12 Temmuz 2019
Sayı: KB 2019/26

Tüpraş sözleşmesi ve sermayenin sınıfa saldırı kararlılığı!
Düzen siyasetinde “yeni” arayışlar
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden AKP’nin gerici-faşist darbesine
Tasma ya da fişleme
İBB’nin şirket zihniyeti TÜPRAŞ’ın CEO’su veya TÜSİAD ile değişir mi?
2019 toplu sözleşmelerinden MESS sözleşmesine dersler
“Sendikaların bugünkü durumu işçiler arasında güvensizliğe yol açıyor”
Belediye işçisi kendi tarihinden öğrenir ve mücadele geleneklerine sahip çıkarsa kazanır!
Petrol-İş’ten TÜPRAŞ açıklaması, PİB’den tepki
TKİP VI. Kongresi Belgeleri… Yurtdışı çalışması üzerine
Dinsel gericiliğin “fıtratı” emperyalizme hizmettir!
İsviçre’de gençliğin yönelimleri
Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur?
Kadın üniversiteleriyle ne amaçlanıyor?
Eğitim Sen’den ‘kadın üniversitesi’ açıklaması: Eşit ve özgür yaşamak istiyoruz!
Güvencesiz bir kamu çalışanının kıdem tazminatı mücadelesi
“Ergenekon” davası sonuçlandı
Masal diyarından işçilere küçük bir not
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İBB’nin şirket zihniyeti TÜPRAŞ’ın CEO’su veya TÜSİAD ile değişir mi?

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) için, Avrupa’daki kimi ülkelerden daha büyük ekonomisi olduğu söyleniyor. İBB’nin bünyesindeki şirketlerin kimi yıl 5’i kimi yıl 7’si Fortune 500 listesine giriyor. İBB bir kamu hizmeti kuruluşu olarak değil, bir şirket olarak büyüyor. Özellikle İBB’yi elinde tuttuğu son 25 yılda AKP, kendisi ile birlikte yandaş şirketleri de büyüttü. Hatta İBB’ye dayanarak şirket kuran yandaşlar büyük tekellere dönüştüler. Bir yanıyla da bundan değil miydi, İBB savaşları? 31 Mart, ardından 23 Haziran...

Ekrem İmamoğlu ve CHP her fırsatta “İBB’de yeni dönem” olacağını dile getiriyorlar. İBB’nin şeffaf olacağı söyleniyor ve kendilerince bunun için adımlar atmaya çalışıyorlar. “Yeni bir dönem” olabilmesinin en temel yanlarından biri şirketleşmekten kurtulmuş, kamu yararına bir işleyişe ve bakışa sahip bir kurumsal işleyiştir. Ekrem İmamoğlu, İBB Genel Sekreterliği’ne Yavuz Erkut’u atayarak, niyetini sergilemiş oldu. Yavuz Erkut, 10 yıl TÜPRAŞ’ın (Türkiye’nin en büyük şirketinin) CEO’luğunu yapmış, oradan da SOCAR’ın Türkiye Başkanlığı’na geçmiş bir isim. Amaç, İBB’yi şirket olmaktan çıkarmak mı, iyi işleyen bir şirkete dönüştürmek mi?

Ekrem İmamoğlu’nu ilk ziyaret eden kurumlardan biri TÜSİAD’dı. Ziyaret sırasında, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kawlaski, “İstanbul Türkiye ekonomisinin 3’te 1’ini temsil ediyor. Çevre, sosyal kalkınma, dijital dönüşüm, enerji gibi tüm kalkınma alanlarında İstanbul’da uygulanacak başarılı politikalar ülkemizin kalkınmasının itici gücü olacaktır. İstanbul başarısı Türkiye’nin başarısıdır” şeklinde konuştu. Kawlaski, akıllı şehirler ve kadınların çalışma yaşamına katılımı noktasında atılacak adımlardan söz etti, akıllı şehirler için dijital katkı açısından çaba harcayacaklarını belirtti ve kreşlerin yaygınlaştırılmasına yönelik raporlarını sundu. “Devlet, özel sektör, sendikalar, sivil toplum, akademi ve tüm diğer paydaşların uyum ve işbirliği içerisinde çalışması çerçevesinde diyalog ve işbirliğini sürdüreceklerini” vurguladı. Görünen o ki “yeni dönemde” sadece şirketlerin ismi değişecek.

Hangisi olursa olsun belediyelerin genelde sermaye grupları ile içli dışlı olduğu biliniyor. Bulunduğu yere göre bu sermaye grubunun niteliği değişebilmektedir. Kimi belediyeler yerel çaplı sermaye grupları ile iş yürütüyor. Ama mevzubahis İBB olunca Türkiye’nin en büyük şirketleri ile iş yürütüyor. Aynı zamanda hiç yoktan hızlıca büyüyen şirketleri palazlandırıyor.

