İçindekiler:

11 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-22

Çürümüş düzene, çeteleşmiş devlete karşı birleşik mücadele!
Saray’ın Almanya’daki çeteleri
Mafyalaşan iktidarın doğalgaz müjdeleri
“Ne verelim ABD’li kapitalistlere?”
Sözleşmenin feshine karşı mücadelenin önemi
Katilleri üreten ve koruyan düzenden hesap soralım!
Mafyatik rejimin dayanağı işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür
SML Etiket direnişinde 15-16 Haziran
15-16 Haziran’ın direniş ruhuyla mücadeleye!
TPİ’de satış sözleşmesine karşı...
15-16 Haziran büyük işçi başkaldırısı yol gösteriyor - A. Berat
ABD Başkan Yardımcısı’nın Orta Amerika turu
İsrail’de yeni siyonist hükümet hazırlıkları
Renault’da bir grev de Flins’te!
Burkina Faso’da cihatçı katliam
Kapatıldığı halde zehir saçan termik santraller
Çocukların özgürce büyüdükleri bir dünya için...
Dinci-gerici-cinsiyetçi zihniyete karşı mücadele!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

ABD Başkan Yardımcısı’nın Orta Amerika turu

 

Amerika Başkanı Joe Biden, Orta Amerika’dan göçü kontrol altına almak/önlemek için yardımcısı Kamala Harris’i görevlendirdi. Biden, yaptığı açıklamada, Harris’in bölgedeki ülkelerle diplomatik çabalara öncülük etmesi ve insanların ABD’ye gelmesini engellemenin yollarını bulması gerektiğini söyledi. Harris’in Orta Amerika turu öncede de yardımcısına “zor bir iş” verdiğini, işin kolay olmadığını ama önemli olduğunu belirtmişti. Böylece Biden, çözümü zor olan göçmen krizini Harris’in omuzlarına yıkmış oldu. Amacı öncelikle göçü durdurmak olan ziyaretin ekonomik işbirliği konularını da kapsadığı belirtilmişti. 

Biden başkanlığındaki yeni ABD yönetiminin, selefi Donald Trump’la aynı yöntemleri seçmese de Orta Amerika’ya yönelik politikası aynıdır. Göçün önlenmesi, söz konusu politikanın öncelikli amacı olarak öne çıkmaktadır. ABD Başkan Yardımcısı olarak Guatemala ve Meksika’ya yaptığı ilk yurtdışı gezisinde Kamala Harris, bunun böyle olduğunu ayrıca netleştirdi. Pazartesi günü Guatemala’nın sağcı Cumhurbaşkanı Alejandro Giammattei, salı günü de Meksikalı mevkidaşı Andrés Manuel López Obrador ile görüştüğü konuların yansıyan kimi içeriği, izlenecek göçmen politikasının zalimliğini yansıttı. Harris, gezinin amacının, “göçün nedenleriyle mücadele etmek olduğu”nu tekrarladı.

ABD, göçün “temel nedenlerini ele almak” için Orta Amerika ile birlikte çalışacak. Bu çerçevede, sözüm ona yoksulluğu ve şiddeti azaltmak için kırsal kalkınmayı teşvik eden programlar uygulayacak. Bu planın, Harris’in Guatemala ve Meksika yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde somutlandığı belirtiliyor.

ABD Kalkınma İşbirliği Ajansı (USAID), Guatemala’da genç yerli kadınlara “yardım etmek” ve onların “konumunu güçlendirmek” için 88 milyon dolar vadediyor. Harris’in söz ettiği bu para, Washington’un Guatemala güvenlik güçlerini desteklemek için verdiği miktarın yalnızca küçük bir kısmıdır. “Kadınlara yardım” amaçlı bu küçük miktarla fırsatların yaratılmasına yardımcı olmanın ve “refahı paylaşmanın” ABD’nin çıkarına olduğunu vurgulayan Harris, ayrıca Guatemala’ya yatırım yapma konusunda şirket sahipleriyle de konuşuyor.

Ancak “halka yardım etmek için” sözü edilen miktar, nüfusunun yarısı yoksul sayılan ve dünyada yetersiz beslenme oranı en yüksek altıncı ülkesi için okyanusta bir damladır. Çocukların yüzde 70’i kronik olarak yetersiz besleniyor ve bunun dünyadaki en yüksek oran olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla birçok gözlemciye göre amaç, Orta Amerika halkına “yardımın yolda olduğuna dair bir umut duygusu” vermektir. Bunda başarılı olunması durumunda insanların ABD’ye gitmekten vazgeçeceği inancı taşınmaktadır.

