İçindekiler:

22 Kasım 2021
Sayı: KB 2021/Özel-41

Asgari ücret ve işçi sınıfı
Saray’ın militarizm tutkusu
Faşizme karşı “demokrasi mücadelesi”
Korkularını gerçeğe çevirelim!
Hekimlerin ve halkın sağlık hakkı için...
“Geçinemiyoruz” mitingi üzerine…
Ekim Devrimi ve kadınların kurtuluşu
25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Dr. Şivan ve yoldaşlarının katledilişinin 50. Yılı… “Saitler Olayı”nda görüntü ve gerçek - Baki Duman
Polonya-Belarus sınırında gaddarlık
Kapitalizm savaş demektir
Karadeniz’de emperyalist saldırganlık
Paris’te kadınlardan kitlesel yürüyüş
Fransa’da sermayeye teşvik, emekçiye fatura
Paris’te Libya konferansı
“Vardık, varız, var olacağız!”
DGB’den İstanbul’da 25 Kasım etkinliği
6 Kasım ve “gençlik örgütleri”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Ankara’da yapılan “Geçinemiyoruz” mitingi üzerine…

Bürokrasi orada ama
geçinemeyenlerin haberi yok!

 

14 Kasım’da Ankara’da “Geçinemiyoruz” başlığıyla bir miting yapıldı. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve ASMMMO’nun çağrısıyla gerçekleşen miting, her şeyden önce geçinemeyenleri alana taşıyamaması, daha doğru bir ifadeyle taşıma çabası içinde olmamasıyla, günü kurtarmak için yapılan bir eylem olmanın ötesine geçememesiyle dikkat çekti.

Günü kurtarmak için diyoruz, çünkü miting öncesinde konuştuğumuz Yenimahalle ve Çankaya belediyelerindeki Genel-İş üyesi işçilerinin yapılacak mitingden haberleri dahi yoktu. İşçiler işyeri temsilcilerine mitingi sorduklarında temsilcilerin de haberinin olmadığı görüldü.

Miting öncesinde şahit olduğumuz bu tablo miting alanına da tüm çıplaklığıyla yansımıştı. Mitingde DİSK’in varlığından söz etmek mümkün bile değildi aslında. Emekli-Sen’in sınırlı sayıda katılımı dışında, DİSK’e bağlı diğer sendikaların, bırakalım üyelerini, yöneticileri bile miting alanına gelmemişti.

Ankara’da DİSK’in ana gövdesini oluşturan Genel-İş’in örgütlü olduğu ve binlerce işçinin çalıştığı belediyeler olan Çankaya ve Yenimahalle belediye işçilerinin mitingden haberinin dahi olmaması, gelinen noktada sendikal bürokrasinin işçi sınıfı mücadelesinden uzaklığını ve ciddiyet yoksunluğunu göstermesi açısından önemli bir veri olarak önümüzde duruyor.

Bir sendika konfederasyonu düşünün, örgütleyicisi olduğu mitingin çağrısını kendi üyesi olan işçilere dahi duyurmadan, gönül rahatlığıyla mitinge katılsın. Hatta katıldığı mitingin kürsüsünden konuşma yapan temsilcisi aracılığıyla hamasi nutuklar atsın. Ciddiyetsizliğin bu kadarına da pes dedirtecek bir tablo… Bu, aynı zamanda bugünün koşullarında kendi misyonunu yerine getirmeyen bir anlayışın yarattığı bir gerçeklik.

“Geçinemiyoruz” başlığı altında gündemi bütçe, asgari ücret ve hayat pahalılığı olan bir mitingin örgütleyicisi olan bir işçi sendikası bu durumdan en fazla etkilenen işçileri o mitinge taşımak için hiçbir çaba harcamıyor. Hatta üyesi işçilere haber dahi verme zahmetinde bulunmuyor. Sözde sınıfın “örgütlü” bölüğünü oluşturan sendikalı işçiler bizzat bağlı bulundukları konfederasyon tarafından mitinge çağrılmıyor. Dahası, sendika üyesi işçilerin bizzat örgütlenen mitingin özneleri olarak miting çalışmasını yürütmeleri ve daha fazla işçiyi o alana taşımaları gerekirken, kendilerinin çağrılmadığı bir tablo ile karşılaşmış oluyoruz.

