30 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/36

İşçi sınıfı üzerindeki gerici cendereyi parçalamak için...
Uzatılması planlanan OHAL’le hedeflenen...
Hapishaneler devrimin bir mevzisidir
Ulucanlar Katliamı şehitleri anıldı
Alevilere dönük tehditler artıyor
Barış isteyen akademisyenlerin davası görüldü
“Ya aç kalırsın, ya da direnir hakkını alırsın!”
Her “müjde”, sınıfa yeni bir pranga!
“Korku ve baskı iklimini dağıtmak için birleşik mücadeleyi büyütmeliyiz!”
Katliamcılık bu devletin mayasında var - H. Fırat
Beyaz Kitap: Dinmeyen emperyalist ihtiraslar
Emperyalizm ve işbirlikçileri yenilecek, direnen halklar kazanacaktır!
Fransa’da El Khomri yasasına karşı mücadele ve büyüyen tehlike
ABD ve İsrail: Ortadoğu halklarının eli kanlı katilleri
ABD’de hapishane grevi devam ediyor
Güney Kore’de Hyundai işçileri şalterleri indirdi
Yurtlarda dinci-gerici politika
Meslek liseliler birleşiyor!
DGB Türkiye Meclisi: Geleceğimiz ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Kirpiklerimiz yere düşmesin diye… / 2
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kirpiklerimiz yere düşmesin diye… / 2

Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

 

Kadın katliamları ardı arkası kesilmeksizin devam ediyor. Kadın cinayetlerine karşı öfkeyse kadınlarda birikiyor. Düzen mahkemelerinin verdiği “iyi hâl” kararları ile, “aşırı sevgi indirimleriyle”, “saygın tutum indirimleriyle” katillerin-tecavüzcülerin salıverilmesi, cezasız bırakılması, hiçbir caydırıcı yaptırımın olmaması tacizlerin, tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin artarak devam etmesine neden oluyor. Tüm bu yaşananlar karşısında kadınlardaki öfke içten içe birikmeye devam ediyor.

Tepkiler neydi, ne oldu?

Kadınların bir cins olarak yaşadığı sorunlara karşı öfke ve tepki her daim olmuştur. Fakat tepkiler zayıf, parçalı, sınıfsal özü görülmeyen veya yok sayılan, salt erkeklere yönelik dile getirilmiş, erkek düşmanlığına yönelmiş tepkilerdi.

Bardağı taşıran son damla, öfkenin kitlesel olarak dışa vurumu Özgecan’ın katledilmesi ile yaşandı. Öfke sokağa taştı, öncesinde parçalı, cılız olan tepkiler bir anda sokaklarda tek ses olarak yankılandı. Ülkenin dört bir yanında Özgecan nezdinde kadın cinayetlerine karşı öfke dile getirildi.

Öncesinde olduğu gibi Özgecan’la da açığa çıkan öfke Özgecan’ın katiline, erkeğe yöneldi. Kadın cinayetlerinin son bulmasına yönelik birçok “çözüm” ortaya serilip tartışıldı. Çalışmalar yürütüldü, imzalar toplandı. Özgecan Yasası'ndan, nefret teriminin yasada yer almasından yürütülmesine, öz savunmaya kadar birçok konunun yasalarda yer alması gerektiği savunuldu.

Düzeni karşısına alan, düzenle hesaplaşan bir bilince ve eylemsellik sürecine erişilmedi.

Feministler, feminizmin etkisi altında kalanlar da kadının bir cins olarak yaşadığı her sorunu böyle değerlendirmiş, sorunun sebebini “erkek” olarak belirlemişti. Çözümleri de her zaman “düzen” sınırları içerisinde “hangi yaş grubundan, hangi sosyal, ekonomik sınıftan olursa olsun kadın mücadelesi” olarak belirtilmişti.

“Özgecan Yasası” kalıcı çözüm mü?

Özgecan Yasası’yla genel olarak kadınlara yönelik uygulanan taciz, tecavüz, şiddet ve ölümde cezasızlığa neden olan “iyi hâl, saygın tutum vb. indirimlerin” kaldırılması ve yasayla birlikte “adaleti” sağlayacak bir düzenleme getirilmesi savunuluyor. Yasa, kadın cinayetlerini önlemede bir çözüm olarak dile getiriliyor. AKP iktidarı kendi yasalarına dahi uymayarak, sermayenin ihtiyaçlarına göre yasa çıkartarak hukuksuzluğun hukukundaki kötü karneyi gözler önüne her defasında seriyor.

