İçindekiler:

9 Temmuz 2021
Sayı: KB 2021/Özel-26

Toplumsal çürümenin panzehri...
Kazanmak için fiili-meşru mücadele!
Kadınlar fesih kararını reddetti!
Nefessiz bırakılan haber alma hakkı
İzmir’de “Bir nefes!” mitingi
MESS Grup TİS’leri...
Salgından en çok işçiler etkilendiler
Sinbo direnişi İŞKUR önünde
Çankaya Belediyesi işçileri iş bıraktı
Devrimci madenciler hayatını kaybetti
14 Temmuz 1789 / Büyük devrimin yıldönümü...
Avrupa’da polis devletine geçiş hazırlığı
Emperyalist zirveler ve ABD’nin hesapları
Kanada’da “Yatılı Kilise Okulları”...
İklim değişikliği ve kimi sonuçları
Geleceği kazanmak için mücadeleye!
“6. Filo defol!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Emperyalist zirveler ve ABD’nin hesapları

 

Başını ABD’nin çektiği emperyalist batı bloku son iki aydır yapılan zirvelerle egemenliğini sağlamlaştırmaya çalışıyor. Son yıllarda emperyalist dünya düzeninde yaşanan hızlı değişim, ABD emperyalizminin sarsılmakta olan hükümranlığı, tek kutuplu dünya hayalinin Çin ve Rusya tarafından zorlanması, bu gelişmelere uygun stratejileri kaçınılmaz kılıyor.

Bu ihtiyaç üzerinden gündeme gelen zirveler, temelde iki soruna çözüm üretmeyi amaçlıyor. Birincisi, Çin’in önü alınamayan ekonomik ve askeri büyümesi, Rusya-Çin ittifakının her geçen gün güçlenmesidir. Bir diğeri, emperyalist batıda uluslararası tekellerin çıkar çatışmalarının ortaya çıkardığı sorunların giderilmesidir.

Brüksel’de toplanan AB zirvesinde, kimi farklılıklar içermekle birlikte, Rusya’ya karşı daha sert bir döneme girilmesi gerektiği konusunda mesajlar verildi. Somut adımların nasıl olacağı ise NATO zirvesi sonrasına bırakıldı. AB ile çatışmalı olan Trump’ın seçimleri kaybetmesi, yerine Transatlantik ilişkilere önem veren Biden’ın gelmesi de bunu gerektiriyor. Zira AB’nin ABD’yle uyumlu hareket etmesini sağlamak Biden’ın öncelikleri arasında yer alıyor.

Rusya ve Çin’e karşı müttefikleri çoğaltma, Biden’ın dış politikasının esasını oluşturuyor. ABD için AB ve NATO, Çin’i geriletmek, Rusya’nın Doğu Avrupa’daki etkisini kırmak bakımından önem taşıyor. Bu çerçevede, 11-13 Haziran G7 zirvesi, 14 Haziran NATO zirvesi ve 24-25 Haziran AB zirvesinde ağırlıklı olarak Çin ve Rusya’ya karşı hangi adımların atılacağı ele alındı.

Gerçekleşen zirvelerle ABD, emperyalist ülkeler arasındaki sorunların çözümünü ve ittifakların güçlendirilmesini hedefliyor. Batılı emperyalistler arasındaki çıkar çelişkilerinin derinleşmesi, koordinasyonun silikleşmesiyle ortaya çıkan sorunların çözümü için ortak düşmanların yaratılmasını hedefliyor. Biden bunu sağlayamadığında, ABD’nin Transatlantik ittifaka liderlik edemeyeceğinin farkında.

NATO zirvesinde kabul edilen yeni strateji belgesine göre; “NATO sürekli kendisini gelecekteki belirsizliklere uydurmalı. Dünya önümüzdeki 10 yılda, ittifakın Soğuk Savaş sırasında ve sonrasındaki on yıllardan çok farklı olacak. Büyük güçler arasındaki rekabetin şekilleneceği, kuralsız dış politika programına sahip kendisine güvenen otoriter rejimlerin güçlerini ve etki alanlarını genişleteceği ve NATO müttefiklerinin sistematik olarak güvenlik ve ekonomi alanlarında meydan okumalarla karşı karşıya kalacakları bir dünya olacak.” Bu metin, emperyalist batı blokunun önümüzdeki on yıl içinde Rusya ve Çin’e karşı tutumunu net bir biçimde ortaya koyuyor.