Örneğin İBB, çift katlı turist gezdirme otobüsü için ihale açıyor. 60 milyon TL’ye ihaleyi bir şirket alıyor. Ardından ihale gerekçesiz iptal ediliyor. Sonra ihaleyi 3 milyon TL’ye Said Kavurmacı alıyor, yani Topbaş’ın damadının kuzeni, aynı zamanda Bülent Arınç’ın damadı. Bu ihale sonucunda İETT 60 milyon TL’yi kaybediyor. Said Kavurmacı’nın şirketi Gök Global Turizm kendi alanında rakipsiz bir şirkete dönüşüyor ve 3 milyon TL ile alınan işten milyon dolarlar kazanıyor.

Belediyeleri şirketleştiren yasa ve yasa değişiklikleri

Belediyelerin şirketleşmesi aslında bir devlet politikasının yansımasıdır. Özelleştirmeler sürecinin önünün açıldığı Türkiye’nin ‘90’lı yıllarında, birçok kamu kuruluşu gibi belediyelerde de üstü biraz daha örtük şekilde özelleştirme süreci hız kazandı.

Belediyelerle ilgili yasal düzenlemeler de buna paralel bir seyir izliyor.

- 1930 yılında 1580 sayılı Belediye Kanunu’nu çıkarılıyor. O dönemde kimisi yabancılara ait olan tramvay, havagazı, elektrik, su, telefon gibi şirketler kamulaştırılıyor ve belediye bünyesine aktarılıyor.

- 1984 yılında 3030 sayılı büyükşehir belediyeleri hakkındaki kanun çıkarılıyor. Bu kanun ile büyükşehir ve ilçe belediyelerine şirketlere ortak olma veya şirket kurma yetkisi veriliyor.

- 1994 yılında 4046 sayılı özelleştirme yasası çıkarılıyor. Bu yasanın kapsamında, “Belediyeler ve mahalli idareler ile bunların kurdukları birlikler tarafından, ticari amaçla faaliyette bulunmak üzere ticari kuruluşlar kurulması, mevcut veya kurulacak şirketlere sermaye katılımında bulunması Bakanlar Kurulu’nun iznine tabidir” maddesi ile şirketlerin kurulmasının önü açılıyor. Böylece belediye bünyesinde de olsa şirketleşen bir anlayış ve işleyiş oturuyor.

Belediyeler, zarar ediyor diye sermayeye peşkeş çekilen fabrikalar gibi, sermayenin ağzını sulandıran rant/zenginlik kaynaklarıdır. Belediyelerin sermaye biriktirmesi, hükümetin veya belediyenin yandaşı şirketleri büyütmesi herhangi bir belediyenin kendinden menkul işleyişi değil. Yasalar ve yasa değişiklikleri de göstermiştir ki belediyelerin şirket mantığı ile işlemesi, belediyenin hizmet işlerinin kendisine bağlı şirketler eli ile yürütülmesi, kısacası neo-liberal dönüşümlerin ardı yeniden yapılanan sermaye devleti gerçekliğidir.

 

 

 

 

ODTÜ’de KYK yurduna karşı direnişe polis baskını

 

ODTÜ Rektörü Verşan Kök’ün polis saldırısıyla tehdit ettiği direniş 8 Temmuz sabahı polis baskınıyla karşılaştı.

Kavaklık’ta yapılmak istenen KYK yurduna karşı süren direnişin alanı onlarca çevik kuvvetle abluka altına alınıp barikatla çevrelendi.

Akademisyenlerin de aralarında olduğu pek çok kişi baskının üzerine direniş alanına gelerek polise tepki gösterdi. Polis barikatının kaldırılması istenirken, inşaatın ruhsatsız olduğu, KYK yurdunun hukuksuz olduğu ve polisin alanı terk etmesi gerektiği ifade edildi.

Üniversiteye girişlerde polisin detaylı kimlik kontrolü ve çanta araması dayatmalarında bulunduğu öğrenildi.

Polis ablukası altına alınan direniş alanında nöbetini sürdüren öğrenciler bulunuyordu. Akademisyenlerin ve milletvekillerinin aralarında olduğu desteğe gelenlerin öğrencilerin bırakılması talebiyle bekleyiş devam ederken polis saldırıya geçti. Saldırıda öğrenciler darp edilerek, işkenceyle gözaltına alındı. Bazı öğrencilerin biber gazından etkilenerek sağlık merkezine götürüldüğü öğrenildi.

Polisle birlikte getirilen iş makinaları saldırı sonrasında ağaç kıyımına başladı. Çankaya Belediyesi’nin inşaatın ruhsatsız olduğuna dair tespiti sonrası ise ağaç kesimi durdu.