17 Aralık 2010
Sayı: SİKB 2010/48

 Kızıl Bayrak'tan
Birinci yılında TEKEL
direnişinden öğrenmek
Gençliğe dayatılan “geleceksizlik/kölelik” kapanı parçalanmalıdır!
Öcalan’ın Gülen cemaatiyle
ittifak arayışı üzerine
Emek ve meslek örgütlerinden ilerici kurumlardan açıklama
MESS ve uşaklarına karşı mücadele barikatlarını güçlendirelim!
“Metal işçisi iradesini ortaya koydu”..
Merkez TİS Komisyonu’ndan
‘grev’ iradesi
Metalde TİS hazırlıkları
Asgari ücrette 2. perde
Asgari ücret toplu
pazarlık yoluyla
belirlenmeli - İrfan Kaygısız *
Geleceksizliğe karşı
TEKEL işçilerinin yolundan ileri!
Gençlik gelecek ve
özgürlük istiyor!
Buca’da CHP işgali ve
polis-zabıta-ÖGB terörür
Buca Belediyesi direnişinin güncesi
İşçi ve emekçiler “Torba Yasa”ya karşı alanlardaydı
Toplumcu Eksen’in yeni sayısı çıktı!.
Emekliler Ankara’da buluştu!..
Erdal Eren eylem ve
etkinliklerle anıldı.
19-22 Aralık katliamı
10. yılında!..
Avrupa’da gençlik sokaklarda
İşçi ve emekçiler sokağa çıktı!
“Emperyalizme ve siyonizme
‘kalkan’ olmayacağız!”
Maraş’ın katili sermaye devleti!
Engelliler haftasında
faşist uğultular.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Avrupa’da gençlik sokaklarda!

Avrupa genelinde toplumsal hareketlilik hız kesmeden devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz hafta İngiltere’de gerçekleşen öğrenci protestoları Avrupa’daki mücadele sürecine yeni bir boyut kazandırdı.

İngiltere’de koalisyonu oluşturan muhafazakar ve liberal demokrat parti, kasım ayında kararlaştırdıkları üniversite harçlarının 3 katına çıkarılması kararını geçtiğimiz günlerde parlamentodan geçirerek yasallaştırdı. Üniversite harçlarını 3.290 sterlinden 9 bin sterline (7 bin TL’den 21 bin TL) çıkaran bu karara karşı başta Londra olmak birçok kent geniş katılımlı öğrenci protestolarına sahne oldu. Eylemlere yaklaşık 50 bin kişi katıldı. Parlamento meydanında polisle çatışan öğrenciler, yoldan geçen veliaht prens ve eşinin aracına da yumurta ve boya atarak tepkilerini dile getirdiler. Asalak Kraliyet Ailesi’ne karşı yapılan bu eylem burjuva basında şok etkisi yaratacak kadar etkili oldu.

Eylemler ilk olarak koalisyon partilerinin (muhafazakar-liberal demokratlar) binalarını taşlayarak başlamıştı. Tasarının görüşülmeye başlanması üzerine ise çeşitli üniversiteler kesintisiz eylemlere sahne oldu. Bazı üniversiteler işgal edildi. Ortaöğretim öğrencilerinden, akademisyenlere kadar birçok eğitim-öğretim emekçisinin karşı çıktığı yasa tasarısı küçük bir farkla da olsa parlamentodan geçti. Öğrencilerin tepkisini çeken konulardan biri de Liberal Demokrat Parti’nin seçimlerin öncesinde üniversite harçlarının sabit kalacağı yönünde vaatde bulunmuş olmasıydı. Bu partinin yasanın geçmesinde evet oyu kullanması gençliğin öfkesinin daha da artmasına neden oldu, Muhafazakar Parti lideri ve Başbakan David Cameron ile Liberal Demokrat Parti lideri ve Başbakan Yardımcısı Nick Clegg tasarının geçmesinin baş sorumluları olarak hedefteydi.

İngiltere’de hükümetin kurulmasıyla yeni kemer sıkma politikalarına hız verildi. Bu nedenle de yüksek eğitim görmek artık gerçek bir lüks halini aldı. İşçi ve emekçi sınıfa mensup aile çocuklarının üniversitede eğitim almaları giderek bir hayal haline geldi. Eğitim İngiltere’de  temel bir kamusal hak olarak değerlendiriliyordu. Fakat harçlara yapılan zam ve yeni düzenlemeler bu hakkın tümden gasbedildiğini gösteriyor.