Çin karşısında gerileyen ABD emperyalizmi militarist üstünlük ile hegemonyasını sürdürmeyi planlıyorlar. NATO devreye sokularak Çin ve Rusya’ya karşı provakasyonlar düzenleniyor. ABD’nin Rusya’ya karşı temel politikalarından biri, Karadeniz’e egemen olmaktır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bugüne Karadeniz’e kıyısı olan Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Gürcistan’la yakın ilişkiler kuran ABD, Karadeniz’de etkinliğini artırma yolunda ilerliyor. Haziran ortasında yapılan zirvelerinin üzerinden çok geçmeden Defender isimli İngiliz savaş gemisi ABD’nin bilgisi dahilinde Karadeniz’e giriş yaptı. Kırım yarımadası açıklarında Rusya'nın kara sularına izinsiz girerek, tüm uyarılara rağmen provokasyon yaratmaya çalıştı ve Rusya’nın uyarı ateşi ile karşı karşıya kaldı.

Hemen ardından, Rusya’nın tüm itirazlarına rağmen, NATO’nun dahil olduğu Deniz Meltemi adı verilen Karadeniz tatbikatı, 28 Haziran günü başladı. Bu tatbikat, bugüne kadar Karadeniz’de yapılan askeri tatbikatların en büyüğüdür. Tatbikat 32 ülke, 30 savaş gemisi, 40 savaş uçağı ve 5 bin askerin katılımı ile yapıldı. Japonya, Güney Kore Mısır, Senegal, Fas BAE ve Brezilya gibi Karadeniz’le hiçbir ilgisi olmayan devletler de tatbikata katıldılar.

Bu saldırgan tutuma, ABD’nin Rusya’yı çevreleyen yaklaşık 20 ülkede yeni üsler kuracağını açıklaması eşlik etti. 240 milyon dolarlık bütçenin ayrıldığını belirten Pentagon belgesine göre, ABD’nin askeri tesis kurmayı planladığı ülkeler arasında Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan yer alıyor. Bu gelişme üzerine Putin, “bu süreç, ABD ve NATO’nun askeri altyapısının Orta Asya ülkelerine yerleştirilmesi sürecine dönüşemez ve dönüşmemelidir” sözleriyle tepkisini ortaya koydu.

ABD, Baltık-Doğu Avrupa-Karadeniz-Kafkasya-Orta Asya hattı ile Rusya’ya karşı; Orta Asya-Hint Denizi-Güney Çin Denizi-Japonya hattı ile de Çin’e karşı cepheler inşa etmek istiyor. Bu stratejik hedefler için müttefiklerini harekete geçirmeye çalışıyor. Orta Asya, ABD’nin Çin ile Rusya arasına girebileceği bölge olması ve Çin’in batıya, Rusya’nın güneye açılan kapıları olması nedeniyle önemli. Çin’in Kuşak ve Yol I·nisiyatifi’nin önünü kesmeyi amaçlayan ABD için Orta Asya’da istikrarsızlık yaratmak kritik önemde.

Çin ve Rusya saldırılara meydan okuyor

Rusya’ya karşı tam bir saldırganlık örneği olan tatbikat sonrasında Putin beklenmeyen bir çıkış yaptı: “Bu olay, Cenevre’de ABD ile yapılan zirveden yalnızca birkaç gün sonra gerçekleşti. Cenevre’deki zirvenin ardından Kırım’da savaş gemisinin yer aldığı bir provokasyonu neden gerçekleştirdiler? Kırımlıların görüşüne saygı duymadıklarını göstermek için. O gemiyi batırsaydık bile dünya, üçüncü dünya savaşının eşiğine gelmezdi” dedi. Putin bir televizyon programında da, tek kutuplu dünya döneminin sona erdiğini, ABD’nin Rusya’yı kuşatma ve dünyaya hakim olma çabalarının beyhude olduğunu belirterek, bu saldırılara boyun eğmeyeceklerini ilan etti.

ÇKP’nin 100. Kuruluş Yıldönümü vesilesiyle konuşma yapan devlet başkanı Şi Cinping de, emperyalist batının Çin’e yönelik saldırılarına karşı şunları söyledi: “Hiçbir başka ülkenin halkını sindirmedik, üzerlerinde baskı, tahakküm kurmadık ve bunu asla yapmayacağız. Aynı şekilde kimsenin bizi sindirmesine, üzerimizde baskı ve tahakküm kurmasına asla izin vermeyeceğiz. Buna kalkışanlar kafalarını 1,4 milyar insandan oluşan çelik bir duvara toslayacaklardır.” “Ordumuz dünya çapında bir numaralı ordular arasına getirilmeli, ulusal egemenliğini, güvenliğini ve kalkınma çıkarlarını daha güçlü yetenekler ve daha güvenilir araçlarla savunmalıyız.” Bu sözlerle Şi hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı mesajını verdi.

