04 Haziran 2010
Sayı: SİKB 2010/22

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist-siyonist saldırganlık dizginlemenin tek yolu halkların birleşik militan direnişidir!
İsrail’in kanlı katliamı, tepkiler ve tuzaklar
İsrail’e selam, Heronlara devam!
İsrail vahşeti çeşitli illerde eylemlerle protesto edildi
Emek ve meslek örgütlerinden siyonist vahşete ilişkin açıklamalar.
Gibbs: “ABD ve İsrail arasındaki ilişki değişmez”
Siyonist rejimin şeflerinden
arsızlık döküldü
Kürt hareketini tasfiye saldırısı sürüyor
IMF ve asalak patronlar kıdem tazminatına göz dikti
İşçi ve emekçi hareketinden..
TÜMTİS Genel Başkanı
Kenan Öztürk ile konuştuk...
Sendika bürokrasisi sınıf hareketinin gelişme dinamiklerini baltalamaya çalışıyor
TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk ile UPS’deki direniş süreci üzerine konuştuk
TMMOB Genel Kurulu gerçekleşti..
SOKAK Üniversitesi’nde
gelecek sorunu tartışıldı
Rektörlük-sivil faşit-polis işbirliğine son!
Siyonist barbarlar katliamlara
devam ediyor!
Avrupa’da mücadele yayılıyor!
Parti ve devrim şehitleri
Essen’de anıldı
İzmir’de Şerzan Kurt
için kitlesel eylem
İnciraltı Katliamı
örtbas edilmeye çalışılıyor!
AKP’den şimdi de sahte “kadın istihdamı” açılımı!
CHP’yi yeniden
düzenleme operasyonu
Haluk Kırcı tahliye edildi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist-siyonist saldırganlığı dizginlemenin tek yolu
halkların birleşik militan direnişidir!

İsrail savaş makinesinin “Gazze’ye özgürlük” yardım filosuna düzenlediği saldırı, siyonist devletin “uluslararası toplum” tarafından “sert” ifadelerle eleştirilmesine neden oldu.

Uluslararası karasularda seyrederken saldırıya uğrayan sivil gemiler, kuşatma altındaki Gazze’ye yardım malzemeleri taşıyordu. 30’u aşkın ülkeden 700 civarında kişinin bulunduğu gemilere saldıran İsrail ordusu, defalarca kez yaptığı gibi uluslararası yasa ve kuralları ayaklar altına aldı.

Filonun en büyük gemisi olan “Mavi Marmara”yı hedef alan İsrail, rezil çıkarları söz konusu olduğunda, Türkiye gibi işbirlikçilerini bile hedef almaktan çekinmeyeceğini gösterdi.

İsrail vahşeti karşısında AKP hükümeti ile “uluslararası toplum”un siyonist rejime gösterdiği “sert tepki” tam bir ikiyüzlülük gösterisidir. Çünkü bu tepkinin nedeni, İsrail’in Filistin halkına karşı onyıllardır uyguladığı geleneksel devlet terörü değil, bu pervasızlığın Türk devletine meydan okuyacak tarzda sergilenmiş olmasıdır.

Yasa ve kural tanımamak siyonist rejimin resmi politikasıdır!

İsrail’in son saldırısı siyonist rejimin tipik katliamlarından biridir, yani yeni bir durum söz konusu değildir. Siyonist devletin tarihi iğrenç katliamlar tarihidir. Son olaydaki tek fark, bu defaki saldırının siyonist rejimle işbirliği yapan Türk sermaye devletini hedef almış olmasıdır.

1948’den beri BM Güvenlik Konseyi kararlarını bir paçavra gibi çöpe atan siyonist rejim, 62 yıllık tarihi boyunca her tür kural, yasa ve hukuku çiğnemiştir. Sayısız sivil katliam gerçekleştiren İsrail, hiçbir zaman “uluslararası toplum” tarafından kayda değer bir yaptırıma maruz kalmamışır.

Son olarak Temmuz 2006’da Güney Lübnan’a, Ocak 2009’da Gazze Şeridi’ne vahşi saldırılar gerçekleştiren İsrail savaş makinesi, her iki saldırıda tüm uluslararası sözleşmeleri ve BM kararlarını ayaklar altına almıştır. Lübnan ve Filistin halklarının yaşam alanlarını bombalayıp evlerini yerle bir eden ırkçı-siyonistler, yüzlercesi çocuklardan oluşan binlerce sivili katletmişlerdir.

