2 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/21

AKP dikta rejimini tahkim ediyor
Kıdem tazminatında solan “kırmızı çizgi”ler
Fiili yasaklara karşı, fiili grev!
İş davaları sermayenin lehine değiştiriliyor!
Grev yasaklarına ve kölelik dayatmalarına karşı mücadele sürüyor
Direniş sonuç getirdi, Klisom işçisi kazandı
İşçi sınıfı ve görevlerimiz
Eğitim Sen Genel Kurulu üzerine
Sermaye devletinin yalan makinesi çalışıyor
Tutuklama ve gözaltı saldırılarına rağmen Yüksel’de direniş sürüyor
KESK ve sendikalar ne yapmalı?
Kıdem hakkımıza sahip çıkmak için avuçlarımızı sıkalım ve yukarı kaldıralım!
Kadın işçilerin sesi nasıl daha güçlü çıkacak?
AKP’den “kandırıldık” demagojisine devam!
OHAL, eski ortak “FETÖ”ye karşı değil, ilerici-devrimci muhalefete karşı sürdürülüyor
Brezilya’da sosyal yıkım ve rüşvete karşı mücadele
İnsani yardımın emperyalist yorumu
NATO’nun Brüksel zirvesi ve büyüyen emperyalist savaş tehlikesi
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri Yönetmeliği’ne AKP müdahalesi
Haziran’da ölmek zor
Genel grev, genel direniş!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

NATO’nun Brüksel zirvesi ve büyüyen emperyalist savaş tehlikesi

 

NATO üyesi 28 ülkenin devlet ve hükümet başkanları 24-25 Mayıs’ta Brüksel’de bir kez daha bir araya geldi. Zirve NATO’nun yeni karargahında gerçekleştirildi.

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump ile Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Emmanuel Macron üzerinden burjuva medyanın öne çıkardığı magazin boyutu bir yana, asıl merak edilen, ABD’nin Trump aracılığıyla zirvede dile getirecekleriydi. NATO ve NATO’nun bundan sonraki işlevi, NATO üyeleri (özellikle ABD ile AB) arasındaki ilişkilerin halihazırdaki seyri ve bundan sonra nasıl şekilleneceği ve nihayet NATO’nun yeni hedefleri ve ABD’nin bu konudaki beklentileri önemliydi.

Yeni dönem, ABD’nin yeni savaş planları ve NATO’nun yeni işlevi

Trump başkanlık yarışı günlerinden başlayarak her vesileyle NATO’nun gelinen yerde demode bir aygıt haline geldiğini belirtmiş, aşağılamıştı. En çok Avrupa’nın güvenliğini sağlayan bir aygıt olduğu halde, NATO’nun savunma harcamalarının çok önemli bölümünü ABD’nin karşıladığını, AB’nin sözü edilmez düzeyde bir katkı ile yetindiğini, dolayısıyla, NATO’ya dair görev ve sorumluluklarını yerine getirmediğini, sadece Yunanistan ve Polonya gibi birkaç ülkenin bu konuda üstlerine düşeni yaptıklarını belirtmişti. Trump’ın bu husustaki tüm eleştiri ve açıklamaları AB çevrelerinde ABD’nin NATO’yu gereksiz gördüğü şeklinde yorumlara neden olabildi. Bu açıklamalar doğal olarak ABD ile NATO üyesi AB ülkeleri arasındaki ilişkilerin seyrini de etkiledi. İlişkiler soğuk ve mesafeli bir nitelik kazanmaya başladı. Bu, Almanya başbakanı Angela Merkel’in Trump’ı kutlama amacı da olan ABD ziyareti sırasında görünür halde kendisini açığa da vurmuştu.

