03 Aralık 2010
Sayı: SİKB 2010/46

 Kızıl Bayrak'tan
WikiLeaks ifşaatını emperyalizme sadakat gösterisine dönüştürdüler.
AKP hükümeti ABD emperyalizmine sadakatini ispatlama telaşında!
WikiLeaks belgeleri: Çürüme,
kokuşma ve küstahlığın kanıtları
MESS dayatmalarına Gebze’den kitlesel yanıt
İşçiler 28 Kasım mitingini
değerlendirdi
“Sonuna kadar direneceğiz!”
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Aralık Ayı
CHP’nin “yeni” imajına işçi tokadıı
Akdeniz Çivi işçileri
CHP’yi işgal etti!
Buca Belediyesi’nde
taşeron işçiler direnişte!
KESK’te genel kurullar süreci ve Sosyalist Kamu Emekçileri’nin temel mücadele ilkeleri
Bürokratik çürümeye karşı KESK’e ve değerlerine sahip çıkalım!
İzmir’de coşkulu “Ekim devrimi ve ulusal sorun” paneli..
Ankara’da “Ekim Devrimi ve
Ulusal Sorun” paneli
TEKEL işçilerinin
mücadelesi sürüyor..
BETESAN’da direniş ateşi büyüyor!
Essen’de ırkçı
etkinlik engellendi.
İsviçre'de ırkçı yasa kabul edildi
Kuzey-Güney Kore çatışması
üzerine… - S.Yalçınkaya
25 Kasım’da kadınlar alanlara çıkt
Haydarpaşa Garı yanarken.
KESK’li tutuklularla dayanışmaya!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Haydarpaşa Garı yanarken...

Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş
Merdivenlerin üstünde güneş
Yorgunluk
Ve telaş

Haydarpaşa garında
2010 sonbaharında
Saat on beş otuz
Merdivenlerin üstünde ateş
Duman
Ve yüreklerde telaş…

“Haydarpaşa garında, 1941 baharında saat on beş. Merdivenlerin üstünde güneş yorgunluk ve telaş” Böyle başlıyordu usta “Memleketinden İnsan Manzaraları”nı anlatmaya o meşhur kalın kitabında. Haydarpaşa Garı niceleri için işte böyle bir başlangıçtı. Yeni bir hayata, yeni bir düzene atılan ilk adımdı. Merdivenlerinde dolanan Galip Usta’nın, Adviye Hanım’ın, Kartallı Kazım’ın, Arhavili İsmail’in hikayesiydi. Haydarpaşa aslında bizim hikayemizdi, nice yaşanmışlıkların hikayesi…

İşte bu hikayede yeni bir sayfa açıldı 28 Kasım 2010 günü. Haydarpaşa Garı cayır cayır yandı gözlerimizin önünde. Kara dumanlar İstanbul semalarını kaplarken elem ve keder de yürekleri kapladı. Şaşkın ve üzgün gözlerle izledik, inanamadık, belki de yakıştıramadık o heybete böylesi bir acizliği.

Aciz olan gerçekten Haydarpaşa Garı mıydı yoksa milyonlarca liralık ödeneğine rağmen bir itfaiye helikopteri bile olmayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi mi? Yoksa 1. derecede kültür varlığına bile sahip çıkamayan ancak geçtiğimiz hafta “Birleşmiş kentler ve yerel yönetimler teşkilatı başkanı” seçilen İBB Başkanı Kadir Topbaş mı?

İhmaller zinciri

Aslında bu trajedi şaşılacak bir olay değildi. Bütün bu özensizlik, duyarsızlıkla birleşince bu yangın kaçınılmaz bir son oldu tarihi gar için. Aynı şekilde geçtiğimiz aylarda yine tadilat işlemlerinden kaynaklanan bir yangın tehlikesi ucuz atlatılmıştı. Bugüne geldiğimizde bu olaydan hiç ders alınmadığını görüyoruz. Öncelikle tadilat için Kadıköy Belediyesi’nden halihazırda alınmış bir tadilat ruhsatı bulunmamakta, yani başka bir ifadeyle çatıdaki tadilat kaçak olarak yapılmaktadır. İkinci olarak tadilatta kullanılan malzeme mevcut tarihi doku ile uyuşmamaktadır. Bunlarla birlikte ihale süreci de mevzuatlara aykırı bir şekilde yürütülmüştür. İhaleyi alan şirketin bu tadilatı gerçekleştirebilecek bilgi ve deneyime sahip olmadığı bilinmektedir. Bütün bunlara yangına çok geç müdahale edilmesi, havadan yangın söndürme çalışmalarının inatla yapılmaması da eklenince azgın alevler tarihi binayı sarmıştır.

Rant peşinde

İhmal, kaza ya da sabotaj sebebi ne olursa olsun tüm bu ihtimaller aslında bize aynı şeyi işaret ediyor: “Rant”. Ne de olsa rant uğruna her şeyi “babalar gibi satan” bir gelenekten gelen yöneticilerimiz var, “hamdolsun”!