“Uluslararası toplum” diye adlandırılan riyakarlar, barbarlıkta sınır tanımayan İsrail’e yaptırım uygulamak bir yana, bu ırkçı-siyonist rejime “ayrıcalıklı” muamelesi yapmaya devam etmişlerdir. Başta ABD olmak üzere tüm Batılı emperyalistler, İsrail’e mali, askeri, siyasi, diplomatik ve diğer alanlarda destek sunmuşlardır. Siyonist işgale karşı direnen Filistin halkına ise “terörist” muamelesi yapmaktadırlar.

Dolayısıyla, “Gazze’ye özgürlük” filosunun vurulmasına karşı ortaya konan tepkiler, ırkçı-siyonist rejimin kural tanımaz vahşi politikalarına değil, bu icraatın Türkiye gibi NATO üyesi ve İsrail destekçisi bir devlete karşı girişilmiş olmasınadır. Buna rağmen emperyalistlerin İsrail’e yaptırım uygulamasını beklemek budalalık olur. Nitekim olay üzerine acil toplanan Güvenlik Konseyi’nin İsrail’e herhangi bir yaptırımda bulunmaya niyeti olmadığı görülmüştür.

İsrail’e “özel himaye” sağlayan emperyalist güçler katliamların suç ortaklarıdır!

İsrail’i uluslararası hukukun üstünde tutan emperyalist güçler, bu devletin işlediği sayısız toplu katliamın dolaysız suç ortaklarıdır. Emperyalist güçlerin çok yönlü desteği olmasaydı, siyonist devletin bu kadar pervasız davranması söz konusu bile olamazdı. İsrail devleti, tam da emperyalist güç odaklarının sağladığı bu “özel himaye” sayesinde her tür kural, yasa ve anlaşmayı ayaklar altına alarak, tam bir cinayet şebekesi olarak örgütlenebilmiştir.

Nükleer programını bahane ederek İran’ı taciz eden, hatta bu ülkeye askeri müdahalede bulunma tehditleri savuran emperyalist güçler, siyonist devletin nükleer silah üretmesine göz yummakla kalmamış, bu silahların üretilmesi için gerekli olan altyapı ve teknik donanımı da sağlamışlardır. Bu çok yönlü destek sayesinde İsrail keyfince terör estirme imkanına sahip olmuştur. Dolayısıyla, siyonist cellatlara destek veren tüm güçler İsrail’in işlediği toplu cinayetlerin suç ortaklarıdır. 

İşin ucu kendilerine dokununca ayağa kalktılar!

Ankara’daki Amerikancı rejim İsrail’le kurduğu ilişkilerde Washington’daki efendinin izinden gitmiştir.

Fransız emperyalizmine karşı büyük bir halk direnişi ile özgürlüğünü kazanan Cezayir’in, bu hakkının tescil edilmesi için BM’de yapılan oylamada ret oyu kullanan Türk devleti, öte yandan İsrail’i tanıyan ilk “müslüman” devlet olmuştur. Demokrat Parti yönetimi döneminden günümüze kadar siyonist rejimle işbirliği yapan Türk sermaye devleti ile hükümetleri, İsrail’le işbirliğini “ulusal çıkarlar”ın temellerinden biri saymışlardır.

‘60’lı ve ‘70’li yıllarda dünya ve bölgesel konjonktürün uygun olmamasından dolayı İsrail’le ilişkileri mesafeli görünen Ankara’daki Amerikancılar, ‘90’lı yılların başından itibaren siyonist rejimle ilişkileri hızla geliştirmeye başladılar. Bu süreç, dönemin başbakanı ve dinci gericiliğin şefi Necmettin Erbakan’ın Tel Aviv’e giderek İsrail’le “stratejik işbirliği anlaşması”nı imzalamasıyla doruğa çıktı.

Erbakan-Çiller hükümetinin yıkılmasından sonra kurulan koalisyon hükümetleri ile 2002’den beri işbaşında bulunan AKP hükümeti de, “İsrail’le ‘azami işbirliği’ politikası” izlediler.

İsrail’le işbirliği yaparak, bu ırkçı devletin yasa ve kural tanımaz politikalarını meşru kabul ettiğini gösteren Ankara’daki Amerikancılar, işin ucu kendilerine dokununca ayağa kalktılar. Erdoğan İsrail’in yardım filosuna yaptığı saldırıyı “devlet terörü” olarak niteledi. Oysa, İsrail’in terörist bir devlet olduğunu keşfetmek için hiç de İsrail’in yardım gemilerine saldırması gerekmiyordu.

Erdoğan ile müritleri elbette bu gerçeğin farkındaydılar, buna rağmen siyonist rejimle işbirliğini sürdürdüler. Demek ki dinci gericiliğin şeflerinin İsrail’in Filistin halkını hedef alan devlet terörüne bir itirazları yok, onlar bu terörün kendilerini hedef alacak denli fütursuzlaşmasından rahatsız oldular.

İsrailli pilotları eğitenler kimden yana?