DİSK açısından miting gününe yansıyan ciddiyetsizlik aslında mitingin örgütleyicisi olan beşliyi de kesen bir yerde duruyor. Miting açısından tek sorun DİSK’in kendi üyesi işçilere haber vermemesi de değil. Bu büyük bir ciddiyetsizlik olmakla birlikte, miting, ön süreci ile birlikte değerlendirildiğinde toplamda bir ciddiyetsizlik bütünü ortaya çıkıyor.

Herkesin kabul edeceği üzere bir eylem ya da etkinlik, var olan bir soruna karşı tepki göstermek ile birlikte saldırıyı geri püskürtmek, koşulların iyileşmesi için kazanım elde etmek için yapılır. Bunu yapabilmek için sadece kendi üyelerine, örgütlü güçlerine haber vermek de yeterli değildir. Başta işçi sınıfı olmak üzere, sorundan rahatsızlık duyan emekçi kitlelerin en geniş bölüğünü o eyleme katmak için bir ön sürecin işletilmesi gerekir. Eğer soruna ciddiyetle yaklaşıyorsanız örgütlediğiniz her eylemi ve etkinliği ciddiyetle ele alır, onun gereklerini yaparsınız. Yok bir ön süreç işletmeden miting duyurusunu 5 gün önceden yapıp, devrimci, ilerici kurum ve DKÖ’lere miting için toplantı çağrısını üç gün önceden yapıyorsanız, hatta kendi işçilerinize haber vermeye tenezzül dahi etmiyorsanız bu miting niye yapılmıştır? Yaptığınız mitingden bekletiniz nedir? Miting yapmak yerine çoğu durumda tercih ettiğiniz gibi kapalı salonlarda kimseye haber verme zahmetini dahi göstermeden yaptığınız gibi bir basın toplantısı da yapabilirdiniz.

Ya mitinge katılmak için alana gelmiş Şişli belediyesi direnişçi işçilerini polis noktasında “tanımıyoruz” diyerek alana almayıp geri çevirmek ne anlama geliyor? Mitinge katılmak için gelen işçilerin, sözde bu ülkenin en ileri sendika ve odalarının örgütleyicisi olduğu bir miting alanına bizzat tertip komitesi tarafından polisle iş birliği içinde alınmaması nasıl açıklanır?

DİSK dışında kalan miting örgütleyicisi kurumlar kendi üyelerini mitinge görece taşımış olsalar da bu, ön süreci ve miting anında ortaya çıkan ciddiyetsiz tabloda sorumlulukları olduğunu gerçeğini değiştirmiyor. “Geçinemiyoruz” mitingi baştan sona her yönüyle günü kurtarmanın, “biz yaptık oldu” demenin ötesinde bir anlam taşımıyor. Miting, katılımının zayıflığından cansız ve coşkusuz atmosferine kadar her yönüyle günü kurtarmaya dönük atılmış bir adımdı.

Siz yaptığınız eylemin güçlü ve kitlesel geçmesi açısından bir çaba ortaya koyarsınız, ancak buna rağmen nicel açıdan katılım zayıf olabilir. Bu noktada zaten kimsenin söyleyecek bir sözü de olmaz. Katılım azdır ama coşkusuyla, içeriğiyle güçlü bir eylem ortaya çıkar. Ancak Ankara’da yapılan “Geçinemiyoruz” mitingi, miting günü ve ön süreciyle birlikte düşünüldüğünde ortaya çıkan tablo mitingin hem nicelik hem de nitelik açısından neden zayıf geçtiğini ortaya koymaktadır. Mitingin ruhsuz ve cansız tablosu da tüm bunların üstüne eklenmektedir.