Harris’in gezisinin çok konuşulan yanlarından biri, Guatemala’da kalmasıydı. Harris, Guatemala’da bir günlük kalışını burjuvazinin ve ordunun desteğiyle iktidara gelen aşırı sağcı Devlet Başkanı Alejandro Giammattei ile görüşmek için kullandı. Bu görüşme, yozlaşmış Başkan Alejandro Giammattei’yi meşrulaştırdığı eleştirilerine muhatap oldu. Guatemala Devlet Başkanı, kemer sıkma politikalarının ve zorbaca uygulamaların mimarı ve Kongre binasını ateşe veren öfkeli kitlesel protestoların-isyanın da hedefiydi. Harris, Giammattei ile yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi: “Aramızda tarihi bir bağ var. Ve yeni bir çağın doğuşuyla birlikte bu komşuluk ilişkisinin önemini anlamamız önemlidir.” Harris’in sözünü ettiği “tarihi bağlar” 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanıyor ve işçilerin, çiftçilerin ve yerli halkın acımasız sömürüsüne ve katliamlarına dayanıyor.

Harris, gezi turu süresince “potansiyel göçmenlere” karşı tavrını sertleştirdi.Guatemala’da “potansiyel göçmenlere” seslenerek onları kararlı bir tonla uyardı: “ABD sınırına tehlikeli bir yolculuk yapmayı düşünen insanlara açıkça söylüyorum: Gelmeyin, Gelmeyin!” Buna tepki duyan Demokrat Parti Kongre üyesi ve Harris’in parti arkadaşı New Yorklu politikacı Alexandria Ocasio-Cortez, Twitter’da şu paylaşımı yaptı: “Birincisi, herhangi bir ABD sınırında sığınma başvurusunda bulunmak yüzde 100 yasal bir giriş yöntemidir. … İkincisi, ABD on yıllardır Latin Amerika’da rejim değişikliğine ve istikrarsızlaşmaya katkıda bulundu. Birinin evini ateşe vermekten ve sonra kaçış için onları suçlamaktan vazgeçin.”

Kamala Harris’in Guatemala ve Meksika’ya yaptığı üç günlük ziyaret, Orta Amerika’dan gelen göçmen akışını zora dayalı tedbirlerle bastırmak için ilgili ülkelerdeki güvenlik güçleriyle kirli planlar yapmak ve onları güçlendirmeye hizmet etme amacı taşımaktadır. Ülkelerinde yoksulluktan, polisten ve çete suçlarından kaçıp ABD’deki ailelerine ulaşmak isteyen binlerce-onbinlerce insanının önüne aşılmaz duvarlar örmektir. “Göçün nedenlerine karşı mücadele etmek” gibi büyük iddiaların aksine, kendisi de bir göçmen çocuğu olan Harris’e, gerçekten de sefil, kirli ve kanlı bir görev verilmiştir.

Masal ve gerçek

İnsanları ülkelerini terk etmeye iten nedenlerle mücadele etmek ve bu nedenleri “ortadan kaldırmak” için muhataplarıyla birlikte çalışacağını söyleyen ABD, nüfusun durumunu iyileştirmek ve böylece ABD’ye göçmen akışını azaltmak istiyor. Bunun için sunduğunu iddia ettiği “yardım”ın çoğu, “girişimciler” için bir destek paketinden ve bölgeye yatırım yapan ABD şirketlerinin “bölgeye yatırım yapma” vaadinden oluşuyor. ABD şirketleri için sermaye akışı üzerindeki her türlü kısıtlamanın kaldırmasını hedefliyor. Yerli ve yabancı sermaye tarafından özel yatırıma elverişli bir siyasi ve ekonomik iklimin yaratılması için çalışılıyor.

Salı günü Harris, Meksika Devlet Başkanı Andrés Manuel Lopez Obrador ile yaptığı görüşmelerde de aynı konulara işaret etti ve Meksika’yı “güçlendirmek ve yabancı yatırımlar için daha çekici hale getirmek istediğini belirtti. Onlara göre burada da sınırlar bankalara ve çok uluslu şirketlere açılmalı, ancak açlıktan, yoksulluktan ve şiddetten kaçan emekçi kitlelere karşı militarize edilmelidir. Nisan ayında Beyaz Saray’ın 10 bin askerin Meksika üzerinden, 7 bin askerin Guatemala üzerinden ve 1.500 güvenlik görevlisinin de kuzey sınırında Honduras üzerinden konuşlandırılacağını duyurması, sınırlardaki militarizisyona örnek adımlardır. Bu silahlı kuvvetler insansız hava araçları ve diğer gözetleme ekipmanlarıyla donatılmıştır ve ABD danışmanları tarafından eğitilip donatılarak desteklenmektedirler.

