6 Mart 2020
Sayı: KB 2020/10

Suriye’den kirli ellerinizi çekin!
İktidarda savaş histerisi, düzen partilerinde teslimiyet
AKP iktidarının insanlık dışı göçmen politikası
AKP gericiliğinin bir başka görünümü
İdlib, Trablus ve kirli hesaplar
Sendika ve odalardan İdlib açıklaması
KESK ve KESK’e bağlı sendikalar genel kurullara giderken…
İşçiler hakları ve gelecekleri için direniyor
Alman Devrimi’nin dersleri… İhanete uğrayan devrim /2 - H. Fırat
Corona virüsü ve küresel ekonomiye etkisi
Hindistan’da ayrımcı-ırkçı yasaya karşı protestolar
Manuşyanlar göçmenlere yol gösteriyor!
İEKK’den İstanbul’da 8 Mart etkinlikleri
Şubat ayında 22 kadın öldürüldü
Devrimci Gençlik Birliği Türkiye Meclisi Sonuç Bildirgesi
Faşist baskılarınız da devlet terörünüz de...
Haklarımıza, özgürlüğümüze ve geleceğimize sahip çıkalım!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Krize, savaşa, sömürüye, baskıya ve geleceksizliğe karşı;

Haydi omuz omuza verelim!
Haklarımıza, özgürlüğümüze ve geleceğimize sahip çıkalım!

 

Krizler, savaşlar, çevre ve doğanın talan edilmesi, doğal afetler, kadın cinayetleri, intiharlar… Koyu bir karanlığın hüküm sürdüğü günlerden geçiyoruz. İçinde yaşadığımız kapitalist-emperyalist sistem her adımında doğayı ve insanlığı büyük bir uçurumun kenarına doğru sürüklüyor.

Aynı durum bu topraklar için de geçerli. Sermaye düzeni ve ona hizmette kusur etmeyen AKP iktidarı, uyguladığı siyasal, sosyal ve ekonomik politikalarla bütün bir toplumu yıkıma uğratıyor. Toplum yaşamında gericilik ve geleceksizlik hâkim kılınmak isteniyor.

Ekonomik kriz derinleştikçe açlık ve yoksulluk boyutlanıyor, yaygınlaşıyor. İşsizlik tırmanıyor, hayat pahalılığı hızla artıyor, insanlar bırakalım geçinmeyi karnını bile doyurmakta zorlanıyor.

Bu ağır koşullar altında insanların örgütsüz, yalnız ve dağınık oluğu için çaresizlik ve umutsuzluğun pençesine düşüyor. Sonuç; arkası gelmeyen intihar olayları… Aileler kendi ve çocuklarının geleceğinden duyduğu kaygı ile, gençler ise geçelim geleceği yarını hakkında oluşan belirsizlikler nedeniyle yaşamla bağlarını koparıyor. Sistem yıkım üretiyor, altında ise işçiler, emekçiler ve gençler kalıyor.

Sistem insanların yaşam hakkını sadece intihara sürükleyerek gasp etmiyor. Çevre ve doğanın tahrip edilmesi nedeniyle yaşanan doğal olmayan afetlerde, atmosfere salınan zehirli gazlar ya da sağlıksız ve kimyasallarla yüklü gıdalar nedeniyle kanser vakaları almış başını gitmiş durumda. Öte yandan, alınmayan önlemler nedeniyle deprem gibi doğa olaylarında tek tek sönüyor yaşamlar. Dahası var, her yıl iş cinayetlerinde binlerce emekçi aramızdan ayrılıyor. İstatistiklere yansıyan kadın cinayeti verileri ise deyim yerindeyse bir savaşta ya da kitle katliamında yaşamını yitirenlerle eş değer.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, kardeş halkları hedef alan savaş ve saldırganlık politikaları da hız kesmeden devam ediyor. Özellikle son günlerde AKP iktidarının emperyalistlerin desteği ile Suriye’de körüklediği savaş, toplumun ve gençliğin geleceğini tehdit eden bir başka etken olarak öne çıkıyor. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin kundakladığı Suriye savaşında bugüne kadar yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Milyonlarcası göç yollarına düştü. Çoğu yollarda kaldı, çoğu ise yaşamını yitirdi.

Şimdilerde ise İdlib üzerinden bu kirli savaş derinleştirilmeye çalışılıyor. AKP iktidarı gerçekte kendi çıkarları için körüklediği savaşı “Terörü engellemek” ya da “sivil halkı korumak” yalanıyla gerekçelendiriyor. Bu yolla toplumun ve gençliğin desteğini arkasına almaya çalışıyor. Toplum açlık ve yoksullukla boğuşurken savaşa milyon dolarlar akıtıyor. Peki neden? ABD gibi emperyalistlerin bölgedeki egemenliğini güçlendirmek ve Ortadoğu’nun zenginliklerini yağmalamalarını kolaylaştırmak için. Elbette bu arada kendi payına düşecekleri de hesaba katarak.