Bu açıdan İstanbul’da Ekim sonunda yapılan İşçi-Emekçi Mitingi, ön süreci ve miting günü tablosuyla, Ankara’daki “Geçinemiyoruz” mitingine tersinden bir örnektir. Miting öncesi direnişler ziyaret edilmiş, direnişçi işçilere miting çağrısı taşınmıştır. Miting örgütleyicisi kurumların yaptığı ön çalışma ile yapılacak eylem başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun gündemine sokulmaya çalışılmıştır. Miting günü nicel açıdan katılım zayıftır ama yağmurlu havaya rağmen coşkulu, canlı bir miting yapılmıştır.

Ankara’daki “Geçinemiyoruz” mitinginin ön sürecinde ortaya çıkan tablo sendikal bürokrasinin yabancısı olmadığımız bir tutumudur aslında. Kuruluş süreçleri ve onu takip eden; belli bir dönem tüm yasaklara, baskılara rağmen sokakta hak arayan, fiili-meşru eylem ve direnişlerle her türlü saldırıya göğüs gererek yolunu yürüyen sendika ve odaların, sarı sendika olarak suçladıkları ve gerçekte de öyle olan anlayışlarla benzer bir konuma düşmeleri aslında diyecek fazla bir laf bırakmamaktadır. Ancak bugün kendi dükkanları olarak gördükleri sendika ve odalarda keyiflerine göre davranıp her istediklerini yapabileceklerini sananların ne denli yanıldıklarını kendilerine göstermek, işçi sınıfı devrimcileri olarak boynumuzun borcudur. Bugün görmezden gelerek yok saydıkları, iradelerini hiçe sayarak dışladıkları işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sendikal bürokrasiyi koltuklarından edip sınıfa ihanetlerin hesabını soracağı günler er ya da geç gelecektir.

Bu ülkenin mücadele tarihi açısından birikim ve değer yaratmış kurumların kimsenin tekelinde olmadığı, ilk başta o koltuklara çöreklenmiş bürokratlar tarafından bilinmelidir. O değeri yaratan Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri, yaratılan değerlere ihanet ederek ayaklar altına alan bürokrat kasttan günü geldiğinde hesap soracaktır elbette.

Çöreklendikleri koltukları kaybetmemek adına her türlü tavizi veren, devletin icazetine sığınarak fiili-meşru mücadeleden uzak duranlar mücadeleyi değil teslimiyeti örgütler. Bunun karşısında bugün ihtiyaç olan, sınıfın tabanda birliğini sağlamak, söz, yetki ve kararın sendika bürokratlarında değil sendikaların asıl sahibi işçi ve emekçilerde olduğunu gösterecek bir işleyiş yaratabilmektir. Ancak böyle olduğu oranda günü kurtarmak için yapılan göstermelik eylem, etkinlik ve mitinglerin önüne geçilip, gerçek anlamda hak alıcı bir mücadele hattı örgütlenebilir.

H. Volkan

 

 

 

 

 

İzmir’de İşçi Emekçi Buluşması için çağrı

 

İzmir’de 12 Aralık’ta Bornova Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleştirilecek “İnsanca ve onurlu bir yaşam için işçi emekçi buluşması” çağrısı yapıldı. 

17 Kasım Çarşamba günü saat 17.00’de Karşıyaka İş Bankası önünde buluşma bir deklarasyon ile kamuoyuna duyruldu.

“Gerici iktidarının saldırılarına karşı gücümüzü birleştirelim”

Ajitasyon konuşmaları ve sloganlar ile başlayan eylemde bileşenler adına yapılan deklarasyon şu şekilde:

