7 Ağustos 2020
Sayı: KB 2020/Özel-8

Krizin faturasına ve faşist zorbalığa karşı!
Derinleşen kriz ve gerici manevralar
Kadın cinayetlerine karşı eylemli mücadeleyi büyütelim
“İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz!”
Pandemi fırsatçıları servetlerini katladı
Ebru ve Aytaç için eylemler
“Geleceğimiz için birlik olmalıyız!”
Tutsak devrimci Elif Alçınkaya’dan…
Petkim toplu iş sözleşmesi üzerine
“Mücadele etmezsek kıdem tazminatımızı kaybederiz”
Engels: Anısı ve eseri sonsuza dek yaşayacak! - A. Eren
Alman ekonomisinin “motoru” tekliyor
ABD-Çin gerilimi aynasında hegemonya mücadelesi
Siyonist rejim zor durumda!
Beyrut Limanı’nda patlama
Kontrolsüz plastik üretimi gezegeni tehdit ediyor
Zeliha yoldaş bir yıl önce aramızdan ayrıldı
Dinci-gerici iktidarın üniversite parolası “Yaptım, oldu!”
Parasız eğitim haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Siyonist rejim zor durumda!

 

İç politikada derinleşen sorunlar ve bölgede yaşanan gelişmeler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu köşeye sıkıştırmış görünüyor.

Trump’ın desteğine yaslanan Netanyahu, Batı Şeria’nın üçte birini ilhak edeceğini seçim vaatlerinden biri olarak kullanmıştı. Trump’ın onayı ile 1 Temmuz’u ilhak tarihi ilan etmişti. Ancak bu küstah planı bugüne kadar uygulayamadılar.

Kuşkusuz bu bir karar değişikliğinden kaynaklanmıyor. Zira ilhak siyonist rejimin temel politikalarından biri, hatta ilkidir. Siyonistler değişik etkenlerle kararı uygulamayı ertelemiş bulunuyorlar.

Batı Şeria’nın ilhakı konusunda geri adım atmaları, siyonist rejimin eski gücünü kaybetmekte olduğu yorumlarına neden oluyor. Siyonist basında bile bu yönde yorumlar yapılıyor.

Toplumsal muhalefete karşı faşist çeteler

İsrail’de başlayan hükümet karşıtı gösteriler kitlesellik ve kararlılık bakımından öncekilerden farklı. Netanyahu’nun istifasını da talep eden göstericiler, kaba şiddete başvuran polisle çatışıyor. Hala yolsuzluk-rüşvet dosyaları ile uğraşan Netanyahu ve hükümeti, Covid-19’la mücadele konusunda da başarısız kaldı. Vakalar son günlerde en yüksek rakamlara ulaştı. Ekonomideki daralma ise, siyonist rejimin vaat ettiği “yüksek refah”ın yok olmaya başladığını gösteriyor. Yahudilerin İsrail’e göçünü teşvik etmek için başvurulan “güvenli ve müreffeh İsrail” propagandası artık etkili olamıyor. Henüz yaygın olmasa da, özellikle genç kuşaklarda İsrail’i terk etme eğiliminin geliştiğinden söz ediliyor.

Bu koşullarda gerçekleşen kitle eylemlerine siyonist rejimin azgın polis şiddetiyle saldırması, dahası Netanyahu partisine bağlı faşist çetelerin göstericilerin üzerine salınması, İsrail’de yeni bir duruma işaret ediyor. Zira kaba şiddet Filistin halkına karşı kullanılıyor, Yahudilerin demokratik haklarını kullanmalarının önüne ciddi engeller çıkarılmıyordu. Bu kez rejim polisi göstericilere saldırtmakla yetinmedi, faşist çeteleri de sokaklara saldı. İsrail medyasında çıkan bazı yorumlarda, bu durumun iç savaş tehlikesi yarattığı bile savunuldu.

İsrail İç Güvenlik Bakanının polis şefine “göstericilerin kafasını kırın” diye talimat verdiği medyaya yansıdı. Göstericiler de Netanyahu’nun çetelerinin başını kırmak gerektiğini yine medya aracılığıyla söylüyorlar.

İktidarın bu krizleri yakın dönemde aşabilme şansı görünmüyor. Bu ise toplumsal muhalefetin daha güçlü eylemlerle sokaklarda kalma ihtimalini yükseltiyor.

İsrail ordusu kendi kendini vurdu

Son günlerin esas skandalı, İsrail ordusunun Lübnan sınırında kendi mevzilerini top ateşine tutması oldu. Skandalın İsrail ordusundaki panikten kaynaklandığı belirtiliyor. Olay, Hizbullah’ın olası bir saldırısına karşı İsrail ordusunun havadan ve karadan Lübnan sınırına yığınak yaptığı bir zamanda yaşandı.

