7 Nisan 2017
Sayı: KB 2017/14

AKP iktidarının faşist dikta dayatmasını püskürtelim!
Sandıkta ‘Hayır’ı, sokakta mücadeleyi örgütleyelim!
Sermayenin gözü 17 Nisan’da!
Kamu kaynakları ‘Evet’in hizmetinde!
İhraç Kurultayı’ndan yansıyanlar
Bağımsız-Sen, DİSK Tekstil’e katılma/birleşme kararı aldı
Tarihe düşülen not
Bürokratik kasta karşı taban örgütlülükleri ve fiili-meşru mücadele
Patronlar kazanıyor, işçiler kaybediyor
Sermayenin karanlığına karşı tek seçenek yeni Ekimler’dir!
Kadınların eşitlik mücadelesi ve kadın işgücünün özgürleşmesi
Çürümüş, tükenmiş, kokuşmuş bu düzene HAYIR!
Fırtınalı dönemlere gençliğin enerjisi ile hazırlanalım
300 OSB’de 300 teknik kolej
Ya işçi sınıfıyla birlikte kazanacağız ya da yok olacağız!
Fırat Kalkanı harekatı sona erdirildi
Suriye’de değişen güçler dengesi ve güncel gelişmeler
Hapishanelerde gerçek yasa sınıf mücadelesidir
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermayenin gözü 17 Nisan’da!

 

Referandum yaklaştıkça sonuçlarının ne olacağına dair hemen herkes şu ya da bu şekilde sözünü söylüyor, söylemeye çalışıyor. Kuşkusuz ‘Hayır’ diyenlerden çok ‘Evet’ diyenlere söz söyleme hakkı tanınıyor. ‘Hayır’ cephesinde bulunan düzenin liberal kanadı da kendine ek destekler arıyor. Bu noktada da akla ilk sermayenin önemli temsilcileri geliyor.

Koç Holding’in 53. Genel Kurulu’nda konuşan Rahmi Koç’un söyledikleri bu nedenle fazlasıyla ilgi gördü. Sermayenin siyasal gelişmelere yaklaşımını da özetle dile getiren Koç, “Cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve çağdaşlık gibi yıllardır ülkemizin saygınlığını arttıran ve milletimizi bir arada tutan ilke ve değerlerin ön plana çıkarılarak, rasyonel ekonomik ve sosyal politikaların uygulanmasının yanında yapısal reformların yapılması elzemdir” dedi. R. Koç, sermayenin asıl beklentisinin “yapısal reformlar” adı altında hayata geçirilecek sosyal yıkım saldırıları olduğunu böylece dile getirmiş oldu.

Söz konusu olan Koç Holding olunca elbette onun AKP hükümetleri dönemindeki büyümesini de unutmamak gerekir. Türkiye’nin en köklü tekeli olan bu grubun temsilcilerinin vitrininde yakın zaman önce Erdoğan’ın elinden aldığı ödüller dururken, düzenin reformist, liberal muhalefeti böylesi sermaye gruplarından safça eleştirel bir tutum görmek istiyorlar. Koç grubuna ait fabrikalarda işçi kıyımları yaşanırken, Ali Koç’un kapitalist sistemi “eleştirileri” bu çevrelere umut olabiliyor. Böylesine sermaye tekellerinden hak ve özgürlükler için beklentileri olanlar ise hayatın katı gerçeklerine çarpıyorlar. Koç grubunun “hümanist” perdesi altında Altay tank ihalesi, Kobra tipi zırhlı araç üretimi var.

Sermaye sınıfının işini kimlere yaptırdığından çok, en iyi kimlerin yaptığı önemlidir. Bundan ötürü onlardan etkili bir Erdoğan, AKP muhalefetini beklemek safça bir düşünceden başka bir şey değil. Kuşkusuz sermaye sınıfının, hem iç ve dış politikaların sonuçları, hem de “yaşam tarzına” yönelik müdahaleler karşısında çeşitli “açıklamalar” yapmasının bir nedeni var. Fakat yine de sermaye sınıfı için insan hak ve özgürlüklerinin ne kadar değerli olduğunu, “demokrasinin” ne anlama geldiğini 12 Eylül’ü nasıl karşıladıklarından, Kenan Evren’i nasıl alkışladıklarından biliyoruz.

