27 Temmuz 2018
Sayı: KB 2018/29

Haklarımız, geleceğimiz ve emeğimiz için mücadeleye!
Kriz bu kez Erdoğan’ı teğet geçmeyecek
Düzen muhalefetinin sefaleti
Büyük Birader’in gözü üzerimizde
“Sağlıkta dönüşüm programının şiddet olaylarını çok arttırdığını biliyoruz”
“Torba yasada sağlık çalışanlarına dönük düzenlemeler yetersiz”
“OHAL ve başkanlık emeğe zararlıdır!”
DEV TEKSTİL imzaları bakanlığa gönderdi
Fabrika direnişleri ve sınıf dayanışması
Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları
Siyonist rejim histeri-açmaz ikileminde
“Beyaz Baretliler” siyonist İsrail’de
Macron’un Fransa’yı sürüklediği karanlık ve sınıf mücadelesi
Maduro hangi sularda kulaç atıyor?
Berlin’de öğrenci-çalışanların grevi üzerine…
Yaşamı, uğruna ölecek kadar çok sevenlere...
Sınıf mücadelesinin minyatür hali Mata!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz bu kez Erdoğan’ı teğet geçmeyecek

 

OHAL uygulamaları, devreye sokulan yeni kanuni düzenlemelerle daha da kalıcı hale getirildi. KHK’ların yerini alan CK’lar, valilere tanınan sınırsız yetkiler, tek adama bağlanan tüm devlet yönetimi gelecek sürecin nasıl geçeceğinin göstergesidir. Yaşananlar fazlasıyla 12 Eylül askeri faşist darbesine benzemektedir. Tıpkı yerini sözde sivil hükümetlere bırakan 12 Eylül hukuku gibi Erdoğan da sermayenin ihtiyaçları ile örtüşecek şekilde kendi hukukunu yaratmaktadır.

Oysa “yeni rejim” için “inlerine girilen” “FETÖ”cüler artık bir tehdit değildir. Erdoğan istediğini elde etmiş, tüm yetkileri elinde toplamıştır. Kendisine “muhalefet” eden düzen partilerini bile bertaraf etmiş, hatta kendi içlerinde kriz yaşamalarına neden olmuştur. Verdiği direktiflerle ülkeyi istediği gibi yönetebilmektedir. Fakat kendisini onaylattığı “seçim demokrasisini” sendikalara, odalara, meslek gruplarına hak görmemektedir. Fakat tüm bunlara rağmen hiçbir siyasal sorun çözülemediği gibi şimdi bir başka önemli sorunla yüz yüze gelmişlerdir; ekonomik kriz! Bu, Türkiye’de yeni sosyal patlamalar, toplumsal mücadeleler, kitlesel işçi direnişleri demektir. Erdoğan’ın yaklaşan bu büyük tehlikeye karşı tek bir çözümü vardır. Faşist baskı ve zorbalık!

Tüm göstergeler büyük bir ekonomik krizi işaret etmektedir. Hazıra dağ dayanmamış, sıcak para akışının musluğu kesilmiş, buna bir de kapitalist sistemin yapısal krizi eklenmiştir. Türk lirasının dolar ve avro karşısında günden güne erimesi karşısında ne dolar bozdurma kampanyaları düzenleyebilmekte ne de emekçilere yastık altındakileri çıkarın diyebilmektedirler. Bu onların çaresizliğini göstermektedir.

Alım gücü düşen işçi ve emekçiler yoksullaştıkça tepkileri artacak, işten çıkarmalar yaygınlaştıkça buna karşı direnme eğilimi daha da güçlenecektir. On milyonlar yaşadıklarının tek sorumlusu olarak her şeye el atan tek adamı göreceklerdir. Erdoğan, sermayenin “demir yumruğu” olarak üstlendiği görevle, yönetimine el koyduğu Türkiye A.Ş.’nin patronu olarak toplumun karşısına çıkıp yaşanan gelişmeler üzerinden türlü gerekçeler sunamayacaktır. Zira artık onun elini tutan kimse yoktur. Ancak bu “şirket” ve onun patronu yüzünden işsiz kalan, içinden çıkılmaz koyu bir karanlığa itilen emekçiler kendi çözümlerini üreteceklerdir.

İşçi sınıfını sahneye davet ediyorlar

Bu gelişmelerin işçi sınıfını, krizden en çok etkilenecek toplumsal kesimi mücadele sahnesine iteceğini söylemek bugünkü tablo üzerinden saf bir iyimserlik olarak algılanabilir. Fakat, kriz nedeniyle bir çırpıda işten çıkarılanların öfkesi ve gelecek kaygısı büyüyecektir. Ücretleri eriyen emekçilerin insanca çalışma ve yaşamaya yetecek ücret talebi daha bir yakıcı hal alacaktır. Her kriz döneminde olduğu gibi hayata geçecek olan ücretsiz izin, sosyal haklardan mahrum bırakma vb. esnek çalışma modelleriyle kölelik koşulları işçi ve emekçiler içerisinde direniş eğilimini güçlendirecektir. Kıdem tazminatının fona devredilmesi gündeme geldiğinde işçi sınıfı bu kazanımlarına kimin el koymaya cüret ettiğini daha iyi görecektir.

