23 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/17

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs hazırlıkları ve görevlerimiz
Taksim yasağı aşıldı, sıra sendikal bürokraside…
1 Mayıs’ta üç koldan Taksim’e!
Hapishaneler sömürü düzeninin
aynası olmaya devam ediyor!
Devrim ve devrimci düşmanı bir kontrgerilla hukukçusu
İşsizliğin kaynağı burjuva sınıf egemenliğine karşı mücadeleye!
Metal İşçileri Birliği’nden
1 Mayıs’a çağrı toplantısı
2. Kayseri İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleştirildi
TARİŞ direnişi sonuçlandı...
İşçi ve emekçi hareketinden
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yrd. Mehmet Beşeli ile 1 Mayıs ve sınıf hareketi üzerine konuştuk.
Veysel Demir ve Hasan Gülüm’le 1 Mayıs üzerine konuştuk
Kadın işçiler 1 Mayıs’a çağırıyor...
BDSP’nin 1 Mayıs
çalışmalarından.
İstanbul Devrimci 1 Mayıs Platformu çalışmalarından
Soruşturmalar-baskılar devrimci faaliyeti engelleyemez!
“Gelecek bizim!” diyen liseliler kurultayda buluştu...
Eğitim hakkı mücadelesi
“SOKAK”ta büyüyor!
Filistinli tutsaklar siyonist zorbalığa
karşı direniyorlar!
Dünyadan grev ve direnişler
Mimarlar Odası Genel Kurulu tamamlandı
1 Mayıs, birlik, mücadele ve dayanışma günü… - M. Can Yüce
Polis yargısız infaza kalkıştı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

1 Mayıs, birlik, mücadele ve
dayanışma günü…

M. Can Yüce

1 Mayıs, işçi sınıfının mücadelesi içinde doğdu, gelişti, kurumlaştı. Kuşkusuz verilen bedeller çok ağır oldu. Bugüne kadar diriliğinden ve anlamından hiçbir şey yitirmemesi de bundandır. 1 Mayıs’ın kökleri yaklaşık bir buçuk asır öncesine dayanır. 8 saatlik işgünü için mücadele, 1856 yılında Avustralya’da başladı. Oradan Amerika ve Avrupa’ya sıçradı. 1886’da 1. Enternasyonal’in çağrısıyla Amerikan işçi sınıfı iş bıraktı ve 200 bin kişinin katıldığı dev gösteriler düzenledi. Buna karşı sermayenin devleti ve onun polis gücü gösterileri kana buladı. Sonradan kurulan göstermelik mahkemeler aracılığıyla işçi önderleri idama mahkûm edildi ve asıldı. 1889 yılında toplanan 2. Enternasyonal, bir Fransız işçinin önerisiyle 1 Mayıs’ı işçi sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olarak ilan etti; 8 saatlik işgünü mücadele hedefini uluslararası işçi hareketinin önüne koydu. Ve süreç içinde 8 saatlik işgünü yasal bir hak olarak kurumlaştı. 1 Mayıs birçok ülkede bayram ve tatil günü olarak yasal bir nitelik kazandı.

Bu kısa bilgilendirme, kararlı, sabırlı ve soluklu bir mücadelenin neye kadir olduğunu çok net ve tartışmasız olarak göstermektedir.

Kararlı, sabırlı ve özverili bir mücadelenin, birlik ve dayanışma içinde sürdürülen direnişlerin er veya geç sonuç alacağı, sayısız tarihsel olay ve örnek tarafından doğrulanmıştır. Daha öncesi bir yana son 30 yıllık Türkiye 1 Mayıslar tarihi de bunu doğrulamaktadır. 1 Mayıs 1977 katliamı ve bu katliamı tam bir bastırma ve sindirme aracına dönüştüren Türk devleti, her 1 Mayıs’ta işçi ve emekçi düşmanlığını çok çıplak, yalın ve net olarak gösteregeldi. Bu günü kendisi için, adeta, kendini, kimliğini ve duruşunu kanıtlamanın gösteri platformu haline getirdi.

Ancak devletin tüm sindirme, bastırma ve yasaklama çabalarına, bu konuda sergilediği kanlı pratiklerine rağmen, devrimciler, işçi ve emekçiler 1 Mayıs kararlılığından geri adım atmadılar. Daha önce dar ve grupsal çapta gösterilen, son 3 yılda ise daha genel ve kitlesel düzeyde sergilenen 1 Mayıs-Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ı kutlama girişimi, bu yıl başarıya ulaştı. Hükümet Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılacağını açıkladı. Bu, bu konuda gösterilen direncin, kararlılık ve ödenen bedellerin doğrudan bir sonucudur.

Tüm yasaklama ve bastırma çabalarına rağmen, Türk devleti, 1 Mayıs’ın meşruiyetini ortadan kaldıramamış, bunu milyonların bilincinden ve ruhundan silememişti. Bu alanda atılan her adım bu konudaki anıları ve meşruiyet bilincini daha da derinleştiriyordu.