Yurtdışı gezisinde bulunan Tayyip Erdoğan’ın yerine vekillik eden Bülent Arınç, yardım filosuna saldıran İsrail’e karşı ilk adımda alınan önlemleri sıralarken, Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında Türk ordusu ile İsrail ordusunun ortak yapması planlanan üç askeri tatbikatın iptal edildiğini açıkladı.

Eğer İsrail ordusu Türk gemisine saldırıp Ankara’daki rejimi aşağılamasaydı, Filistin halkının cellatlarıyla ortak tatbikatlar yakında icra edilmeye başlanacaktı. Bu da gösteriyor ki, Filistin halkının tepesine bomba yağdıracak pilotları eğitenlerin, bu mazlum halktan yana görünmeleri iğrenç bir riyakarlıktan başka bir şey değildir.

İsrail-Türkiye arasında yaşanan diplomatik krizin hemen ardından Heron uçaklarının alınmasına onay veren dinci gerici AKP hükümeti, geçtiğimiz günlerde de siyonist rejimin OECD üyeliğini desteklemişti. Bu arada Ordu-AKP ikilisi, Haziran ayından itibaren askeri tatbikatların yapılması için hazırlıklara da başlamıştı.

Bu olgular, medya önünde İsrail’e esip gürleyen Tayyip Erdoğan’ın, düne kadar Filistin halkının cellatlarıyla suç ortaklığına devam ettiğini gözler önüne sermektedir. Küstahlıkta sınır tanımayan siyonist rejim yeni aptallıklar yapmazsa eğer, AKP hükümetinin İsrail’le ilişkileri geliştirmeye devam edeceğinden kuşku duymamak gerekir. 

Tayyip Erdoğan’dan “bölgesel güç” gösterisi

ABD’nin etkin taşeronluğu çerçevesinde olsa da, bölgede etkin bir güç olmanın zeminini döşemeye çalışan sermaye iktidarı, İsrail’in Filistin halkına karşı giriştiği vahşi saldırıları zaten kullanıyordu. Şimdi ise eline daha etkili bir koz geçmiş bulunuyor. Zira İsrail saldırısı, tüm Arap halklarında zaten var olan öfkeyi doruğa çıkardı. Kitle gösterileri ve genel grevlerle saldırı protesto edildi, İsrail’e karşı somut yaptırımlar uygulanması talebi yükseltildi. Bu durumu gözeten gerici Mısır rejimi Gazze’deki Refah sınır kapısını açmak zorunda kaldı.

Saldırı üzerine Latin Amerika gezisini yarıda keserek dönen Tayyip Erdoğan’ın mecliste gerçekleştirdiği konuşma Arap dünyasından ilgiyle izlendi. İsrail yönetiminin icraatlarını teşhir ederek, kuşatma altındaki Gazze’ye her türlü desteği vereceklerini iddia eden Erdoğan sert ifadeler kullandı. Arapça yayın yapan 12 uydu kanalında anında tercüme edilerek canlı yayınlanan konuşmada Erdoğan’ın, Arap halklarının duymak istediği argümanları kullandığı gözlendi.

İsrail’e meydan okuyan, tehditler savuran Erdoğan, siyonist rejime karşı alacakları somut herhangi bir tutumdan ise söz etmedi. Konuşmasının sert tonuna rağmen, siyonist rejimi değil, işbaşındaki hükümeti hedef almaya özen gösteren Erdoğan, İsrail’le işbirliğini sürdürme eğiliminde olduğu mesajını da vermiş oldu.

AKP şefinin İsrail’in ırkçı-siyonist rejimiyle bir sorunu olmadığı, saldırıyı işbaşındaki hükümete yıkma çabasından da anlaşılmaktadır. Oysa İsrail gibi militarist bir rejimde böylesine pervasız bir saldırının salt hükümet kararıyla alınması mümkün değildir.

Filistin halkıyla enternasyonal dayanışma yükseltilmelidir!

İsrail’in vahşi saldırılarına eklediği bu yeni halka, siyonist rejimin dünya genelinde daha da teşhir olmasını sağlamıştır. Saldırı sonrası oluşan atmosfer ırkçı-siyonist rejim üzerindeki basıncı daha da artıracaktır. Bu noktada dünya ilerici ve devrimci güçlerinin Filistin halkıyla dayanışmayı fiili eylemlerle ortaya koymalarının önemi artmıştır. 

Oluşan atmosfer Türkiye’deki ilerici ve devrimci güçlere de özel bir sorumluluk yüklemektedir. Zira İsrail saldırısına karşı biriken öfkenin gerici güçler denetiminde harekete geçirildiği gözlenmektedir. Sorunu dini ve şoven yönleriyle öne çıkaran eylemlerin ezilen halklar lehine sonuçlar yaratması olası değildir. Nitekim şimdiden ırkçı güçlerin, İsrail saldırısına karşı biriken öfkeyi Kürt halkına düşmanlığa dönüştürme çabalarına tanık olunmaktadır. 

