30 Aralık 2016
Sayı: SYKB 2016/01 (49)

Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!
Dinci sermaye iktidarı savaş bataklığını derinleştiriyor
15 Temmuz “Araştırma” Komisyonu’nda sona doğru!
Faşist saldırılar tırmanıyor, gerici abluka yoğunlaşıyor
2016 yılı baskı ve zorbalığın tırmandığı bir yıl oldu
MİB MYK Aralık ayı toplantısı sonuçları
Bekaert grevinin ardından...
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-1
2016’da iz bırakan dünya olayları
2016’nın aynasından geleceğe bakmak - II
FARC: ‘80’li yılların tekrarı mı? - II
Berlin saldırısı ve emperyalist ikiyüzlülük
Asbest: Skandal sistemin skandal malzemesi
Gençlik mücadelesi ve 2016
Baskı, sömürü ve şiddete karşı öfke büyüyor
Piyangodan kurtuluş çıkmaz, kurtuluş kendi ellerimizde!
“Kızıl bayrağımızla 2017’yi kavganın ve umudun yılı yapacağız!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Piyangodan kurtuluş çıkmaz, kurtuluş kendi ellerimizde!

 

O aynı odanın içinde iki büklüm çalışırlar, sabahın dördünden ya da beşinden gece yarısına kadar dikiş dikerek, sağlıklarını bir iki yıl içinde yıkarak ve erken bir zamanda mezara giderek, ama yaşamın en zavallı gereksinimlerini dahi elde edemeden ömür tüketirler. Ve hemen yolun alt başından yüksek burjuvazinin şahane konak arabaları geçer ve de on adım ileride alnası bir züppe, onların bir yılda kazanabileceği paradan daha fazlasını bir gecede faroda* yitirebilir.”**

1845 yılında Engels tarafından “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” kitabı yazılırken sefalet içindeki emekçilerin yaşamı incelenmiş; fiziksel, sosyal, ahlaki özelliklerinin nasıl dejenere olabileceği gözler önüne serilmişti. Sadece çalışabilecek kadar tok kalan işçilerin, öldürücü birçok hastalığın kol gezdiği evlerde yaşamaya çalıştığını görüyoruz. Şehrin arka mahallelerindeki tablo iç karartıcı bir hal alırken, burjuvazinin mekânlarında ise ışık hiç sönmüyor. Rezil alışkanlıkları ile ahlaki çöküntü yaşayan burjuvazi, sömürdükleri işçilerin bilinçlenmesinin önüne geçmek için her türlü oyuna başvuruyor.

Büyük kentlerde, yoksulun garip talihsizliği, dayanılmaz ayartmalardan sakınamayışı değildir; yüzünü nereye çevirse, fuhuşun, kumarın çekici biçimleriyle ya da suç oluşturan zevklerin ayartıcılığıyla karşılaşmasıdır.”

Emekçiyi aldatan oyunlar!

“Kır yoksullarına” adlı broşüründe piyangonun aldatıcı işlevini şu şekilde anlatır Lenin; “Örneğin benim 50 ruble değerinde bir ineğim var. Bu ineği piyango ile satmak istiyorum ve o nedenle herkese 1 ruble değerinde bilet almayı öneriyorum. 1 ruble ile inek sahibi olma olanağı var! Herkes ineği satın almak istiyor ve rubleler yağmaya başlıyor. 100 ruble toplandığında, piyangoyu çekiyorum: piyangoyu kazanan, ineği bir rubleye almış oluyor, diğerleri hava alıyor. İnek insanlara 'ucuza' mı geldi? Hayır, çok pahalıya geldi, çünkü değerinin iki katı para ödendi, çünkü iki kişi (piyangoyu düzenleyen ve ineği kazanan) hiçbir şey yapmadan kazanç sağladılar, hem de paralarını kaybeden 99 insanın sırtından. Demek ki piyangonun halk için kazançlı olduğunu söyleyenler halkı basitçe aldatmaktadırlar.”

Dünyada ve yaşadığımız ülkede yıkımların, savaşların, krizlerin eşliğinde yeni bir yıla girerken, yeni yılın ilk dakikalarında çekilen şans oyunları aracılığıyla topluma bireyci kurtuluş fikirleri aşılanıyor. Bilet satış bayilerinin önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Talih kuşunun konması büyük bir heyecanla beklenirken, bilet kuyruğunda yapılan röportajlarda bir kez daha işçi, emekçilerin güzel bir yaşam isteğiyle karşılaşıyoruz.