Müttefikler arası fikir ayrılığı

Biden, Çin’in askeri güçlerini genişlettiğini, Rusya ile işbirliği yaptığını, “kurallara dayalı uluslararası düzene sistemsel meydan okuma” oluşturduğunu söylüyor. ABD’nin Çin’e karşı daha saldırgan bir dil kullanılması talebi kabul edilse de, müttefikler arasında önemli fikir ayrılıkları mevcut. Britanya Başbakanı Johnson, “Bugün bu masanın etrafındaki hiç kimsenin Çin ile yeni bir Soğuk Savaş’a girmek istediğini düşünmüyorum,” derken, Almanya Başbakanı Merkel,Çin’in yarattığı tehditi “büyütmemek gerekiyor, doğru dengeyi bulmamız gerekiyor” sözleriyle Alman tekellerinin çıkarlarını savundu.

Alman Der Spiegel dergisi bu konuda şunları yazdı: “Ekonomisi Çin ile oldukça iç içe olan bazı NATO üyeleri için bu durum, özellikle Almanya ve onun ihracat ekonomisi için çok tehlikeli. Bu nedenle onlar Pekin’e karşı aşırı savaşçı söylemleri engellemek istediler.Reuters de, müttefiklerin Çin ile ekonomik ilişkilere dikkat ettiğini, 2020’de Çin ile Almanya’nın toplam ticaretinin 212 milyar avroyu aştığını vurguladı. Dolayısıyla Rusya ve Çin’i düşman kategorisine koymak isteyen ABD’nin hedefine varıp varamayacağı tartışmalı.

Emperyalistler arası çıkar çatışmaları rekabeti, silahlanmayı ve bölgesel savaşları körüklemekte, insanlık büyük bir yıkıma doğru sürüklenmektedir. Bu gidişatı durdurabilmenin biricik yolu, tüm bunların kaynağı kapitalizmin sosyal devrimlerle ortadan kaldırılmasıdır.

 

 

 

 

 

Afganistan’da yıkım sürüyor

 

ABD emperyalizmi ile Taliban temsilcileri Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleşen görüşmelerin ardından anlaştıklarını ilan etmişlerdi. Cihatçı terörün finansörü Katar Emiri’nin arabulucu olduğu anlaşma gereğince, işgalci Amerikan askerleri 1 Mayıs’tan itibaren Afganistan’dan çekilmeye başladı. Çekilmenin 11 Eylül 2021’de tamamlanması bekleniyor. 650 Amerikan askeri ise “diplomatik faaliyetler ve diğer Amerikan personelinin güvenliği için” ülkede kalmaya devam edecek.

ABD’nin yanı sıra Türkiye ve NATO üyesi devletler de Afganistan’da ağır insanlık suçlarının ortağı oldular. Anlaşmadan sonra bu devletler de askerlerini çekmeye başladı. Sadece emperyalizme hizmette sınır tanımayan AKP-MHP iktidarı askerleri çekmek istemiyor. Hatta Biden’e yaranmak için ek askeri birlik göndermeye hazırlar. Dinci-faşist rejim, başkent Kabil’deki havaalanı ve batılı büyükelçiliklerin bekçiliğini yapmaya hazır olduğunu ilan etti. Saray rejiminin mirasını sahiplendiği Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Partide ABD emperyalizmine yaranmak ve NATO’ya üye olmak için Türk askerini Kore savaşına göndermişti. 70 yıldır emperyalizme hizmete devam ediyorlar.

***

11 Eylül 2001’de ABD’deki ikiz kulelerin vurulması, Afganistan işgalinin gerekçesi olarak sunulmuştu. Oysa saldırıyı gerçekleştirenlerin çoğu Suudi Arabistan vatandaşıydı. ABD’nin peşine düştüğü Usame Bin Ladin, Suudi Arabistan’ın “saygın” ailelerinden birine mensuptu. O dönem Afganistan’da işbaşında buluna Taliban yönetimi ise, ABD’nin tüm isteklerini kabul etmeye hazır olduğunu açıklamıştı. Buna rağmen işgal gerçekleştirildi.

NATO orduları Afganistan’ı yakıp yıkarak, toplu cinayetler işleyerek işgal ettiler. ABD-Pakistan desteği ile başa getirilen Taliban yönetimi yıkıldı ve kukla bir yönetim kurdu. İşgalin üzerinden yirmi yıl geçti. Bu süreçte on binlerce insan katledildi. Çok sayıda insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Kukla yönetim başkenti bile tam kontrol edemedi. ABD’nin Irak ve Afganistan operasyonları için kimi kaynaklara göre beş trilyon dolar harcandı. Tüm bunların ardından ABD bir kez daha cihatçı-şeriatçı Taliban’ın önünü açıyor.