İngiliz devleti çıkan yasayla 7 milyar sterlin “yük” oluşturan eğitim masrafını 4 milyar sterline düşürmeyi planlamakta. Yani 3 milyar sterlinlik fark öğrencilere yüklenmektedir. İngiliz devleti “daha acil ihtiyaçlara” cevap vermek adına bu yöntemi savunmaktadır. Ama Vodafone şirketi 6 milyar sterlinlik vergi borcundan kaçıyor. Benzer durumdaki diğer kapitalist şirketlerin de borçlarını ödemediği ya da hasıraltı edildiği düşünüldüğünde hükümetin gerçek niyeti açığa çıkmaktadır. Ortaya çıkan öfkenin nedeni de bu gerçeklerin örgenciler tarafından da  net biçimde görülebiliyor olmasındandır. Acil politikalar adı altında işçi ve emekçi çocuklarının eğitim hakkını ortadan kaldırırken kapitalist şirketlere kamu kaynakları hovardaca aktarılmaktadır.

İngiltere’deki eylemlere paralel olarak 14 Aralık günü İtalyan ögrenciler de sokaklardaydı. Medya patronu Berlusconi hükümetinin parlamentoda güven oylaması yaptığı esnada özellikle öğrencilerin oluşturduğu 100 bini aşkın kişi militan eylemler gerçekleştirdi. “Eğitim reformu” adı altında Berlusconi hükümetinin hayata geçirdiği yıkım projeleri protesto edildi. Başkent Roma sokaklarında öğrenciler polisle çatıştı.

Hollanda’da da öğrenci protestoları yaşandı. Hollanda hükümetinin aldığı bütçe kararına göre artık ikinci üniversite okuyan öğrencilerin masrafını devlet karşılamayacak. Ayrıca okullarını uzatan öğrenciler binlerce Euro ceza ödeyecek. Hollanda’da öğrencilerin ödenekleri kesilerek kredi almaları teşvik edilecek. Yani eğitim almak isteyenler yüklü borç altına girecek. Tüm bu kararlara karşı öğrenciler birçok kentte eyleme geçerken, 21 Ocak’ta da derslerin boykot edilmesi yönünde çağrıda bulunuldu.

Yunanistan’da ise ekonomik kriz sonrasında kötü gidişin önlenmesi için hükümetin yeni kemer sıkma politikasına ilk tepki öğrencilerden geldi. Dayatılan saldırı dalgasına karşı özellikle başkent Atina sokaklarında polisle çatışmalar çıktı.

Avrupa genelinde son günlerde yoğunlaşan bu öğrenci hareketi birer birer hükümetlerin uyguladığı politikalara tepki olarak algılanmamalıdır. Avrupa Birliği’nin krize karşı ortak bir tutumla ve üye ülkelerin bütününde uygulamaya çalıştığı krize karşı önlem paketi saldırıların temelini oluşturuyor. Neo-liberal politikaların uygulanmasının kaçınılmaz sonucu olarak eğitim de piyasaya açılarak yeniden dizayn ediliyor. Piyasalaşmanın doğal sonucu eğitimin  özelleştirilmesidir. Amerikan eğitim sistemi gibi üniversiteler yüksek harçlara bağlanarak sadece zengin sınıfın okumasına olanak veriliyor. Bu politika da AB mekanizmaları üzerinden Avrupa geneline yayılmaya başlanmıştır.

Ancak öğrenci eylemlerinin dikkat çeken bir yönü ise işçi sınıfının desteğinden yoksun olmasıdır. Çocukları için yüksek harçlar ödemek zorunda kalacak olan da işçi-emekçilerdir. Bu da gençlik hareketinin gücünü sınırlamaktadır, saldırıyı püskürtecek bir güce kavuşamamaktadır. Benzer bir şeyi tersinden bir türlü eşgüdümlü hareketi sağlayamayan Fransa ve Yunanistan için de söylemek gerekir.

Daha beş on yıl öncesinde Avrupa’nın birçok ülkesinde eğitimin parasız olduğu, emekçilere çeşitli kalemlerde sosyal ödentiler yapıldığı bir tablo mevcuttu. Şimdi ise kriz bahane edilerek emekçilere ağır faturalar kesilmeye çalışılıyor. Avrupa kapitalizmi açısından deniz tükeniyor. Ne gençliğe verebilecek çok bir şeyi kalmıştır ne de milyonlarca işçi ve emekçiye. Bunun için Avrupa’da sosyal mücadeleler büyümeye devam edecektir. Zamanla kendi iç yetersizliklerini giderecek olanakları da yaratarak olgunlaşacak ve devrimci bir nitelik kazanacaktır. Yunanistan, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya, Hollanda ve İngiltere’de gelişen mücadeleler bunu gösteriyor. Şu sıralar diğer Avrupalı devletlere burun kıvıran Almanya, diğerlerine göre ekonomik açıdan ne kadar güçlü olduğunu iddia ederse etsin şimdi sırada o var. Dolayısıyla Alman işçi emekçileri ve gençliğinin de sahnedeki yerini alması şaşırtıcı olmayacaktır.