Büyük ikramiyenin çıkma olasılığının neredeyse imkânsız olduğu bilinir. Yine de hayaller kurulur, evler, arabalar alınır, kalırsa biraz da yardım edilir. Satılan hayallere, her bir emekçiden toplanan milyar dolarlar eşlik eder. Meblağı düşük kupon oynayarak, çeyrek bilet alarak kandırılan emekçilerin cepleri boşaltılıyor. Özellikle şans oyunlarına yön veren büyük sermaye gruplarının kasalarına yeni paralar akarken, devlet için de yeni kaynaklar yaratılıyor.

Özellikle gelişen teknolojinin avantajlarından faydalanan bahis şirketleri internet ortamının çekiciliğini de ekleyerek legal ve illegal bahis siteleri açıyor. Oynanan oyunun her adımı bahis konusu yapılırken, işçinin her an, canlı oynadığı bir kumar organize edilmiş oluyor.

“Umut fakirin ekmeğidir!”

Burjuvazi sorunlarını konuşan, birliğini kuran işçilerin yerine hayali bir âlemde yaşayan, umudunu çıkmaz bahis oyunlarına feda eden işçiler yaratmayı tercih ediyor. Bu nedenle çay paydosunda ya da serviste oynayacağı kuponun kazanma ihtimalini tartışan işçiler azımsanamaycak orandadır. Böylece yoksulluğun sebebi olan sömürü ilişkileri silikleşir. Yasal haklarını dahi bilmeyen işçiler, futbol takımının tüm oyuncularını tek tek sayar. Sınıfının mücadele tarihine dair en ufak bir bilgisi olmazken, takımının kaç yıllık tarihini en ufak ayrıntısına kadar bilebilir. Çünkü umudunu şans oyunlarına yatırmış bir işçinin, mücadele tarihini bilmesine ihtiyacı yoktur.

Yılanı tanıyan kazanır!

Yeni yılın ilk dakikalarında yapılacak piyango çekilişlerinin sonunda kazanan birkaç kişi açıklandığında kaybeden yine işçiler, emekçiler olacak. Omuz omuza mücadele etmenin yerine piyango biletinin peşinde koşarsak eğer sadece umudunu değil aklını yitiren birer Cabbar*** oluruz. Çıkacak olan ne piyango bileti, ne de definedir, yılandır, kapitalist sistemdir. Kazanmak için kapitalist sisteme karşı mücadele etmeli, örgütlenmeliyiz. Sınıf mücadelesi içinde bilinçlenen işçiler yılanı tanıdıkça devrime olan inancı, umudu yeşerecektir. Şans oyunlarında vadedilen gelecek hayallerinin sahteliğini açıkça teşhir etmeliyiz. İşçilerin örgütlü hareketinin nelere kadir olabileceğini metal fırtınası ve Greif Direnişi üzerinden anlatırken, fabrikada verilecek bir mücadelenin içinde özgüveni artan, kurtuluşu devrimde arayan bir sınıf yaratabiliriz.

Küçükçekmece’den bir işçi

* Faro: Oyuncuların kağıt dağıtana karşı oynadıkları bir tür kumar.

** İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu-Friedrich Engels

*** Yılmaz Güney’in Umut filmindeki baş karakter

 

 

 

 

Binlerce çocuk hapishanede

 

Emperyalist kapitalist düzen, çocuk istismarını, istismarcı kurumlarını ve düzenin pisliklerini aklarken, geleceksizliğe mahkum ettiği çocukları “suça” sürüklemeye ve hapishanelere tıkmaya devam ediyor. Adalet Bakanı’nın hapishanelerdeki çocuk sayısına dair yaptığı açıklama da bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun tutuklu çocuklarla ilgili soru önergesini yanıtladı. Bozdağ, 16 Ağustos tarihi itibarıyla bin 664 çocuğun tutuklu, 790 çocuğun da hükümlü olduğunu açıkladı.

Bekir Bozdağ, yıllar içinde hapishanelerde bulunan çocuk sayısına ilişkin de şunları söyledi: “Ülke genelindeki ceza infaz kurumlarında 2007 yılında 1527 tutuklu, 539 hükümlü; 2008 yılında 2075 tutuklu, 671 hükümlü; 2009 yılında 2047 tutuklu, 632 hükümlü; 2010 yılında 1584 tutuklu, 529 hükümlü; 2011 yılında 1924 tutuklu, 410 hükümlü; 2012 yılında 1583 tutuklu, 418 hükümlü, 2013 yılında 1527 tutuklu, 451 hükümlü; 2014 yılında 1522 tutuklu, 540 hükümlü; 2015 yılında 1665 tutuklu, 729 hükümlü vardı.”

Çocuk tutukluların büyük çoğunluğunun “hırsızlık” suçlamasıyla hapiste olduğu da açıklamada yer aldı.

 
§