Bu yılın ilk birkaç ayında, güney sınırını geçerek Amerika Birleşik Devletleri’ne girmeye çalışan mültecilerin sayısı önemli ölçüde arttı. Yalnızca nisan ayında, ABD sınır ajansı CBP, 178 bin 622 kişinin sınırı geçmesini engelledi. Mart ayında da refakatçisi olmayan mülteci çocukların sayısı rekor sayıda kaydedildi. Sebepler arasında, Orta Amerika nüfusunun büyük bir bölümünün yoksulluğu, yaygın çete suçları ve bazen yıkıcı çevresel felaketler ve salgının etkileri sayılabilir. ABD sınırındaki yüzbinlerce göçmen acımasız yollarla geri gönderiliyor. Göçmenler için kamp koşulları da insanlık dışıdır. Binlerce kişi suya, yiyeceğe ve tıbbi bakıma ulaşma imkanı olmayan çadır kamplarda sefil bir yaşam sürdürüyor. Her gün şiddet ve çeteler tarafından kaçırılma tehdidine maruz kalıyorlar. Çocuklar da dahil olmak üzere göçmenler aşırı kalabalık barınaklarda yaşıyor, aşırı soğuğa maruz kalıyor ve yenmeyen yiyecekler veriliyor. Pandeminin de hızla yayıldığı bildiriliyor.

Kamala Harris’in “Amerika-Meksika sınırına tehlikeli yolculuk” hakkında sarf ettiği dokunaklı laflar riyakarlık örneğidir. Göçmenler için en büyük tehlike, bizzat ABD ve öteki emperyalistlerdir. Meksika, Orta ve Güney Amerika’dan ABD’ye ulaşmak için hayatlarını tehlikeye atan yüzbinlerce işçi ve emekçinin acı kaderi ABD emperyalizmini zerrece ilgilendirmemektedir. Zaten yüzbinlerce insan ABD emperyalizminin yarattığı barbar koşullardan kaçıyorlar. Bu barbar koşulları yaratanlar, bu aynı koşulları ortadan kaldırabileceklerinden söz etme yüzsüzlüğü gösterebiliyorlar. Emperyalist ve kapitalist hükümetlerin görevi, içte kapitalist düzenin ve dışta emperyalist sistemin çıkarlarını savunmak ve korumaktır. Emekçiler ve ezilen halklar payına iyilik olarak sundukları her şey buna hizmet ettiği ölçüde mümkündür.

 

 

 

 

 

Peru’da cumhurbaşkanlığı seçimi

 

Peru’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi solcu politikacı Pedro Castillo oldu. Oy pusulalarının yüzde 99,4’ü sayıldıktan sonra, salı akşamı Ulusal Seçim Süreçleri Ofisi (ONPE), Castillo’nun yüzde 50,2 ve sağcı Keiko Fujimori ise yüzde 49,7 oy aldığını açıkladı. Ancak, resmi seçim sonuçlarının kesinleşmesinin birkaç günü alabileceği belirtiliyor.

ONPE’nin açıklanan ilk sonuçlarında, Fujimori, oyların yüzde 52,46’sını alarak ilk sırada ilerlerken, özellikle kırsal kesimlerde açılan sandıkların sisteme dahil edilmesiyle Castillo, az farkla da olsa rakibinin önüne geçmeyi başardı.

Peru’da her çocuğun, okulda ülkelerinin üç bölüme ayrıldığını öğrendikleri söylenir. Sahil, dağlar ve Amazon. 6 Haziran’daki ikinci tur seçimleri, bu coğrafi bölünmenin aynı zamanda siyasi bir bölünme olduğunu açıkça ortaya koyduğu ileri sürülüyor. Daha önceki seçimlerin Peru’daki kutuplaşmayı bu denli yansıttığının görülmediği belirtiliyor. 

Ayrıca şimdiye kadarki seçimlerde solcu, hatta “marksist” olduğu iddia edilen köy okulu öğretmeni ve sendikacı Pedro Castillo ve faşist bir diktatörün kızı Keiko Fujimori gibi tamamen zıt kutupta iki adayın nadiren karşı karşıya geldiği iddia ediliyor. Kimi seçmenler ikilemi anlatırken, “Bir aday komünist, diğeri yozlaşmış” demektedirler. Dolayısıyla “marksist” bir köy öğretmeni ve sendikacıya karşı faşist bir diktatörün kızı yarışmış oldu.