Grev hakkı grev yapılarak kazanılacak

Tüm bu potansiyel gelişmeler karşısında Erdoğan’ın medarı iftiharı eylem ve grev yasakları elbette yine devreye sokulacaktır. Türkiye işçi sınıfının şanlı tarihinde önemli bir ders olarak duran Greif Direnişi’nin şu yakın zamanda yeniden yargılanmak istenmesi bu yüzden sebepsiz değildir. Zira direnme hakkı baskıyla, terörle boğulmak istenmektedir. Ancak grev hakkı tıpkı dün Kavel’de, bugün Greif’te, Metal Fırtına’da olduğu gibi grev yapılarak yeniden kazanılacaktır. Hakları için birleşmiş işçi sınıfı sahneye çıktığında bu koyu karanlık yerini aydınlık günlerin doğacağına olan güçlü bir umuda bırakacaktır.

Bu elbette kendiliğinden olmayacaktır. İşçi sınıfı Erdoğan’a “sen teksin, biz milyonlarız” dediği zaman, kendi hakları ve gelecekleri için bir sınıf olarak birleştiği, krizin faturasını krizi çıkaranlara ödettirmek için mücadeleye giriştiği, örgütlü bir güç olarak tarih sahnesine çıkabildiği zaman bunlar olabilecektir.

 

 

 

 

Ekonomide finansal kırılganlık kaygıları

 

Merkez Bankası’nın (TCMB) 24 Temmuz’da faiz artışına gitmemesi uluslararası sermayenin gündemindeydi. Karar sonrası kısa sürede dövizde yüzde 4’e yakın yükseliş olurken karar, yabancı sermaye tarafından “Merkez Bankası’nın Erdoğan’a bağımlılığına gösterge” olarak yorumlandı; yeni ekonomi yönetiminin güven tazeleme fırsatını kaybettiği vurgusu yapıldı. TÜSİAD Başkanı Bilecik ise kesintisiz büyümenin finansal riskleri arttırdığına dikkat çekti.

IMF: Finansal istikrar için merkez bankası bağımsız olmalı

Ekonomideki kriz eğilimi nedeniyle son dönemde Türkiye ile sıkça anılan IMF’den yapılan açıklamada finansal istikrarsızlığa dikkat çekildi. TCMB’nin kararına ilişkin ‘üstü kapalı’ eleştiride bulunan IMF başekonomisti Maurice Obstfeld “Türkiye kısa vadeli dış borçlanmaya çok bağımlı. Bu yüzden Merkez Bankası’nın yurtiçinde fiyat ve finansal istikrarı sağlamak için güvenilir ve bağımsız olarak görülmesi özellikle önemli” ifadelerini kullandı.

İngiltere merkezli Financial Times gazetesinde de TCMB’nin kararıyla ilgili bir yazı yayınlandı. TCMB’nin kararının ardından TL’nin yüzde 4 değer kaybettiği hatırlatılan yazıda, Fidelity International adlı yatırım şirketinin portföy yöneticisi Paul Greed’ın “Merkez Bankası’nın kararı hem büyük bir politika hatası hem de kaçırılmış bir fırsat” görüşüne yer verildi.

Ayrıca yeni ekonomi bakanı Berat Albayrak’ın enflasyon ve büyüme vurgularının hatırlatıldığı yazıda, “Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıklaması, Erdoğan’ın Mart ayında yapılacak yerel seçimler öncesi yüksek büyümenin devamını zorlayacağına dair kaygıları arttıracak” değerlendirmesi yapıldı.

TÜSİAD başkanından finansal risklere vurgu

Öte yandan TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, “40 yaş altı 40 genç CEO” adlı araştırmanın ödül töreninde yaptığı konuşmada, büyüme ve büyümenin yol açtığı finansal risklere dikkat çekti. “2009 yılından bu yana kesintisiz büyüme sağlanırken önemli ölçüde finansal riskler birikti” diyen Bilecik, enflasyonun kritik seviyeye ulaştığına değinerek şu ifadeleri kullandı:

Bu artış kontrol edilemezse Türkiye’nin uzun vadeli borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi mümkün olamayacağı gibi, uzun vadeli yatırım ve tasarruf davranışlarında da kalıcı bozulmalara sebep olabileceğini yetkililerle her daim paylaşıyoruz.”

Bunların aşılamayacak sorunlar olmadığını öne süren Bilecik, döviz cinsinden yüklü borçların biriktiğine dikkat çekerek, kur riskinin ciddi kırılganlıklar yarattığını sözlerine ekledi.