8 Mayıs'04
Sayı: 2004/18 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  İki 1 Mayıs, iki eğilim ve reformistlerin hezeyanları
  Saraçhane'de 20 bin işçi ve emekçi buluştu...
  Şişli'de icazetli 1 Mayıs
  Ankara'da 1 Mayıs
  1 Mayıs eylemleri...
  1 Mayıs eylemleri...
  Komünist bir işçinin kaleminden 1 Mayıs...
  Edirne'deki polis vahşeti, Türkiye'deki devlet gerçeğine tutulan bir aynadır...
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı mecliste...
  Selma Kubat: ÖO Direnişi'nin 111. şehidi
  Deniz, Hüseyin, Yusuf... 6 Mayıs şehitleri anıldı
  YÖK yasası üzerine çatışma sürüyor
  Tek çözüm yolu örgütlü mücadele!
  1 Mayıs, Saraçhane ve işçi hareketi
  Almanya'da 1 Mayıs gösterileri...
  Dünya'da 1 Mayıs...
  NATO: İşçi sınıfı ve emekçi halklara karşı emperyalistlerin kirli savaş örgütü
  İşkence fotoğrafları emperyalist barbarlığın Irak'tan yansıyan kirli suretidir
  İşgal güçleri Felluce'de kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı...
  Siyonist cellatlar Filistinli çocukları katlediyor!
  AB'nin doğuya genişlemesi...
  Kürdistan'daki siyasal akımlar-1
  Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kapitalizm açlık, yoksulluk, azgın sömürü ve
işsizlikten başka bir şey sunamaz...

Tek çözüm yolu örgütlü mücadele!

DİSK’e bağlı çalışan bir birim olan DİSK-AR, yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını geçtiğimiz günlerde yayınladı. Bu araştırmada ortaya konan rakamlar ülkemizin ekonomik ve sosyal durumunu; milyonlarca emekçinin açlık ve sefaletle boğuştuğunu, buna karşılık bir avuç azınlığın yani sermaye sınıfının semirdikçe semirdiğini; ekonomide yaşandığı söylenen büyüme ve düzelmenin emekçilerin yaşamında olumlu hiçbir değişikliğe yol açmazken sömürü, yağma ve rantla beslenenlerin daha da zenginleştiğini çarpıcı rakamlarla ortaya koyuyor.

İşçi ve emekçiler çok zor koşullarda yaşıyor

Araştırmada, bugün ülkemizdeki işçi ve emekçilerin çalışma koşullarının ancak 1800’lü yıllardaki koşullarla karşılaştırılabileceği vurgulanarak, özellikle son iki yılda işsizlik oranının yüzde 15’in üzerine çıktığı, emek gücünü satarak yaşayan 10 milyon 700 bin kişiden 4,5 milyonunun kayıtdışı çalıştığı, dolayısıyla başta sigorta olmak üzere her türlü hak ve güvenceden yoksun olduğu söyleniyor. Buna en az 20 milyon insanın açlık sınırının altında yaşadığı tespiti de eklenmiş.

Gerçekten de bugün işçi ve emekçiler çok ağır koşullar altında yaşıyorlar. Açlık sınırı 500 milyon lira civarında. İşçi ve emekçilerin ezici çoğunluğu ise bunun altında ücret alıyor. 300-400 milyon ücret alan işçi ve emekçi ya çocuğunu okula göndermekten vazgeçiyor, ya da en temel ihtiyaçlarına harcama yapmaktan kaçınır hale geliyor. Doktora gitmiyor, gitse bile yazılan ilaçları alamıyor. En ucuz, en kalitesiz gıda maddeleriyle karnını doyurmaya çalışıyor.

Elbette bunun bir de sosyal boyutu var. Ağır yaşam koşulları altında ezilen, işsizlik ve geçim sıkıntısından bunalan işçi ve emekçilerin sosyal yaşamında, aile içi ilişkilerinde her türlü sorun boy veriyor. Aile içi şiddet, geçimsizlik, boşanmalar artıyor. İntihar ve cinayetler çoğalıyor. Giderek daha çok insan hırsızlık ve fuhuş gibi yollardan para kazanma çabasına giriyor.

İşçi ve emekçilerin durumları 2001 krizinden bu yana giderek daha da kötüleşti. Krizin bütün faturasını ödeyen işçi ve emekçilere “krizi atlatalım, siz de rahat edeceksiniz” dediler. Son 3-5 aydır ise ekonominin düze çıktığından, enflasyonun düştüğünden her şeyin yolunda olduğundan sözediyorlar. Ama bütün bunlar bir türlü emekçilerin yaşamına yansımıyor. İş olanakları çoğalmıyor, çarşıda-pazarda fiyatlar ucuzlamıyor, ücretler ve sosyal haklar artmıyor. Bu arada alay edercesine, halkın büyük çoğunluğunun mutlu olduğunu iddia eden uydurma anketler, araştırmalar yayınlıyorlar. Geleceğe ilişkin sahte umutlar, beklentiler yayarak işçi ve emekçileri kandırma yoluna gidiyorlar.

Sınıflar arasındaki gelir uçurumu
giderek büyüyor

DİSK-AR araştırmasının sunduğu başka bazı veriler, sermaye sınıfı ve emekçiler arasındaki gelir dağılımını gösteriyor. Milyonlarca emekçi sefalet içinde yaşamaya çalışırken ülkenin zenginliklerinin kimler tarafından yağmalandığını ortaya koyuyor.

