Rejim emekçileri intihara sürüklüyor:
Çıkış yolu örgütlü mücadelenin yükseltilmesidir!
Ekonomik ve sosyal yıkımın artmasıyla derinleşen sorunlar, örgütlü mücadeleden uzak olan işçileri bunalıma sürüklüyor. Verili koşullarda neden ve sonuçlar artık yakıcı bir biçimde hissedilse de AKP-MHP iktidarının dayattığı yıkımın ardı arkası kesilmiyor. Tersine, iktidar ve kapitalistler eliyle saldırı programlarına yenileri ekleniyor. Örgütsüzlük ve sınıf bilincinin zayıf olduğu koşullarda umutsuzluk hüküm sürüyor, kimi emekçiler için “seçenek” intihar olabiliyor.
Yaşanan krizin yıkıcı etkileri, özellikle emekçilerin yaşam koşullarında belirgin bir şekilde hissediliyor. Kocaeli’de 32 yaşındaki C.Ç.’nin intiharı ve ardında bıraktığı not, bu derin sorunların bir yansıması olarak karşımıza çıktı. Notunda belirttiği umutsuzluk ve adaletsizlik, toplumun yaşadığı derin çaresizlik duygusunun vardığı nokta hakkında fikir veriyor. On yıllık bilançonun gösterdiği intihar vakalarındaki artış, kokuşmuş rejimin emekçiler için nasıl bir karanlık tablo yarattığını somut olarak gösteriyor.
2013 yılında 3 bin 352 olan intihar olaylarının 2023’te 4 bin 61’e yükselmesi, koşulların yıkıcı etkilerini ve bundan doğan toplumsal çöküşün vardığı boyutu gösteriyor. İntiharlarda yaşanan bu artışın arkasında işsizlik, yoksulluk, çaresizlik, adaletsizlik, derin eşitsizlik gibi yakıcı sorunlar yatmaktadır. Sermaye iktidarının topluma dayattığı sosyal yıkım, işçi ve emekçileri bugünün koşullarında seçeneksiz bırakıyor ve örgütlü mücadelenin gelişmediği koşullarda intihar bir “çözüm” olarak görülebiliyor.
Sermaye sınıfını temsil eden AKP-MHP rejimi işsizliği, ucuz iş-gücünü, yoksulluğu ve sefaleti “ülkenin normali” haline getirdi. Bu durum, emekçilerin yaşam koşullarını ağırlaştırırken, psikolojik olarak da büyük bir baskı yaratıyor. Yoksulluk, yalnızlık ve umutsuzluk, durgun dönemlerde daha belirgin hale geliyor. C.Ç.’nin hikayesine bu çerçevede bakıldığında, bunun yalnızca kişisel bir trajedi olmadığı, toplumsal bunalımın derinleşmesiyle bağı olduğu açıkça görülüyor. Sorun sadece ekonomik değil, sosyal yıkımın bir yansımasıdır aynı zamanda. Yaşam koşullarının gün geçtikçe ağırlaşması ve saray rejiminin yarattığı karanlık ortamda emekçilerin bir gelecek görememesi, intihara sürüklenenlerin sayısını dramatik bir şekilde artırıyor.
Bu karanlık tabloya karşı durmanın ve emekçilerin bu derin umutsuzluktan kurtulmasının tek yolu var: Örgütlü mücadelenin yükseltilmesi! Tarih, ekonomik ve sosyal yıkıma karşı kurtuluşun mücadelede olduğunu döne döne göstermiştir. Kendilerine sefaleti, umutsuzluğu reva gören düzene karşı örgütlü mücadeleyi yükselten emekçiler hem yıldırıcı yalnızlıktan kurtuluyor hem umutları büyüyor hem de yaşamları yeni anlamlar kazanıyor. Bunu Gezi’de, Greif’te, Metal Fırtına’da görmüştük. Bugün de birçok fabrika ve işletmede direnen işçilerde görüyoruz.