Öte yandan Trump, aynı zaman dilimi içinde, Körfez İş Birliği Örgütü liderleri ile, ticari ilişkilerin yanı sıra bölgeye yönelik “güvenlik tehditleri”ni (özellikle İran kaynaklı olanları) tartışmak üzere bir araya gelmişti. Yani, ABD’nin “öngörülemez” kişilikli başkanı NATO zirvesine, bugünlerde çok kullanılan bir deyimle, alternatif NATO arayışı gibi sunulan bir Arap NATO’sunun dillendirildiği, ABD tarafından bu yönlü teşviklerin yapıldığı bir toplantıdan geliyordu. Bu ziyaret sırasında, giderek büyüyen yeni bir savaş tehlikesi gözetilerek, Körfez’in yeni NATO üyesi olmak için can atan Suudilerle devasa miktarda silah anlaşmasının yapılmıştı. En önemlisi de “teröre karşı” ya da “IŞİD’e karşı mücadele” yalanı ile günümüzde Irak ve özellikle Suriye üzerinde cereyan eden Ortadoğu’daki savaşın alanının Kuzey Afrika’ya doğru genişletilmesinin tartışıldığı bir toplantıydı bu.

Tüm bunlar AB ülkelerinde sadece merak uyandırmakla kalmayıp, doğal olarak bir parça tedirginliğe de yol açıyordu. Zirve tüm merakları giderdi.

Bilindiği gibi günümüz dünyasında ve bağlı olarak da dünya olaylarının bugünkü ana sahnesi olan Ortadoğu başta olmak üzere kriz bölgelerinde güçler dengesi değişmiştir. Blok içi ve bloklar arası ilişkiler günün koşullarına göre yeni biçimler almaktadır. Ortadoğu’da, Kafkasya ve Pasifik’te her şeyin yeniden belirlenmesi, bunun yegane yolu yeni bir emperyalist savaş olduğuna göre, savaşın alanının genişletilmesi, bu çerçevede yeni savaş planlarının, yeni ittifakların ya da blokların ve yeni hedeflerin belirlenmesi kaçınılmaz hale gelmektedir.

Daha da önemlisi, bugünün dünyası ne “soğuk savaş” dönemindeki ne de ’90’lı yılların sonundaki dünyadır. Gelinen yerde, çıkarlar epeyce farklılaşmış ve ABD’nin liderlik konumu çoktandır tartışmalı hale gelmiştir. Bu arada, NATO’nun her şeye rağmen birleştirici bir şemsiye aygıt olma özelliği giderek zayıflamakta, NATO içi birlik eskisi kadar sağlam ve güvenceli olma özelliğini yitirmektedir.

Öte yandan NATO’nun var olma gerekçelerinin, kurum olarak niteliğinin, işlevinin, hedeflerinin ve üyeleri arasındaki ilişkilerin değişen dünya ve bölge koşullarına göre yeniden tanımlanması ve belirlenmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Gerçekte NATO demek ABD demektir. Tüm bu hususlarda ABD’nin yeni politikaları, planları, stratejik ve taktik yönelimleri belirleyicidir, NATO konusunu bunlar açıklığa kavuşturacaktır. Bir süreden beridir ABD’nin Trump tarafından dile getirilen ve Brüksel zirvesinde bir kez daha tekrarlanan düşünceleri tam da bu amaca yöneliktir.

ABD tartışmalı hale gelen dünya liderliğini yeniden kazanmak ve kabul ettirmek, bölge de dahil kaybettiği inisiyatifi yeniden ele geçirmek istiyor. Bu ise yeni bir emperyalist savaş demektir. ABD sırf bu yüzden insanlığı adım adım geçmiştekilerden daha büyük acılara ve yıkımlara yol açacak olan bir emperyalist savaşa sürüklüyor. Irak’taki hezimetten sonra tercih ettiği dolaylı müdahale tutumundan doğrudan müdahale dönemine geçişin hazırlığı içindedir. Şimdiden Suriye ordusuna dönük gerçekleştirdiği saldırılar, Irak-Musul, Suriye-Menbic ve Rakka operasyonlarına daha dolaysız girişleri gibi icraatlar bunun ifadesidir. Suudi Arabistan’daki toplantı, Arap NATO’su girişimi, ardından gerçekleştirdiği İsrail ziyareti, Suriye-İran-Irak ve Hizbullah’tan oluşan siyonist İsrail karşıtı bloğu zayıflatma çabaları, Kürt Rojava bölgesine kalıcı biçimde yerleşmesi, Güney Kürdistan’da ve Irak’ta yeni üsler inşa etme çabaları, İngiltere ile birlikte Ürdün’de de bir savaş üssü oluşturma adımları, bölge politikasını İran’ı kuşatma ve onu dize getirme temelinde şekillendirmesi, bu çerçevede bölgedeki en büyük İran karşıtı güç olan Suudileri yeni stratejik müttefik olarak öne çıkarması gibi icraatlar bunun ifadesidir.