Verili durumda sendikalar, kitle örgütleri ile ilerici ve devrimci güçlerin eylemleri gölgede kalmış görünse de, halklar arası dayanışma ve kardeşliği temel alması yönüyle bu eylemler özel bir önem taşımaktadır. İlerici ve devrimci güçler, Filistin halkını katleden siyonist rejimi ve arkasındaki emperyalist güçleri hedef alan, halkların kardeşliğini öne çıkartan birleşik eylemler örgütlemeyi başarmakla yükümlüdür!

 

 

 

Siyonist cellatlar bir kez daha işbaşında!..

İsrail ile tüm anlaşmalar iptal edilsin!

İşçiler, emekçiler, kardeşler!

Siyonist İsrail devleti, tüm dünyanın gözü önünde Filistin’e yardım ulaştırmaya çalışan insanları uluslararası sularda katlederek barbar ve katliamcı yüzünü bir kez daha gösterdi. On yıllardır süren katliamlar serisine bir yenisini daha ekleyen İsrail, sadece Filistinliler’e karşı değil, tüm dünya halklarına karşı suç işlemeye devam ediyor.

Bu katliamın hiçbir haklı ve meşru gerekçesi yoktur. Bu katliamın tek bir açıklaması vardır: İsrail, gözü dönmüş katil bir devlettir! Bu katliam, emperyalizmin ve siyonizmin halklara boyun eğdirmeyi temel alan politikalarının bir devamıdır. 

Bu katliam, İsrail’in daha dün vahşice saldırıp alt ve üstyapısına büyük zararlar verdiği Filistin’e insani yardım taşıyan konvoya, uluslararası sularda saldırması, sivilleri öldürüp yüzlerce insanı tutsak alması ABD emperyalizminin cesaretlendirdiği siyonizmin, insanlık dışı karakterini ortaya koymaktadır.

Bu katliam, siyonist İsrail devletinin yıllardır ambargo altında tecrit altında tuttukları Filistinliler’e neler yaptıklarını da göstermektedir.

Bu katliam, Filistin davasının ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Kardeşler!

İsrail’e bu katliamda cesaret verenler, “ulusal çıkar” bahanesine sarılan Türk sermaye devletidir, kendi sefil çıkarlarından hiçbir biçimde vazgeçmeyen, İsrail ile ikili ilişkilerden taviz vermeyen sermaye sınıfıdır. Daha dün, İsrail’in OECD üyeliğini onaylayan sermaye devleti, bu katliam için İsrail’i cesaretlendirmiştir.

Bugün Filistin halkına ölüm yağdıran uçakların pilotları Konya Ovası’nda eğitiliyorlardı. İsrail ekonomisini güçlendiren ticari bağlantılar kurulmaya devam ediliyor. Siyonist İsrail devletinin bölge üzerindeki tahakkümünü arttıran, yükselen ırkçılığına, sömürgeciliğine ve katliamcılığına rağmen bu devleti normalleştiren ve meşrulaştıran diplomatik ilişkiler sürdürülüyor. İsrail silah sanayiinin yağlı müşterisi olmaya devam ediliyor. Türkiye üniversiteleri, kimi kültür ve sanat çevreleri İsrail devletiyle akademik, kültürel ilişkiler yürüterek bu devletin meşrulaşmasına katkıda bulunmakta tereddüt etmiyor.

Ne Davos efelenmeleri ne göstermelik tatbikat iptalleri İsrail’in siyonist duvarında Filistinliler’in soluk alabilecekleri bir gedik açıyor. Eyleme geçmeyen sözler İsrail için sinek vızıltısından farksızdır. Emperyalizm ve siyonizm işbirlikçisi Türk sermaye devletinin hiçbir “sert” açıklaması, kınaması, diplomatik şovu bu katliamın hesabını sormak anlamına gelmeyecektir.

Filistin sorununda şova derhal son verilmeli, ABD ve İsrail ile başta stratejik askeri işbirliği anlaşması olmak üzere, bütün ekonomik, askeri, siyasi ve diplomatik ilişkileri kesilmelidir!

Gün, başta İsrail işçi ve emekçileri olmak üzere, tüm dünya halkalarının Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltme ve katliamların hesabını sorma günüdür!

Kahrolsun İsrail siyonizmi!
Yaşasın halkların kardeşliği!
İsrail ile bütün anlaşmalar iptal edilsin!
Filistin halkı yalnız değildir!
Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu
31 Mayıs 2010