında azaltılacak. Böylece ellerine hiçbir şey geçmeyecek.
İkincisi, yoksul ülkelerin “özel sektör gelişiminin teşvik edilmesini” ve “hem yurtiçi hem de yurtdışı özel sektör yatırımlarının önündeki engellerin kaldırılmasını” garanti etmeleri gerekiyor.
Ek olarak bu “yardımlar” Dünya Bankası ve İMF tarafından empoze edilecek ekonomik yıkım programlarının uygulanması şartına bağlı olacak. Bu ise yardım alacak kadar “şanslı” olan ülkelerin daha da yoksulluğa gömülmesini sağlayacak.
Blair “yoksulluğu tarihe gömme” konusunda ne kadar kararlı olduğuna dair nutuklar çekerken, “Uluslararası Gelişim Bakanlığı” Gana'daki su kaynaklarının özelleştirilmesi sürecinin İngiliz yatırımcılar lehine sonuçlandırılması için perde arkasında faaliyet içindeydi. Aynı günlerde açıklanan bir raporda ise, İngiltere'nin Afrika ülkelerine bu yıl yaptığı silah satışının 1 milyar doları geçtiği ifade ediliyordu.
Dünyanın en büyük emperyalist devletlerinin oluşturduğu G-8 formu, tekellerin ticaretinin ve yatırımlarının önündeki bütün engelleri yıkmayı hedefliyor. Şirket liderleri ‘95'ten bu yana G-8'in yönetiminde giderek daha fazla yeralıyor. Masada resmi bir sandalyeleri olmayan şirketler ise nüfuzlu lobicilerini gönderiyorlar. Kısacası G-8 siyasi liderlerle şirket liderlerini biraraya getiren bir oluşum. Alacağı her karar bu bileşimin sınıfsal çıkarlarına uygun olacaktır elbette. Burada sorun, bu kan emcilerin hala “dünya sorunlarına çözüm arayan lider” pozunu utanmadan takınabilmeleridir. |