ABD’nin bölgeye dair stratejisi ve yeni yönelimlerinde siyonist İsrail çok özel ve önemli yer tutmaktadır. ABD’nin Suriye ve İran gibi kararlı İsrail karşıtı devletleri zayıflatma çabaları, Suudiler ile İsrail, keza uşağı Sisi Mısır’ı ile İsrail’i birbirine yakınlaştırma girişimleri ve son olarak Trump’ın İsrail ziyareti ve bu sırada kadim müttefiki İsrail hakkında dile getirdikleri; bunların tümü birden İsrail’i koruma ve Araplara kabul ettirip, meşrulaştırma amaçlıdır. ABD’nin bu kirli politikası, Türk sermaye devletinin de yardımları ile Hamas gericiliğini de kapsar biçimde genişletilmeye çalışılıyor. Hiç kuşkusuz, bu, bu acılı coğrafyadaki ilerici ve devrimci dinamikleri ezme ve sönümlendirmeyi hedeflemektedir.

24-25 Mayıs’taki NATO zirvesi diğer hususların yanı sıra buna da sahne olmuştur.

Farklılaşan çıkarlar, değişen ihtiyaçlar, derinleşen çelişkiler

Bu arada ABD ile AB arasında belli bir süredir var olan merkezkaç eğilim güçlenmeye devam etmektedir. Dünyanın özellikle kriz bölgelerine dair politika ve tutumlar her zaman çakışmamakta, farklı tutumlar sergilenebilmektedir. Örneğin, ABD’nin bölge politikasında İran hedefin merkezindedir. Buna karşın Almanya başta olmak üzere AB üyesi ülkelerin İran’la çok yönlü çıkara dayalı ilişkileri vardır. AB ve ABD, Ukrayna konusunda da farklılaşmışlardır.

ABD’nin Trump başkan olur olmaz TTIP gibi uluslararası anlaşmalardan imzasını geri çekmesi; keza AB emperyalistlerinin Trump’ın “NATO en çok sizin güvenliğinizi sağlıyor, ancak siz buna karşın savunma giderlerini arttırmıyorsunuz” şeklindeki tacizlerine bir biçimde direnmeleri; hatta, biz gerekirse kendi güvenliğimizi kendimiz sağlarız deyip, NATO’dan ayrı bir Avrupa Ordusu eğilimlerini dillendirmeleri; Trump’ın, doğal olarak da ABD’nin, İngiltere’nin Brexit tutumunu desteklemesi, çıkarlara dayalı çelişkilerin diğer dışa vuran örnekleridir. Trump’ın, Brüksel’deki NATO zirvesinin açılışı sırasında öne çıkmak için Karadağ Başbakanı Duşko Markoviç’i eliyle itmesi, diğer yandan ise, Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Trump’a doğru giderken son anda yönünü çevirip önce Almanya başbakanı Angela Merkel’e ve ardından da NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e sarılması oldukça manidardı ve gelinen yerde ABD ile AB arasındaki mesafeli duruşun anlaşılması için çok veciz mesajlar içeriyordu.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesini anıştırırcasına, ABD’nin, dünya hegemonya kavgasında zafer elde etmek, somut olarak da Ortadoğu’nun haritasını kendi çıkarları temelinde yeniden çizmek, Rusya’ya kaptırdığı inisiyatifi yeniden ele geçirmek, Rusya-İran ve Suriye ittifakını geriletmek ve IŞİD karşıtı koalisyon ortağı olduğu Avrupalı müttefiklerin yönünü bir kez daha Rusya’ya çevirme gayretleri kayda değer bir başka husustur. Ukrayna sorunu üzerinden AB’ye uyguladığı tacizler de Rusya’yı kuşatma gayretlerine dahildir. Değişen koşullara, farklılaşan çıkarlara, yeni ihtiyaçlar ve hedeflere bağlı olarak, ABD bu konuda da -hiç değilse bugün için- arzu ettiği sonucu alamamış bulunuyor.

