25 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/04

Seçimler ve yalanlar
Emperyalizme çok yönlü uşaklık!
Yüzümüzü sahte seçim vaatlerine değil, kendi taleplerimize dönelim!
Rektörlük atamaları
Özelleştirme saldırısı ve sendika bürokratlarının “vatan-millet” söylemi!
İş cinayetlerine devlet katkısı
Kısa çalışma ödeneği İşsizlik Fonu’ndan sağlanıyor!
“Grevden vazgeçmeyeceğiz, bu kadar!”
2019, örgütlü güç olmanın yılı olsun!
MİB MYK Ocak 2019 toplantısı sonuç metni
Enternasyonalizm, Spartakistler ve dünya devrimi - V. İ. Lenin
Ölümünün 100. yılında Franz Mehring’e saygıyla...
Suriye’de yıkım, “yeniden imar” ve kapitalizm
Almanya-Fransa “dostluk” anlaşması
Rusya ile Japonya arasında adalar anlaşmazlığı
Kadın cinayetleri devlet kurumlarının gözü önünde işleniyor!
Birliğimizi güçlendirelim, mücadeleyi büyütelim!
İklim sorununa kitlesel tepki
Kapitalizm her şeye düşman!
Hapishanelerde saldırılara karşı direniş sürüyor
“Beni devrimciler gibi uğurlayın!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya-Fransa “dostluk” anlaşması

 

22 Ocak Salı günü, Almanya’nın Aachen kentinde, Almanya başbakanı Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un katıldıkları bir imza töreniyle Almanya-Fransa “dostluk” anlaşması imzalandı.

Yeni dostluk anlaşması, 1963 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle ile Alman Başbakanı Konrad Adenauer arasında imzalanan “Elysee Anlaşması”nın yenilenmesi niteliğinde bir anlaşmadır. 28 maddeli yeni anlaşma, ekonomi, savunma ve Avrupa politikalarındaki ikili işbirliğinin arttırılmasını öngörüyor. Anlaşmada ayrıca, Fransız-Alman ortak ekonomik bölgesi oluşturulması, silah ihracatında ortak kurulların belirlenmesi, halklar arasındaki ilişki ve ortak inisiyatiflerle şehir kardeşliğinin teşviki için fon kurulması da yer alıyor.

Merkel anlaşmayla ilgili olarak, “Anlaşma, artan popülizm ve milliyetçiliğe verilmiş ortak cevaptır” diyerek, “özel zamanlarda kararlı, açık, ileriye yönelik ve yanlış anlamaya yer vermeyecek tepkilere ihtiyaç” olduğunu belirtti.

Merkel’in ardından söz alan Macron da Aachen’da imzaladıkları anlaşmanın Avrupa birleşme sürecine ivme kazandıracağını söyleyerek, “Avrupa, dünyadaki yeni fırtınalara karşı halklarımızın koruma kalkanı olmalı!” sözleriyle anlaşmayı övdü.

Aynı konuda konuşan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ise şunları söyledi: “Bu anlaşma ile zaten azami seviyedeki Fransız-Alman işbirliğine bir basamak daha attık. Tarihimizde ezeli düşmanlığın derin izlerini taşıyan iki ülke arasında kurulan dostluk diğer ülkelere de örnek oluşturabilecektir.” Maas, dünyanın en sıkı ortaklık kuran iki ülkesi olduklarını ve başka ülkeleri de yeni dostluk anlaşmasında öne çıkarılan işbirliğine davet ettiklerini de sözlerine ekledi.

Emperyalistlerin kirli işbirliğinden dostluk çıkmaz!

Sözüm ona dostluk anlaşmasını imzalayanlar, AB’nin lokomotifi iki emperyalist devlettir. Almanya, başta kendi sınırları içinde olmak üzere, tüm AB’de sosyal hak gasplarının başını çeken ve bu konuda model kabul edilen bir ülke. Fransa ise, Sarı Yelekliler hareketinin son derece haklı ve meşru sosyal taleplerini polis terörüyle cevaplayan ve birikmiş zenginliğe rağmen emekçilerin yoksulluk ve işsizlikle boğuştuğu bir ülke.

Bu iki emperyalist ülkenin dünyadaki militarizm, silahlanma, sömürü ve doğanın talan edilmesindeki büyük paylarına ise değinmeye bile gerek yoktur.

Dostluk kelimesi çıkarsız ilişkiyi ifade eden son derece insancıl bir kelimedir. Tersine emperyalist-kapitalizm ise sömürü, kâr ve egemenlik uğruna her türlü kötülüğe başvurabilen bir sistemdir. Bu sistemde insani hiçbir duygu ve davranışa yer yoktur.