Anayasada 6284 Sayılı Koruma Kanunu var fakat devletin sözde koruduğu çoğu kadın katledildi ve katledilmeye devam ediliyor. Yine Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK), çocuğun cinsel yönden istismarını düzenleyen 103. maddesinin birinci fıkrasındaki “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına” ilişkin hükmünü iptal etti. Ve yine kadın cinayetlerinde katillere verilen ortalama 20 yıl cezasında, katillerin %70’i indirim alıyor, salıveriliyor, ödüllendiriliyor. Kadın cinayetlerinin en az %10’u karakol, savcılık ya da sığınma evi sürecinde, devlet gözetiminde işleniyor. Bu pislik içerisinde “Özgecan Yasası” hiçbir kurtuluş getirmeyeceği gibi, düzen içerisinde çözüm arayışları üzerinden işçi ve emekçiler kandırılmaktadır.

“Nefret cinayeti” terimine yasada yer verilmesi ise LGBTİ’lere karşı cinayeti önleyecek bir çözüm olarak sunulmaktadır. LGBTİ’lerin katledilmesinin nedeni yasada bu terimin bulunmayışından değil toplumda körüklenen ayrımcılıktandır.

Bizler açısından elle tutulacak hiçbir yanı olmayan bu çözüm(süzlüğ)e karşı gerçek çözümün; kadınıyla, erkeğiyle yükseltilecek mücadeleyle olacağını belirtmemiz gerekir.

Öz savunma haktır ama…

Öz savunma, kadınların her türlü saldırıya karşı kendini savunma hakkı olarak tanımlanır kısaca. Hatırlanacağı üzere Nevin Yıldırım’ın, Çilem Doğan’ın öz savunma haklarını kullanmaları gündemde büyük yankı uyandırdı.

Fakat bir örgütlülüğe dayanmaksızın, bireyi kurtaran öz savunma hakkıyla yalnızca o gün kurtarılır. Tecavüze karşı koyan bir kadının bir daha tecavüze uğramayacağının bir garantisi yoktur mesela. Veya Kızıl Sopalılar tarafından yüzlerce erkeğin cezalandırılması şiddeti, tacizi, tecavüzü kökten silmez. Elbette ki kadınların her türlü saldırıya karşı koyacak güce ve öz güvene sahip olmaları gerekir. Gerektiğinde de karşı koymaları, direnmeleri de. Fakat bunun bir örgütlülüğe ve bir bilince sahip olarak yapılması gereklidir. Erkekler özelinde toplumdaki kadını mülk olarak görme, kadın bedeni üzerinde her türlü söz söyleme hakkını kendinde görme bilinci değişmediği sürece bu sorunlar yaşanmaya devam edecektir ki son dönemlerde yaşananlar bunu tekrar tekrar gösteriyor.

“Hadım Yasası”yla sorunu hormonlara indirgeyen zihniyet!

Sermaye devletinin bir çözüm olarak sunduğu hadım yasasıyla bu suçların bir çeşit cinsel dürtülerden kaynaklandığı, bir hastalık olduğu ve kimyasal hadımla tedavi edilebileceği söyleniyor. AKP ve yardakçılarına göre yaşanan her şeyin nedenini “birkaç hastalıklı insan” oluşturuyor. Özünde “hastalıklı” toplum, sınıflı toplumların eseridir.

Keza toplum nezdinde tartışılan idam da aynı şekilde sorunun çözümüne dair hiçbir samimiyet taşımıyor. Zaten tüm pisliğin bizzat mimarı olanların çözümleri ne olabilir ki! Katilleri ön kapıdan alıp arka kapıdan salanların, idamın bir cezai yaptırım olduğunu iddia etmelerinin hiçbir gerçekliği yok. Bu yönüyle bu tartışmalarla düzenin teşhirini iyi şekilde yapmak gerekiyor. Düzenin emekçilere tartıştırdığı bu sahte çözümleri iyi anlatmak, gerçek çözümü ortaya koymak, bu yönlü bilinç ve örgütlülüğü oluşturmak önemli bir yerde duruyor.

Yasal düzenlemeler değil, fiili-meşru mücadele!

Genel olarak biz komünistler yaşanan sorunlara karşı nasıl bakılması gerektiğinin birikimine ve zenginliğine sahibiz. Yaşanan her sorunun sınıfsal bir boyut taşıdığının ve çözümünün de hiçbir zaman düzen içerisinde olamayacağının, mücadelenin bir yan ürünü olarak düzen içerisinde yapılacak iyileştirmelerin kalıcı olmayacağının bilincindeyiz. Fakat pratikte bu mücadeleyi verirken yer yer sıkıntılarla karşılaşabiliyoruz, somut bir mücadele hattı oluşturamayabiliyoruz. Bu yönüyle yasal tartışmaların karşısında kadınıyla, erkeğiyle örülecek fiili-meşru ve birleşik bir mücadeleyi öne çıkarmak, yasal kazanımların da ancak bu mücadelenin sonucu olacabileceğini emekçi kadınlara anlatmak güncel bir görev olarak öne çıkıyor.

K. İmge

 
§