Sonuç olarak, AB’nin ABD’ye endeksli olmaktan çıkıp, belirleyici bir emperyalist odak olmak şeklindeki iddiası her şeye rağmen devam ediyor. Brüksel’deki NATO zirvesinin bir kez daha açığa vurduğu önemli gerçeklerden biri de buydu.

 

 

 

 

Suriye ve Irak’ta ABD’den sivil katliamları

 

Sözde “IŞİD karşıtı koalisyon” ile Irak ve Suriye’ye yönelik emperyalist saldırganlık tırmandırılırken bu saldırılarda siviller katlediliyor.

ABD’nin geçtiğimiz haftalarda Musul’da gerçekleştirdiği saldırılarda yüzlerce sivil katledilmişti. Son olarak da Suriye’de yüzü aşkın sivilin katledildiği açıklandı. Öte yandan Pentagon yetkilileri, Musul’da “105 sivil öldürdüklerini” açıkladı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, 25 Mayıs Perşembe günü ABD tarafından IŞİD kontrolündeki Deyr ez-Zor iline bağlı Mayadin kasabasına yönelik hava saldırılarında 117 sivilin öldüğünü açıkladı. Belediyeye ait bir binaya sığınmış olan sivillerin katledildiği saldırılarda 42 çocuğun öldüğü belirtildi. Gözlemevi, saldırıda ölenlerden en az 26 kişinin IŞİD’cilerin yakınları olduğunu kaydetmişti.

Öte yandan Irak’ın Musul kentinde geçtiğimiz ay gerçekleştirilen hava saldırılarında yüzlerce sivilin katledildiği duyurulmuştu. Suriye’de “sivil ölümleri”ni bahane ederek yeni saldırılar gerçekleştiren ABD, bu katliamları kabul etmemişti. Son olarak Pentagon’dan yapılan açıklamada, Musul’daki bombardımanlara ilişkin inceleme sonucunda, saldırılarda “en az 105 sivilin öldüğü” kabul edildi. ABD’nin katliamlardaki sorumluluğunun kabul edilmediği açıklamada, sivil ölümlerinin IŞİD tarafından evlere yerleştirilen patlayıcılar olduğu iddia edildi.

 

 

 

 

Akdeniz’de göçmenler yine katledildi

 

Emperyalistler geçtiğimiz günlerde G7 zirvesi için Akdeniz’deki Sicilya Adası’nda buluşurken Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da yürüttükleri savaşlarla yerlerinden ettikleri göçmenler aynı sularda katledildi.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından yapılan açıklamada, 24 Mayıs Çarşamba günü yüzlerce göçmeni taşıyan bir teknenin batması sonucu, çoğunluğu çocuk en az 34 göçmenin cesedine ulaşıldığı ifade edildi.

Öte yandan, Perşembe ve Cuma günleri 2 binin üzerinde göçmenin Akdeniz’den Avrupa’ya gitmek isterken engellendiği belirtildi. Teknelerinin alabora olması sonucu iki gün boyunca suda kaldıkları belirtilen 80’e yakın göçmenin Cuma günü kurtarıldığı kaydedildi.

IOM verilerine göre 2017’de 50 binin üzerinde göçmen İtalya kıyılarına ulaşırken 6 bin 350 göçmenin Libya sahil güvenliği tarafından engellendiği, bin 440 kişinin ise yaşamını yitirdiği açıklandı.

 

 

 

 

Belçika’da NATO zirvesi protestosu

 

Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleştirilen NATO zirvesi öncesinde 24 Mayıs’ta protesto eylemi yapıldı.Brüksel’de binlerce kişinin katıldığı eylemde emperyalist savaş aygıtı NATO’nun yanı sıra devlet liderleri protesto edildi. Trump’ın Belçika’ya indiği saatlerde yapılan eylemde, Erdoğan da protesto edildi.

Eylemde, “Savaşa hayır, NATO’ya hayır, Trump’a hayır, Erdoğan’a hayır” yazılı pankartın taşındığı göze çarparken polis de bölgeyi abluka altına aldı.

NATO’nun yanı sıra Trump’a karşı tepkilerin öne çıktığı eylemde, ırkçı, cinsiyetçi çevre karşıtı politikalar protesto edildi.

 
§