18 Mayıs 2012
Sayı: SYKB 2012/20

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs ve ardından yaşanan gelişmeler
AKP ve düzen/cemaat yargısı
gemi azıya aldı!
Hiçbir aşağılık yalan katliamcı devleti aklayamaz!
ÇHD MYK üyesi Av. Zeycan Balcı Şimşek ile faşist baskı ve terör
tablosu üzerine...
“Polis devletinde yaşıyoruz!”
Silivri ziyareti ve karartılamayan gerçekler
Hükümet tehdit ediyor, emekçiler ‘grev’ diyor!
“TOGO’da yılgınlık yok, direniş var
TOGO işçileri: “Birliğimizi bozamayacaklar!”
TOGO’da direniş ve görevler
Grevci EPTA işçileri:
“Birbirimize kenetlendik!”
Avrupa Serbest Bölgesi’nde
EPTA işçileri grevde!
Yeni dönem MESS
Grup TİS süreci ve görevler
Yunanistan’da yükselen faşizm ve Avrupa’da neo-faşist
hareket - Volkan Yaraşır
Yunanistan’da kriz derinleşiyor, sol güçleniyor
İspanya da iflasın eşiğinde!
Almanya’da eyalet seçimleri, sonuçları ve kısa dersler
Kıbrıs’ta emekçiler yasak tanımıyor!
AKP’nin TMMOB’yi
itibarsızlaştırma saldırısı
DTCF’de soruşturma-ceza terörü ve gösterdikleri
“Geleceğine sahip çık!” kampanyası üzerine...
“Basına sansür,
gazeteciye tutsaklık” dönemi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

1 Mayıs ve ardından yaşanan gelişmeler...

Mücadele dinamiklerini örgütlü güce dönüştürelim!

Bu yılın 1 Mayıs’ından yansıyan kitlesellik, coşku ve kızıllık egemenlerin huzurunu kaçırdı. 1 Mayıs’ın sınıfsal, devrimci ve enternasyonal özünü boşaltma çabalarını yoğunlaştırmaları, bu rahatsızlığın dışavurumundan başka bir şey değildir.

Üstten gelen talimatlarla çalışan sermayenin yazılı ve görsel medyasında köşe tutan görevliler, 1 Mayıs’ın solla/sosyalizmle bir alakasının olmadığını iddia ederek, “1 Mayıs herkesin bayramıdır, burada ayrı-gayrı olmaz, birlik ve beraberlik günüdür” türünden safsataları tekrarlayıp durmaya başladılar. İşçi ve emekçilerin kafalarını bulandırarak gerçeğin üstünü örtmeye çalıştılar.

Olanları değil olmasını istediklerini vaaz eden “görevli kalemşörler”, sermaye devletinin her 1 Mayıs’ta işçi sınıfına, emekçilere ve ilerici-devrimci güçlere azgınca saldırdığını unutturmaya çalışıyorlar. Sanki düne kadar 1 Mayıslar’da saldıran dinci-Amerikancı AKP iktidarı değilmiş gibi konuşup yazan bu görevliler, işçi sınıfı ile emekçilere “belleksiz” muamelesi yapıyorlar.

1 Mayıs 1977 katliamının suçunu devrimci hareketin üstüne yıkarak bu saldırıyı tamamlayan ise solcu eskisi bir “organik tarihçi”nin açıklamaları oldu. Dinci-gericiliğin borazanlığını yapan Taraf gazetesi yazarı bu sözde tarihçi, kontr-gerillanın en iğrenç operasyonlarından biri olduğu herkes tarafından bilinmesine rağmen, 1 Mayıs 1977 katliamını DİSK ve ilerici-devrimci güçlerin sırtına yıkmaya çalıştı. Dinci-Amerikancıların hizmetindeki birçok kalemşör de onunla aynı telden çalarak, işçi sınıfına, emekçilere ve ilerici-devrimci harekete kin kustu.

1 Mayıs’ın, çıkarları birbirine temelden karşıt iki dünyanın karşı karşıya geldiği önemli bir gün olduğunu hep vurguluyoruz. Sömürü ve kölelik dünyasının görevlilerini harekete geçirip saldırıya geçmesi, egemenler cephesinin de 1 Mayıs’ı böyle algıladığının yeni bir kanıtı olmuştur.

Neo liberal yıkım saldırılarına, emperyalistler adına aktif tetikçilik yapılmasına, Kürt halkına karşı savaşın tırmandırılmasına duyulan tepkinin 1 Mayıs alanlarında kendini ortaya koyması ve nihayet bu tablonun oluşmasında ilerici-devrimci güçlerin oynadıkları rol, kokuşmuş karanlıklar düzeninin efendilerini harekete geçirdi. “Görevli kalemşör” tarafından ilan edilen psikolojik savaş saldırısına, kolluk kuvvetlerinin fiziki zorbalığı da eşlik etmeye başladı.