Özellikle son zamanlarda iflas eden dış politikanın sonucu olarak, batılı emperyalistler için Erdoğan ve AKP bir sorun oluşturmakta. Bundan ötürü emperyalist tekellerle köklü bağlara sahip TÜSİAD eksenli büyük sermaye çevrelerinin de Erdoğan’dan rahatsız olmaları, yaşanan kriz ve istikrarsızlık nedeniyle huzursuz ve endişeli olmaları gayet anlaşılırdır. İçinde bulunduğumuz yeni durumda, “başkanlık” tartışması da öyle bir çerçevede yer buluyor. Sermaye sınıfı için, kuşkusuz bu emperyalist güç merkezleri için de öyle, sorunun kendisi iktidar gücünü elinde bulunduranın kim ya da kimler olduğu değil. Düzenin “parlamenter” yolla mı yoksa “başkanlıkla” mı sürdüğü mühim değildir. Hatta onlar için sömürü düzeninin işleyişinin hızlandırılıp kolaylaştırılması, tek elde merkezileştirilmesi daha tercih edilen olacaktır. Emperyalist merkezler için Irak tezkeresinin onaylanması esnasında yaşanan kaza buna örnek iken, sermaye çevreleri için de hızlıca alınacak iktisadi önlemler buna örnek verilebilir.

Emperyalist güçler ve yerli sermaye tekelleri için Erdoğan şahsında bugünün güncel sorunu Türkiye’de işlerin dengesini kaybetmiş, güvenilirliğini yitirmiş bir “lider” tarafından yürütülüyor olmasıdır. Sermaye sınıfı için en acil ihtiyaç istikrardır. Ancak burada kast edilen istikrar, sermayenin kazancını arttıracak bir ekonomik istikrardır.

Kendisiyle yapılan bir röportajda TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in söyledikleri bu açıdan yeterince açık. Şöyle diyor Bilecik: “Ortada bir referandum var, tüm siyaset buna odaklanmış durumda. Ama şartlar ne olursa olsun yapısal reform gündemine dönmemiz gerekir. Bunun adı ise 17 Nisan.” Referandum sonrasını işaret eden bu sermaye temsilcisi başkanlık sistemi çerçevesinde de şunları söylüyor: “Dünyada başkanlık sistemini son derece iyi uygulayan ülkeler olduğu gibi, bu konuda maalesef son derece olumsuz örnekleri de görüyoruz. Sistem tartışmasından önce demokrasinin kurum ve kurallarının işlemesini çok önemli görüyoruz.”

Sonuç olarak sermaye sınıfının yaşanan siyasal gelişmelere yaklaşımı ve beklentileri daha çok 17 Nisan sonrasıyla ilgilidir. İçeride kendisini rahatlatan, maddi kaynaklar yaratan, krediler sunan bir sermaye hükümeti şu anki durumdan daha fazlasını elbette yapamazdı. Ancak sistem iç piyasaya göre şekillenmiyor. Türkiye kapitalizmi, kapitalist-emperyalist sistemde büyük çarkların dönme kuvvetine bağlı olarak işliyor. Birbirleriyle olan ilişkileri ana çarkların kazancına, çıkarına göre biçimleniyor. Yerli işbirlikçi kapitalistler, kendileri için istikrar isterken bu istikrarın, kapitalist emperyalist sistemle olan ilişkilerle ilgili olduğunu da gayet iyi bilmektedirler. Bu nedenle beklentilerini açıklayarak ama çok fazla fırça darbesi vurmadan büyük resmin tamamlanmasını beklemektedirler.

 

 

 

 

Ali İsmail davasında karar: İki katile göstermelik “ceza”

 

Eskişehir’deki Haziran Direnişi eylemlerinde Ali İsmail Korkmaz’ın katledilmesine ilişkin davada karar açıklandı. Saldırıya katılanlar arasında bulunan polis ve fırıncı hakkında mahkemenin aldığı kararın bozulmasının ardından, polis Hüseyin Engin hakkında 7 ay 15 gün, fırıncı saldırgan Ebubekir Harlar için 6 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedildi. Polisin cezasının hükmü ertelendi.

Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 5 Nisan’da görülen davaya sanık polis Hüseyin Engin katılmazken, Harlar ise mahkeme salonunda yer aldı. Katillerin beraat taleplerini öne sürdüğü duruşmada, Ali İsmail’in ailesi ve avukatları indirim uygulanmaması talebinde bulundu.

Duruşmanın sonucunda, katil polis Hüseyin Engin için 9 ay hapis cezası verilirken “takdiri indirim”le ceza 7 ay 15 güne düşürüldü. Mahkeme ayrıca cezanın hükmünün ertelenmesine karar verdi. Ebubekir Harlar için 8 yıl hapis cezası verilirken indirimle birlikte 6 yıl 8 aya düştü. Harlar’ın tutuklanmasına karar verildi.

 
§