2003 yılında 259 katrilyon olan milli gelirin yüzde 25’i yani dörtte biri, nüfusun yüzde 1’ini bile oluşturmayan bir azınlığın elinde. Bankalardaki kredi kaynaklarının yüzde 70’i banka müşterilerinin binde 2’si tarafından kullanılıyor. Borsada yatırım yapanların sayısı 900 bin. Ama yatırımların yüzde 71’i sadece bin 500 kişinin elinde. 2003 yılında devlete ödenen her 100 lira verginin 70 lirası nüfusun yüzde 1’ini bile bulmayan insanın cebine akmış.

Bu rakamlar kimin ekonomisinin düzeldiğini de ortaya koyuyor. Milli gelirin büyük bölümüne el koyan, borsada bir gecede büyük vurgunlar vuran, bankalardan büyük miktarlarda kredi çekip geri ödemeyen, yeri geldiğinde de “batıyorum yardım edin” diyerek devlet bütçesini soyup soğana çeviren sermaye sınıfı mutlu azınlık durumunda.

Kapitalizm emekçilere sömürü
ve zulümden başka bir şey vermiyor

DİSK-AR’ın araştırması hem işçi ve emekçilerin içinde yaşadığı durumu, hem de sermaye ile işçi sınıfı ve emekçiler arasındaki uçurumu gösteriyor. Kriz dönemlerinin faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yıkan sermaye, durum bir parça düzeldiğinde bunu emekçilerin yaşadığı sorunları bir parça hafifletmek için değil, tersine yeni vurgunlar vurmak, daha büyük kârlar elde etmek için kullanıyor. Geçtiğimiz aylarda borsadaki nispi yükselişten büyük paralar kazananların, şu günlerde de dolar fiyatlarındaki ani yükselişten yeni vurgunlar için faydalanması bunun son örnekleridir.

Kapitalizmde başka türlüsü de mümkün değildir. Kapitalizm ne kriz dönemlerinde ne de başka zamanlarda işçi ve emekçilere sömürü ve baskıdan başka bir şey vermez, vermek istemez. İşçi ve emekçilerin içinde bulunduğu sorunların çözümü, kapitalist ekonominin düzelmesine değil sınıf mücadelesinin düzeyine bağlıdır. Bugün ekonomide nispi bir düzelmeden sözedildiği halde bu emekçilerin yaşamına yansımıyorsa, bunun nedeni işçi ve emekçilerin mücadelesindeki zayıflıktan başka bir şey değildir.

Biz sustukça durum daha da kötüleşecek!

Son günlerde sermaye iktisatçıları “ekonomi düzeldi” nakaratını tekrarlamayı bırakıp yeniden krizden söz etmeye başladılar. Çünkü borsa düşüyor, dolar yükseliyor, faizler de yeniden tırmanıyor. ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yükseltmeye hazırlanması, bütün bu gelişmelerin temel nedeni olarak gösteriliyor.

Sebebi ne olursa olsun, kapitalist ekonomide güçlükle sağlanan dengeler çatırdamaktadır. Pompalanan temelsiz iyimserlik havası artık bütün inandırıcılığını yitirmek üzeredir. Bu koşullarda sermayenin işçi ve emekçilerin önüne yeni faturalar koyacağına kesin gözüyle bakılmalıdır. Daha bir iki ay önce “2004’ten sonra yolumuza İMF’siz devam edeceğiz” diye böbürlenen AKP’li bakanların şimdi İMF yetkilileriyle 2005’ten itibaren yeni bir anlaşmanın koşullarını görüşmeye başlamalarını da bu çerçevede anlamak gerekmektedir. Sermaye önümüzdeki yıl için yeni bir stand-by anlaşmasını, demek oluyor ki işçi ve emekçilere dönük yeni bir saldırı planını bugünden gündemine almış durumdadır.

Daha önce de vurguladığımız gibi, işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu durumun temel nedeni sermayenin yürüttüğü sömürü ve yıkım politikaları karşısında gerekli direnişin ortaya konulamamasıdır. Yeni saldırıların gündeme gelmesiyle birlikte mevcut durum daha da kötüleşecektir.

İşçi ve emekçiler, ekonomi düzeldi yalanlarına inanarak hükümetin kendi sorunlarına çözüm bulmasını beklemekten vazgeçmeli, sömürü ve yıkımı daha derinleştireceği aşikar olan yeni saldırılara karşı hazırlık içinde olmalıdır.



SASA işçisi grev kararı aldı...

“Direne direne kazanacağız!”

Yaklaşık 4 aydır süren TİS görüşmelerinden bir sonuç alınmaması üzerine işyerinde örgütlü olan Petrol-İş Sendikası grev kararı aldı. Sabah vardiyasından çıkan işçilerle birlikte fabrika önünde biraraya gelindi. Petrol-İş Şube Başkanı Ahmet Kabaca gerçekleşen TİS görüşmeleri hakkında bilgi vererek niçin greve çıkacaklarını açıkladı. Eylemde SASA işçileri “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganları attılar.

SASA’daki grev süreci başlamış bulunuyor. 60 gün içerisinde anlaşma sağlanamazsa greve çıkılacak.

Sabancı Holding’e bağlı SASA işyerinde üç dönemdir toplusözleşme görüşmeleri tıkanarak greve çıkma kararı alınıyor, ancak greve çıkıldığı gün anlaşma sağlanıyordu. Bu grev kararının da aynı şekilde sonuçlanmaması için işçilerin taleplerinin arkasında durmaları, sendikaya basınç uygulamaları gerekiyor.

Kızıl Bayrak/Adana