Haydarpaşa Garı’nda yangın asıl 17 Eylül 2004’te çıktı. Bu tarihte kabul edilen 5234 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Geçici 5. maddesiyle, Haydarpaşa ve çevresiyle ilgili devir ve imar yetkilerini hükümet üzerine aldı ve ilk kıvılcım çakılmış oldu. Sonrasında 18 Aralık 2009’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından onaylanarak koruma kuruluna gönderilen Haydarpaşa Garı ile ilgili imar planında tarihi bina “gar, kültürel tesis, turizm ve konaklama” alanı olarak belirlendi. Haydarpaşa Liman çevresine yüzde 60 oranında yapılaşma getirildi ve bu katliam, emekçilere “Haydarpaşa Manhattan olacak!” güzellemeleri yapılarak örtbas edilmeye çalışıldı.

Haydarpaşa Garı’nın herkes için ayrı bir önemi var ama hiç şüphe yok ki “Kentsel Dönüşüm” şakşakçıları için çok daha farklı bir öneme sahip. “Dönüşüm” adı altında İstanbul’u satışa çıkaranlar buralardan büyük rant kapma peşindeler. İşte bütün bu hazırlık, bütün bu yasal düzenekler hepsi bu kapıya çıkıyor.

Bugün gördüğümüz bu tablo aslında kapitalist sistemin hakim anlayışının kentsel mekandaki tezahürüdür. İşte bu sistem kendi gibi kentler ister ve bunun için de kendine “kentsel dönüşüm”den kılıflar uydurur. Bir kılıf da Haydarpaşa Garı ve çevresi için uyduruldu.



Orman kanunlarıyla tam gaz ileri!

Ülke ve dünya gündemi ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait gizli yazışmaların Wikileaks adlı internet sitesinde yayınlanmasıyla meşgulken, bir yandan da satır aralarında ya da hayatın kıyısında eş değer ama bir o kadar da sessiz depremler yaşanıyor. Uzun zamandır ellerini ovuşturup, nefeslerini tutmuş olanlar rahatlayacaklar. Gözümüz aydın yeni bir yasa ile karşılaşmamız an meselesi.

Hükümetin uzun süredir üzerinde çalışmalar yaptığı 2b yasası, büyük olasılıkla yılbaşından sonra meclisten geçmiş olacak.

Esasında 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. Maddesinin b bendini anlatan bu kısaltma, “31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (Antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları, orman sınırları dışına çıkartılır.” bilgisini içermektedir.

Diğer taraftan 12 Eylül Anayasası’nın 169. Maddesi’ne dayanan bu açıklama ile ormanlık alanlar rant alanları olmuş, yeşilden kallavi bir griye dönüş yaşamıştır. Hal böyle olunca değerlenen bu alanları kimi yasal kılıflar ile bir takım çevrelere peşkeş çekmek şimdiki hükümetin görevi olmuştur. Hazırlanan yasa tasarısı ile 2b içerisinde yer alan orman vasfını yitirmiş arazilerin satışı gerçekleştirilecek.

Bu satış, daha önce 29.06.2001 tarihinde çıkarılan 4706 sayılı “Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 3. maddesiyle gündemleşmişti. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin 23.01.2002 gün ve 2002/21 sayılı kararıyla orman köylüsü dışında kalanları da kapsadığı için Anayasa’nın 170. maddesine aykırılığı sebebiyle iptal edilmişti. Gelinen süreçte farklı ayak oyunlarına ya da torba yasalara konu olsa da yasa koyucular aynı kararlılık ve görev azmiyle bir yolunu bulup tekrar gündeme getirdiler.

Maddenin içeriği üzerine tüm algılarımızı kapatıp düşündüğümüzde iyi niyetli olabiliriz ve zaten orman vasfını yitirmiş, bunda sorun olacak ne var diye düşünebiliriz. Amma velâkin gerçek çoğu zaman görünenden farklı bir anlam içerir. Bakanlıklarca yapılan açıklamalar da bunu kanıtlar nitelikte. Maliye Bakanlığı’na göre 2b arazilerinin % 5’i yerleşim bölgesi olarak kullanılırken, Çevre ve Orman Bakanlığı “mevcut 2b alanlarının yüzde 50’sinin satışa çıkarılacağını” açıklayabiliyor. Hal böyle olunca iyi niyetli düşünmeyi Polyannacılık oynayanlara bırakıyoruz.

Tekrar taslağa dönersek, Maliye, Çevre ve Orman ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın birlikte hazırladığı yasa taslağı içerisinde Antalya, Mersin, Ankara, Muğla, İstanbul, İzmir illeri ilk sıralarda yer alıyor. İstanbul özeline baktığımız zaman Sultanbeyli, Ümraniye, Beykoz ilçeleri 2b grubuna giren arazilerin önemli bir bölümünü içeriyor.

Diğer taraftan her taşın altından çıkan TOKİ bu meselede de hazırda beklemekte. Böylece 2b arazileri de kentsel dönüşüm mizansenindeki yerlerini alacaklar. TOKİ’nin pratiği ortadayken fazla söze gerek yok galiba.

Minareyi çalanlar kılıfını çoktan hazırlamışlar. 3. Köprü için, Hasankeyf için, HES’ler için, Munzur için, Allianoi için, ormanlarımız için ve daha hatırlayamadığımız ya da gelecekte karşımıza çıkacak niceleri için. Atı alan Üsküdar’ı geçmeden bu gidişe bir dur demek elzem değil mi sizce de.

Toplumcu Eksen