Sık sık haberlere konu olan, umutsuzluk ve geleceksizlik yüzünden intihara sürüklenen kişileri bu trajik sona iten sebeplere bakıldığında, işçi ve emekçilerin üzerine serilen ölü toprağının önemli bir ekten olduğu görülüyor. Bu ölü toprağını savurup atmak, sefalet ve umutsuzluk dayatan AKP-MHP rejiminden hesap sormak ve yeni bir yaşamı kurmak için işçi sınıfı ve emekçiler için en acil ihtiyaç örgütlü mücadelenin yükseltilmesidir.
S. Sancar
Güvenceli çalışma ve yaşam için mücadeleye!
Çalışma ve yaşam koşullarımız gün geçtikçe ağırlaşıyor. Biz işçi ve emekçi kadınlar en kötü çalışma koşullarında çalışıyoruz. Düşük ücretler, güvencesiz ve esnek çalışma koşulları özel sektörden kamuya tüm çalışma alanlarında bizlere dayatılıyor. Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımına ücretsiz, nitelikli, güvenilir çözümler bulamadığımız için bir çoğumuz çalışamıyoruz. Ya da sömürünün en üst noktaya ulaştığı sigortasız şekilde evden parça başı çalışma, part-time çalışma gibi işlere yöneliyoruz.
Gündemde olan Orta Vadeli Program’la krizin tüm faturası bize kesilmeye, artan vergi oranları vb. ile üzerimizdeki yükler arttırılmaya çalışılıyor. Kıdem tazminatının gaspı için yeni formüller aranıyor. İş Kanunu’nda değişiklikler yapılması gündeme getiriliyor. Çalışma saatlerinin “düşüreceklerini” iddia ederek bizleri ikna etmeye çalışıyorlar. Ancak bu değişikliklerle esnek ve güvencesiz çalışma genel çalışma biçimi haline getirilmek isteniyor. İŞKUR üzerinden gündeme getirilen İşgücü Uyum Programı güvencesiz çalışma biçimlerinin son örneklerinden. Öncelikli olarak kadınların yararlanabileceği “müjdesiyle” duyurulan bu program ile günlük 566 TL’lik “cep harçlığı” verilerek ve sadece sağlık sigortası yapılarak “kullan at işçiliğin” yaygınlaştırılması amaçlanıyor.
Kölece çalışma koşullarını ve artan sömürüyü hayatın her alanında karşı karşıya kaldığımız farklı şiddet biçimleri tamamlıyor. ILO’nun gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, işyerlerinde genç kadınların cinsel şiddet ve tacize maruz kalma olasılığı genç erkeklere göre iki kat daha çokken, göçmen kadınlarda ise bu oran diğerlerinden iki kat daha yüksek. İşyerlerimizde taciz ve mobbingle boğuşurken AKP-MHP iktidarının kadın düşmanı politikaları nedeniyle kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri artarak devam ediyor. Düzenin çürümüşlüğü çocuklarımızı da vuruyor. Narin gibi adını sayamayacağımız pek çok çocuk istismara uğruyor, vahşice katlediliyor.
Düzenin çarkları sermayenin ihtiyaçlarına göre dönerken bizim ve çocuklarımızın yaşamları çalınıyor. Bu tablo karşısında önümüzde iki seçenek var; ya yaşamlarımızı çalan bu düzene boyun eğeceğiz ya da insanca çalışıp, yaşayacağımız bir düzen için mücadele edeceğiz. Çünkü kapitalist sömürü düzeninde kimse bize hayalini kurduğumuz geleceği vermeyecek. Biz ancak örgütlenerek, mücadele ederek kazanacağız.
Bu mücadelenin bir parçası olarak tüm işçi ve emekçi kadınları Emeğin Kurtuluşu’nun başlatmış olduğu “Krizin faturasına, faşist baskıya geçit verme!” kampanyasına omuz vermeye davet ediyoruz. Güvenceli çalışma ve yaşam için emeğin kurtuluşu mücadelesini hep birlikte büyütelim!
İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları
|