***

Kriz, savaş, açlık, işsizlik, geleceksizlik… Gençliğin kendisini kuşatan, gelinen yerde yaşam hakkında kast eden bu ağır ve gerici cendereye karşı mücadele etmekten başka bir seçeneği bulunmuyor.

Çünkü artık bu köhnemiş düzene karşı mücadele etmemek demek; gençliğe dayatılan onursuzluğa ve geleceksizliğe boyun eğerek, yaşayan ölülere dönmek demektir.

Çünkü bugün mücadeleden uzak durmak, tek tek ya da kitlesel olarak umutsuzluğun kör çukurunda intiharlara sürüklenmek demektir.

Çünkü bugün mücadeleden geri durmak demek, emperyalistlerin çıkarları için körüklenen savaşlarda ölmek ya da faturasını ödemek demektir.

O halde kanımızla, canımızla, emeğimizle beslenen harami saltanatına karşı mücadele etmek için neyi bekliyoruz? Sıra arkadaşlarımızın ve ailelerimizin tek tek aramızdan ayrılmasını mı? Haydi, omuz omuza verelim! Haydi örgütlü bir şekilde haklarımıza, özgürlüklerimize ve geleceğimize sahip çıkarak mücadeleyi büyütelim!

(Geleceğin Sesi Mart 2020 tarihli 10. sayısından alınmıştır...)

 

 

 

 

Eşit-parasız-bilimsel-nitelikli eğitim herkesin hakkıdır!

 

İnekleri bizim sağmamızı, kaymağını da sermayeye sunmamızı istiyorlar

Sermaye sözcüleri her fırsatta mesleki eğitimin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Dün “meslek lisesi, memleket meselesi” diyerek altını çizdikleri bu gerçeklik son yıllarda atılan adımlarla pratikte de karşılık buluyor. Meslek liselerine yönlendirmeler, okul-özel sektör iş birlikleri, mesleki eğitim merkezleri, organize sanayi bölgelerine açılan meslek liseleri, sektörel liseler ile sermaye devleti bu alana hayli yatırım yapıyor.

Son toplanan Bakanlar Kurulu’nda da Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk mesleki eğitimin öneminden bahsederken “Herkes üniversiteye gitmek zorunda değil. ‘Okumayan çocuğu meslek lisesine göndereyim’ algısını yıkmalıyız. Dönüşümü sektörle birlikte, istihdam ihtiyacına göre gerçekleştireceğiz. Sanayici bizden nitelikli ara iş gücü istiyor. Herkes üniversiteli olmak zorunda değil. ‘Sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa’ durumu var yani” dedi.

Yani dertleri ne toplumun ihtiyaçları ne de biz meslek liselilerin ihtiyaçları. Tek dertleri sermaye denen vampiri doyurmak! Kabinelerini bunun için topluyor, yasalarını bunun için hazırlıyorlar, çalışmalarını bu amaca yönelik düzenliyorlar. Devlet; sermayedarların işlerini yürüten bir mekanizma, bizlerse devletin, sermayenin ihtiyaçlarına göre biçimlendirdiği robotlarız! İnekleri biz sağacağız, kaymağını da sermayeye sunacağız. Sanayici ara eleman istiyor ya, biz emekçi çocukları ellerimizde takım çantaları ile meslek liselerinin yolunu tutacağız. Dün cumhurbaşkanı “her üniversite mezunu iş bulmak zorunda değil” diyordu. Bugün bakanı “herkes üniversite okumak zorunda değil” diyor.

Nitelikli eğitim talebimiz yok sayılıyor. Staj ücretlerimiz gasp ediliyor. Teknik açıdan yetersiz okullarda eğitim alıyoruz. Devletin karşılaması gereken eğitim materyallerine yüzlerce lira döküyoruz. Üzerine bir de derslerde ürettiklerimizle döner sermayeyi şişiriyoruz.

Peki ya biz ne yapacağız; uysalca inekleri sağıp kaymağını sermayeye mi sunacağız?

Hayır! Bizleri hiçe sayan, bilimsel-kültürel-sosyal ihtiyaçlarımızı görmezden gelip sadece önündeki makinayı kullanması öğretilen robotlar gibi yetiştiren bu sistemi reddediyoruz. Hayatımızı birilerinin cebini doldurmak için değil de kendi ilgi ve yeteneklerimiz doğrultusunda kurgulayacağımız, okula gitmenin, işe gitmenin bir zorunluluk olmaktan çıkıp yaşamımızın doğal bir parçası haline geleceği o özgür yarınlar için bugünden yan yana geliyoruz.

Sen yoksan bir kişi eksiğiz, haydi sıra arkadaşım Meslek Liseliler Birliği’ne!

(Meslek Liselilerin Sesi’nin Mart 2020 tarihli 21. sayısından alınmıştır...)