Kuşkusuz bu yıl Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılmasında, TEKEL işçilerinin hatırı sayılır bir etkisi oldu. Kuşkusuz belirleyici olan, yılların yarattığı birikimdir, yani 1 Mayıs üzerinde yoğunlaşan mücadele kararlılığı, cesareti ve bu uğurda ödenen büyük bedellerdir. Öyle de olsa TEKEL işçilerinin sergilediği direniş, bunun başta emekçiler olmak üzere toplumda yarattığı etkileri de değerlendirmede dikkate almak gerekiyor.

Kuşkusuz 1 Mayıs konusunda bugün gelinen nokta önemlidir. Ancak bu mücadelenin kazanımı, mücadelenin devrimci özünü boşaltmak için bir silaha dönüştürülme tehlikesi de az değildir. Yani 1 Mayıs’ı “sıradanlaştırma” çabalarına tanık olursak buna şaşırmamak gerekir.

Aslında Kuzey Kürdistan, özüne uygun 1 Mayıs kutlamalarına, 1970 yılların ikinci yarısından itibaren tanık olmaya başladı. Yürüyüşler, kitlesel gösteriler, iş bırakmalar ve kitlesel kutlamalar biçiminde… Antep, Batman ve belli ölçülerde Amed ilk akla gelen kentlerdir. Daha sonraki yıllarda, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ise düzen içi arayış ve çabalara paralel olarak işçi, emekçi kavramları ve bakış açısı terk edildi. 2000’li yıllarla birlikte ise birlik, mücadele ve dayanışma kavramları yerini “toplumsal barış” kavramına bıraktı. “Barış” sadece ulusal sorun ve ulusal istemlerle sınırlı tutulmadı, tersine toplumsal sınıfların “barışı” olarak bilinç ve bilinçaltlarına işlendi.

Kaçınılmaz olarak böyle tersten bir “bilinç taşımanın” ideolojik ve politik sonuçları vardır. “Toplumsal barış” eksenli hareketin etkilediği kitleler, 1 Mayıs alanlarında boy gösteriyorlar, eylemlerde bulunuyor ve bu önemli bir kitlesel düzey de kazanıyor. Ancak unutmamak gerekir ki, bu katılım, politik düzlemde 1 Mayıs’ın özüne ve ruhuna uygun, onun gerektirdiği bir katılım ve kutlayış değildir. Kendi çizgilerine ve güncel politik istemlerine uygun bir duruş sergilemeleri, bunu yansıtan sloganlar atmaları bu değerlendirmemizin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Ancak politik olarak İmralı çizgisinden uzak ve işçi ve emekçi direnişlerinin içinde olan Kürt işçi ve emekçilerinin duruşu, TEKEL Direnişi’nde de görüldüğü gibi, “toplumsal barış” değil, sınıfsal mücadele çizgisinde olduğunu göstermektedir.

Elbette Kürt emekçileri, mücadele deneyimleri içinde öğreniyorlar, ancak bu “öğrenmelerin” daha kalıcı ve etkileyici nitelikler kazanması, kendiliğinden olmuyor; dahası bunun kısa vadede başarılması da güç görünmektedir. Bu konuda yapılması ve geliştirilmesi gereken çok şey var. Kürdistan emekçilerinin daha bağımsız bir duruş kazanabilmesinin ve toplumsal talepleriyle ulusal taleplerini devrimci bir perspektifle teorik ve pratik düzlemde gerçekleştirmelerinin nesnel zemininin güçlenmesi ve öznel koşullarının yaratılması gerekiyor. Bu, sabırlı ve çok yönlü bir direniş anlamına geliyor. Bu, 1 Mayıs’ın da özünü anlatıyor.

1 Mayıs, birlik, mücadele ve dayanışma günü kutlu olsun!

Bijî 1 gulan!

20 Nisan 2010

 

 

Barış Grubu üyesine hapis cezası

Urfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde katıldığı bir etkinlikte Abdullah Öcalan için “Kürt Halk Önderi” ve “Sayın Öcalan” ifadelerini kullandığı gerekçesiyle Demokratik Çözüm ve Barış Grubu Üyesi Lütfü Taş hakkında “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla açılan davanın duruşması Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşmada Taş ile avukatı Ferda Miran hazır bulundu. İddianamenin okunmasının ardından savunma yapan Taş, konuşmasını belirtilen suç kapsamında yapmadığını belirterek, konuşmasının düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesini istedi. Taş’ın avukatı Ferda Miran da benzer içerikte savunma yaptı ve müvekkilinin beraatını istedi.

Taş’ın yaptığı konuşmayla “örgüt propagandası” yaptığını iddia eden mahkeme heyeti, Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 7/2 maddesi uyanca Taş’a 1 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme heyeti, Taş’ın yargılanma sırasındaki iyi halini göz önüne alarak cezayı 10 aya indirdi.