İsrail savaş aygıtı 20 Temmuz’da Suriye’nin başkenti Şam yakınlarında bir hedefi bombalamış, biri Hizbullah mensubu beş kişi öldürülmüştü. Saldırının ardından İsrail, BM’nin Lübnan’daki temsilcisi aracılığıyla Hizbullah’a mesaj göndererek özür diledi. Ancak Hizbullah liderliği İsrail’in mesajına yanıt vermedi. Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, İsrail saldırısına uygun gördükleri zamanda karşılık vereceklerini açıkladı.

Bu açıklama üzerine İsrail ordusu alarma geçerek Lübnan sınırına yığınak yaptı. Birkaç gün önce basına açıklama yapan Netanyahu, Hizbullah’a bağlı üç kişilik bir timin İsrail sınırını aşarak saldırı düzenlemek istediğini, ancak bunun engellendiğini iddia etti. Bu esnada İsrail topçusu dakikalar süren yoğun bir atışla İsrail askerlerine ait mevzileri hedef aldı. Olayın açığa çıkması İsrail’de skandala neden oldu. Muhalefet Netanyahu’ya ağır eleştirilerde bulundu. Bu esnada bölgede yaşayan İsrailliler panik içinde kaçarken, İsrail askerleri bazı mevzileri terk ettiler.

Konuya ilişkin açıklama yapan Netanyahu, İran ile Hizbullah’ı hedef aldı. İsrail’in saldırılara sert bir şekilde karşılık vereceği tehditleri savurdu. Hizbullah ise, olayla bir ilgisinin olmadığını, İsrail ordusunun kendi kendisiyle çatıştığını, kendilerinin yanıt verme haklarının ise saklı olduğunu ifade etti. Bunun üzerine İsrail ordusu Lübnan sınırındaki alarmı üst seviyeye çıkardı.

Olay günlerdir İsrail kamuoyunun gündemini işgal ediyor. Muhalefetteki bazı siyonist şefler durumdan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Netanyahu’ya yüklenen eski İsrail Savunma Bakanı Liberman, olayla ilgili yaptığı açıklamada “Şam’da bir Hizbullah militanını öldürdük, Kuzey cephesi altüst oldu. Bu durum Hizbullah’ın psikolojik savaşta inisiyatifi ele geçirdiğini gösteriyor.” dedi. Medyada Hizbullah’ın nasıl karşılık vereceğine dair tartışmalar sürüyor.

İçeride sıkışan Netanyahu’nun keskin açıklamalar yapmaya devam etme ihtimali yüksek görünüyor. Yine de yolsuzluk-rüşvet batağına saplanmış olan siyonist şefin paçasını kurtarması kolay değil. Gelişmelerin toplamına bakıldığında, sadece Netanyahu’nun değil, siyonist rejimin de sarsıntılar geçirmeye başlayacağına dair belirtiler artıyor.

 

 

 

 

 

ABD’den Suriye’ye yeni yaptırım

 

ABD emperyalizmi “Sezar Yasası”na dayanarak yeni yaptırımlar başlattığını açıkladı. 

ABD yönetimine Suriye devletiyle ilişkili kişi ve kuruluşlara ekonomik yaptırım uygulama yetkisi veren “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası” Aralık ayında imzalanmış, bu kapsamda ilk yaptırım kararı geçen ay çıkarılmıştı. 

ABD emperyalizminin temsilcisi Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, dün yaptığı yazılı açıklamayla yeni yaptırım listesindekileri ve ‘nedenlerini’ açıkladı. “14 yeni yaptırım kararıyla Esad rejimine karşı kampanya”yı sürdürdüklerini söyleyen Pompeo “en korkunç zulümlerinin kurbanlarının anısına” bu kararı aldıklarını iddia etti.

Dünyanın dört bir yanında ezilen halkların kanını akıtan ABD emperyalizminin sözcüsü pişkince “Esad rejiminin ordusu, vahşilik, baskı ve yolsuzluk sembolü haline gelmiştir. Yüz binlerce insanı öldürdüler, barışçıl protestocuları tutuklayıp işkence ettiler, okulları, hastaneleri ve pazar yerlerini insan hayatını önemsemeksizin yok ettiler” ifadelerini kullandı.

Yeni yaptırım kararına göre General, Zuheyr Esad ve Zuheyr Esad’ın oğlu Kerem Esad’ın yanı sıra Beşar Esad’ın oğlu Hafız Esad da listeye eklendi.

Pompeo, kişiler dışında Suriye ordusuna bağlı 1. Kolordu’nun da yaptırım kapsamına alındığını belirtti. 

Bölgedeki işbirlikçi devletler ve sahadaki dinci-gerici çeteler eliyle Suriye’den istediğini alamayan Amerikan emperyalizmi, Sezar Yasası ve ekonomik kuşatmayla Suriye halklarına yeni bir yıkım dayatmış bulunuyor. Böyle bir tabloda ABD emperyalizminin sözcülerinin “Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşılması”ndan bahsetmesi ikiyüzlülüklerinin ve pişkinliklerinin yeni bir dışa vurumu oluyor.