Keiko Fujimori, 1990-2000 yılları arasında Peru Devlet Başkanı olan ve 2009 yılında işlenen katliamlar, yaşanan failli meçhuller ve yolsuzluktan dolayı 25 yıl hapis cezasına çarptırılan babası Alberto Fujimori’nin neoliberal ve diktatörlük siyasetini temsil ediyor. Keiko Fujimori, son beş yılda Peru’nun dört kez cumhurbaşkanı adayı oldu. Seçkinlerin temsilcisi olarak kabul edilen Fujimori, Brezilyalı bir inşaat şirketinin yolsuzluk skandalına karıştı ve toplam 16 ay hapiste kaldı. Hakkında kara para aklama ve suç örgütü ile ilişkiler iddiasıyla açılan davaları var. 

Özellikle de orta ve üst sınıflar Keiko Fujimori’yi Peru’nun çöküşünü engelleyecek kişi olarak görüyor. Onu, Peru’nun başarılı bir neoliberal ekonomik sistem olarak gördükleri düzenini devam ettireceğinin ve Venezuela yolunu takip etmeyeceğinin garantisi kabul ediyor. Neredeyse ülkenin tüm büyük basılı medya ve televizyon ağları Fujimuri’yi desteklemektedir. Zira solcu öğretmen Pedro Castillo, bir “sistem değişikliğinden” söz ediyor. Madencilik endüstrisinin kamulaştırılmasını, devlet bütçesinin yüzde onunun eğitim ve sağlık için kullanacağını, yolsuzluğa karşı sıfır tolerans gibi vaatlerde bulunuyor. “Zengin bir ülkede artık fakir yok” şiarı seçim kampanyasının sloganı olarak öne çıkıyor.

Kırsal yoksul nüfusun büyük bir kısmı için Pedro Castillo yeni bir başlangıç umudunu temsil ediyor. Castillo’nun olası bir iktidar varsayımı karşısında Lima’nın zengin bölgelerinde korku ve histeri hüküm sürerken, kırsal güneyde “öğretmen” kalabalıklar tarafından coşkuyla karşılanıyor. “O bizden biri, bunu kendi işiyle yaptı, bizim gibi acı çekti” sözleri seçmenlerin ifadesidir.

51 yaşındaki Castillo, destekçilerine “Demokrasi ve mevcut anayasaya saygılı bir hükümet olacağız. Mali ve ekonomik istikrara sahip bir hükümet olacağız” dedi. Seçmenine “Demokrasiye ve mevcut anayasaya saygılı bir hükümet olacağız” sözünü verdi.

Öte yandan Fujimori Castillo’nun önde olduğu sandık merkezlerinde “çok sayıda usulsüzlük” olduğunu iddia etti ve “Halkın iradesini yansıtan sonuçları tahrif etmek veya geciktirmek istiyorlar” dedi. Ancak iddiasına herhangi bir kanıt sunamadı. Ayrıca, yurtdışında yaşayan Peruluların oyları sayıldığında desteğinin artacağını da ileri sürdü.

Peru, korona krizinden büyük acı çeken ülkelerden biri. Ekonomi çökmüş durumda. Sağlık Bakanlığı son zamanlarda resmi korona ölümlerinin sayısında iki kat artış olduğunu söyledi. 33 milyon nüfuslu Güney Amerika ülkesi dünyadaki en yüksek ölüm oranına sahip. Ülkede pandemi nedeniyle 184 bin kişi hayatını, iki milyon kişi ise işini kaybetti. Nüfusun neredeyse üçte biri yoksulluk içinde yaşıyor. Ülke ayrıca uzun bir siyasi istikrarsızlık döneminden geçti. Son üç yılda devlet başkanı dört kez değişti ve son on cumhurbaşkanından yedisi ya yolsuzluktan hüküm giydi ya da soruşturma altındaydı.

Peru, çok boyutlu bir krizden mustarip. Yüksek fiyatlar, yoksulluk ve işsizlik, büyüyen eşitsizlik ve güvencesiz işlerde çalışmak, gençlerin ülkelerinde kendileri için bir gelecek görmemesine yol açıyor. Bunu siyasal yaşamdaki yozlaşma, artan yolsuzluk skandalları ve siyasette büyük güvensizlik izliyor. 28 Temmuz’da göreve gelecek kişi, derinden bölünmüş ve kutuplaşmış bir ülkeyi yönetmek zorunda kalacak.