1 Mayıs öncesinde dinci-Amerikancı iktidarın temsilcileri tarafından savrulan tehditler, yüzbinlerce işçi ve emekçinin alanlara çıkmasını önleyemedi. Düzene karşı biriken öfke ve 1 Mayıs geleneğini yaşatma kararlılığı, devletin tehditlerini boşa düşürdü. 6 Mayıs’ta gerçekleştirilen Denizler anmaları ise, mücadele kararlılığının yeni bir göstergesi oldu.

Daha kitlesel, coşkulu ve kızıl 1 Mayıs’ın ardından devrim şehitlerinin anmaları da daha yaygın, daha kitlesel, daha militan bir atmosferde gerçekleştirildi.

Bu yıl gerçekleştirilen Denizleri anma etkinlikleri, devrimci değer ve birikimleri hedef alan iğrenç saldırıların etkili olamadığının göstergesidir. Kontr-gerillayı aklamaya çalışan “organik gazeteciler” şebekesinin hücuma geçtiği günlerde gerçekleştirilen anmalar, bu soysuzlara verilen anlamlı bir yanıt olmuştur. Gençlerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen Denizleri anma etkinlikleri, “organik tarihçi/gazeteci” takımının gerçekleri tersyüz etme girişiminin başarısızlığa mahkum olduğunu göstermiştir.  

Devrimci önderleri anma etkinliği düzenleyen güçlerin önemli bir kesiminin, ‘68 kuşağı devrimcilerinin reformizmi aşarak ulaştıkları devrimci duruşa uzak ya da reformizme savrulanlardan oluştuğu bir gerçektir. Fakat bu akımların bile devrimci önderleri anma ihtiyacı duymaları, bir yandan devrimci mirasın gücünü ve saygınlığını ortaya koyarken, öte yandan reformist akımların saflarındaki genç kuşakların devrimci değerlere ilgi duyduğunu göstermektedir. Bu da mücadelenin gelişmesiyle, devrimcilik konusunda samimi olan güçlerin reformizmi aşabilme potansiyellerine işaret etmektedir.

İçerde ve dışarda saldırgan bir politika izleyen dinci-Amerikancı iktidarın, 1 Mayıs alanları ve 6 Mayıs anmalarından yansıyan tabloyu dikkatle incelediğinden ve buna bağlı olarak karşı saldırıyı farklı araçlarla devam ettireceğinden kuşku duyulmamalıdır. Bu olgu, alanlarda kendini hissettiren mücadele isteği ve kararlılığının derlenip toparlanmasını, daha ileri bir düzeye taşınmasını, somut hedef ve taleplere kavuşturulmasını zorunlu kılıyor.

Alanlardan yansıyan tablo, mücadele eğilimi ve dinamiklerinin nispeten yaygınlaştığını gösteriyor. Yansıyan mücadele dinamikleri, sınıfın genel kitlesine göre henüz sınırlı, daha önemlisi örgütsüz olmakla birlikte büyük bir önem taşıyor. Örgütsüz veya liberal reformistlerin etkisinde olsa da, kendini hissettiren bu mücadele dinamikleri, sermaye ve emperyalistlerin hizmetindeki dinci-gerici koalisyona karşı oluşan tepkinin dışa vurumudur.

Ortaya çıkan tepki ve mücadele dinamiklerinin heba olmasını önlemek, etkili, sonuç alıcı, birleşik, militan bir hatta daha ileriye taşınmasıyla mümkün olacaktır. Alanlarda kendini ortaya koyan bu dinamikler, devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesi yönünde harcanan çabanın dayanakları haline getirilebildiği ölçüde, sermaye iktidarına karşı mücadeleyi güçlendirecektir.

Gelişmeler, dinci-Amerikancıların üç cephedeki saldırılarını sürdürmeye kararlı olduğunu gösteriyor. İşçi sınıfı ile emekçilerin kölelik zincirlerini daha da kalınlaştıran neo liberal yıkım politikaları, Kürt hareketi ve ilerici-devrimci güçleri hedef alan saldırılar, Suriye başta olmak üzere komşu halklara karşı emperyalistler adına “aktif tetikçilik”... Bu üç alandaki saldırganlık dönemseldir. 1 Mayıs’la birlikte DİSK’i ve ilerici-devrimci güçleri hedef alan iğrenç kampanyayı da, bu dönemsel saldırganlığın bir parçası saymak gerekiyor.

Dinci-Amerikancı iktidarın sergilediği pervasızlık, sözünü ettiğimiz mücadele isteği ve dinamiklerini daha da güçlendirecektir. Bu ise, fabrika ve işletmeler başta olmak üzere, tüm çalışma alanlarında örgütlenme ve mücadele seferberliğini güçlendirmenin önemini arttırıyor. İşçileri, emekçileri ve gençliği sermayenin saldırılarını püskürtmeye, güncel ve temel talepleri uğruna meşru-militan mücadeleyi yükselmeye çağırmalıyız. Çağrımız elbette sömürü ve kölelik düzeninin yıkılması, sosyalist işçi-emekçi iktidarının kurulması uğruna mücadeleyi yükseltme çağrısıdır.