Dolayısıyla bunların imzaladıkları anlaşmada geçen “dostluk” kelimesi, bu anlaşmanın özüyle hiçbir şekilde bağdaşmayan, emperyalistlerin dilinde iğreti, ikiyüzlü ve demagojik bir kavramdan başka bir şey değildir.

Bu anlaşmanın, emperyalist hegemonya yarışının kızıştığı, Avrupa ordusu tartışmalarının alevlendiği, Fransa’dan başlayan sosyal hareketliliğin tüm Avrupa’yı etkilediği bir dönemde yapılıyor olması ayrıca manidardır. Almanya ve Fransa iki komşu ülke olarak çok yönlü ekonomik, siyasi, askeri vb. ilişkilere sahiptirler. Diğer AB ülkelerine sömürge muamelesi yapan Almanya, elde edilen büyük ranttan Fransa’yı da bir parça nemalandırmaktadır.

Kurtlar sofrası olan emperyalist dünyada uzlaşma ve dostlukların hiçbir samimiyeti, kalıcılığı ve garantisi yoktur. Onların ömrü kirli çıkarlara dokununcaya kadardır. Bugünün “dostlarının” yarın düşman olması sıkça rastlanılan bir durumdur.

 

 

 

 

Beyrut’ta on binler alanlara çıktı

 

İşsizliğin yüzde 30’ları aştığı, yolsuzluğun sisteme damgasını vurduğu Lübnan’da, son aylarda her hafta ülkenin farklı kentlerinde eylemler gerçekleştirildi. Bu eylem süreci, 20 Ocak günü Başkent Beyrut’ta yapılan kitlesel bir eylemle taçlandırıldı.

Lübnan Komünist Partisi’nin (LKP) çağrısıyla gerçekleştirilen eyleme Halk Hareketi, Nasırcı Halkçı Hareket, Demokratik Halk Partisi ile bazı demokratik kitle örgütleri katılım sağladı. Eyleme 20 bini aşkın işçi, emekçi, kadın ve gencin katıldığı bildirildi. Farklı noktalardan yürüyüşe geçen kortejler, Beyrut’un merkezinde bulunan Bişara el Khuri meydanında birleşti.

Pankartlar, dövizler ve şiarlarla taleplerini haykıran emekçiler, tıkanma noktasında bulunan sistemin yarattığı yıkıcı sorunlara “Artık yeter!” dediler. Siyasi güçlerin etnik, dinsel, mezhepsel aidiyete göre konumlandığı, temel kurumların bu ayrımlara göre bölüştürüldüğü (Cumhurbaşkanı Hristiyan, Başbakan Müslüman Sünni, Meclis Başkanı Müslüman Şii vb.) Lübnan’da sistem, tıkanmadan çıkamıyor. Alt yapı hizmetlerini bile halka sunmaktan aciz olan bu sisteme karşı sınıfsal temelde bir hareketin gelişmesinin zorlukları var.

Beyrut’ta gerçekleştirilen eyleme on binlerin katılması, LKP’nin bu cendereyi kırmak için bir yol açabileceği umudunu yeşertmiş görünüyor. Bu kolay olmasa da, -zira insanların çoğu sınıfsal konumuna göre değil etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetine göre tutum alıyor ki, bu da tıkanmış sisteme hizmet ediyor- biriken sorunların aşılmak bir yana daha da derinleşmesi, toplumun en azından belli bir kesimini arayışa zorluyor. Bu koşullarda ‘alt kimlikler’ üstü bir çizgi izlemeye en yatkın parti LKP’dir. Beyrut yürüyüşü/mitingi ile yakalanan ivme, geliştirilmeye devam ederse, uğursuz dinci/mezhepçi sistemin cenderesi kırılabilir.

Eylemlerde yükseltilen şiarlar, toplumsal sorunların giderek derinleştiğini, sınıfsal eksende örgütlenme ve mücadele için önümüzdeki sürecin daha uygun bir atmosfer yaratacağına işaret ediyor.

Beyrut’taki eylemde emekçiler ve yoksullar üzerindeki verginin hafifletilmesi, banka ve gayrimenkul şirketlerine kademeli vergi getirilmesi, akaryakıta uygulanan vergilerin geri çekilmesi, sosyal güvenliğin korunması, iş imkanlarının yaratılması, devlet kurumlarındaki yolsuzluklara dur denilmesi, ilaç ithalatı ve dağıtımının tekelinin kırılması, iş imkanlarının yaratılması ve benzeri birçok talep dile getirildi.

LKP’nin çağrısı üzerine on binlerin sokaklara dökülmesi, Lübnan’da sınıf çatışmalarının sertleşme eğiliminde olduğuna işaret ediyor.