***

Taliban işgale karşı durmakla birlikte, vahşi katliamlar yapan bir örgüttür. Bazen okul yakınlarında, bazen pazarlarda bomba patlatıyor. Son yıllarda ise IŞİD gibi cihatçı terör örgütlerinin Afganistan’da da etkili olduklarına dair haberler çıkmaya başladı. Yani Afganistan halkları işgalci ordular ile gerici vahşi güçler arasında sıkışıp kalmış durumda.

Afganistan’da en etkili güç halen Taliban’dır. Şeriatçı ve Peştun milliyetçisi olan Taliban, Afganistan’da yaşayan halklar için bir beladır. Şu veya bu düzeyde etkili başka bazı güçleri ise savaş ağaları yönetiyor. İşgalci güçler çekilmeye başlayınca Taliban atağa geçti. Birçok bölgede kukla hükümetin askerlerine saldırıyor. Bazı bölgelerde askerler silahlarını Taliban güçlerine teslim edip kaçıyorlar. Birleşmiş Milletler verilerine göre Taliban, kent merkezleri hariç ülke topraklarının yüzde 50-70’ini elinde bulunduruyor. 407 ilçenin 130’undan fazlasını ele geçirmiş durumda. ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’daki en büyük üssü olan Bagram’ı boşaltmasından iki gün sonra saldırıya geçen Taliban bölgeyi kontrol altına aldı.

Bu gelişme ABD ve diğer emperyalistleri pek endişelendirmiş görünmüyor. Bu durum, ABD’nin saldırıya geçen Taliban’a zımnen yeşil ışık yaktığını düşündürüyor. Göründüğü kadarıyla Afganistan’ın önemli bir kısmı bir kez daha Taliban’a bırakılıyor. 

***

Taliban’ın geri dönüşü Tacikler, Hazaralar, Türkmenler, Özbekler, Kazaklar ve diğer halklar için bir tür kabus sayılıyor. Taliban güçlerinin işgal ettikleri bölgelerden binlerce kişi göç etti, etmeye devam ediyor. Zira Taliban gibi şeriatçı örgütlerin diğer halklara, dinlere, mezheplere, inançlara nasıl davrandığı biliniyor.

Taliban’ın onlarca yerleşim alanını işgal etmesi, Afganistan’da iç çatışmaların şiddetleneceğine de işaret ediyor. Zira zayıf olsa da Amerikancı hükümet kolay pes etmeyecektir.

ABD’nin Taliban’ın ilerleyişine zımnen yeşil ışık yakması, Afganistan’ın kaosa sürüklenmek istendiği şeklinde yorumlanıyor. Görünen o ki ABD, kaosa sürüklenmiş Afganistan’ın İran-Rusya-Çin üçlüsünün ortasına bırakılan bir tür bomba işlevi görmesi için zemin düzlüyor. İran-Rusya-Çin üçlüsü ise, Taliban ve diğer güçlerle iyi geçinmenin yollarını arıyor.

1978 yılında Sovyet yanlısı yönetimi yıkmak için cihatçıları savaş alanına süren ABD, arada kesintiler olsa da Afganistan’ı 43 yıldır devam eden vahşi bir savaşın içine sürüklemiştir. 20 yıl süren işgalin ardından Taliban’a yeniden alan açılması, gerici savaşın daha da uzamasına neden olacak. “Komünizme karşı savaş” adına ABD’ye maşa olan cihatçılar, Afganistan’ı Orta çağ karanlığına gömmekle kalmadılar, halklarının neredeyse yarsının göç etmesine neden oldular. ABD Afganistan’ı bir bataklığa çevirmeyi başardı. 43 yıldır Afganistan halkları bu gözü dönmüşlüğün bedelini ödüyorlar.

***

AKP-MHP iktidarı işte bu cehennemde bekçilik yapmak için can atıyor. 20 yıl süren işgal suçuna ortak olması yetmedi, şimdi de NATO orduları çekilirken emperyalistlerin çıkarlarını korumak için bekçilik yapmaya hevesleniyor. Bekçilik yapıp yapmayacakları henüz netleşmedi. Zira Taliban Eylül ayından sonra ülkede kalacak yabancı askerlerin işgal gücü sayılacağını ilan etti. Bu durum saray rejiminin emperyalistlere yaranma çabasını zorlaştırıyor. Bundan dolayı olmalı, bekçiliği Pakistan rejimiyle birlikte yapmayı talep ediyor.

Emperyalist işgalin sağladığı “istikrar” şimdiden sarsılmaya başladı. Yüzlerce kişinin ölümüne neden olan çatışmalar, sivilleri hedef alan bombalamalar, yerini yurdunu terk eden kitleler vb... Bu belalar halen “günlük olaylar” arasında yer alıyor. Halkların döne döne yaşadığı yıkımların gerisinde, onları birleştirecek devrimci direnişin yükseltilememesi yatıyor.