“Muazzam bir ekonomik çöküşün yaşandığı, açlık ve yoksulluğun zirve yaptığı, sosyal çelişkilerin derinleştiği bir süreçteyiz. Bedelin en ağırını ise emek gücünden başka satacak hiçbir şeyi olmayanlar ödüyor. Gerici-faşist iktidarın yalan makinası TÜİK’in Eylül ayına ait işgücü istatistiklerine göre bile “atıl işgücü” denilerek hesaptan düşülen gerçek işsiz sayısı 7 milyon 870 bine ulaştı. Keza enflasyon hız kesmeden tırmanıyor. TÜİK Ekim ayı itibariyle enflasyon oranını tüketici fiyatlarında yüzde 19,89 olarak açıklasa da Enflasyon Araştırma Grubu gerçek oranın yüzde 49,87 olduğunu saptıyor. Bu arada dolar kuru rekor üstüne rekor kırarak 10 TL’yi geçti. İşçi ve emekçiler maaşlarını maalesef dolarla alamadıkları içindir ki ücretleri, dolayısıyla alım gücü yerlerde sürünüyor. SGK verilerine göre bu ülkede kayıtlı çalışanların yarısının talim ettiği asgari ücret, 11 aylık dönemde 100 dolar eriyerek, 383 dolardan 283 dolara geriledi…

“Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani Açlık Sınırı 3 bin lirayı, gıdanın yanı sıra giyim, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık vb. için yapılması zorunlu toplam aylık harcama miktarı olan Yoksulluk Sınırı 10 bin lirayı aştığı koşullarda, resmi rakamlara göre dahi milyonlarca işçi 2.825 TL ile geçinmek zorunda bırakıldı.

“Bu yılki asgari ücret görüşmeleri ise Aralık ayında gerçekleşecek. Hükümet ve sermaye cephesi toplumsal hoşnutsuzluğun ve biriken öfkenin farkında olmalı ki hiç bir dönemde tanık olmadığımız bir biçimde asgari ücret üzerinden erkenden tartışmalara başlandı. Hükümet ve sermaye cephesi yüksek zamlar yapılacağına dair algı operasyonuna girişmiş durumdalar. Enflasyonun durumu ortadayken, temel tüketim maddeleri her gün zamlanıyorken, ücretlere yapılacak zammın işçilerin emekçilerin cebine girmeden pula döneceği açıktır.

“Bu düzen böyle gitmez”

“Pandemi dönemi bizlere bir kez daha gösterdi ki o masadan işçiler ve emekçiler lehine bir sonuç çıkmayacak. Pandemi koşullarını fırsata çeviren AKP iktidarı patronlara bu süreçte istediği her şeyi verdi. İşçiler, emekçiler ise yoksulluğa, sefalete ve açlığa terkedildi. Milyonlarca emekçi pandemi koşullarında çalışmak zorunda bırakılırken AKP iktidarı sermayedarların çıkarı için devletin tüm imkânlarını kullandı. Siyasi iktidarını korumak adına son olarak Irak-Suriye Tezkeresiyle dışarda savaş ve saldırganlığı artıran, emperyalist efendilerine hizmette sınır tanımayan AKP, tüm bu kanlı planlarının faturasını da emekçiye ödetiyor, bir yandan da ırkçılığı tırmandırarak halkları birbirine kırdırmayı sürdürüyor.

“Şunu iyi bilmeliyiz ki vergilerle, düşük ücretlerle krizin faturasını işçi ve emekçilere kesenler, KHK saldırısıyla kamu emekçilerini işsizlikle terbiye etmeye çalışanlar, mücadele eden emekçileri sürgünlerle yıldırmaya çalışanlar, eğitim ve barınma temel bir hak iken öğrenci gençliği sorunlarıyla baş başa bırakanlar ve bu saldırıları sadece konuşmakla yetinenler 2022 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirleyecekler.

“Bizler aşağıda imzası olan ilerici-devrimci, emek örgütleri olarak bu düzen böyle gitmez dedik! Milyonlarca işçinin yaşamını ilgilendiren asgari ücreti ne iktidarın ne de işçiden kopmuş sendika ağalarının kararına bırakmamak için, emekçilerin insanca ve onurlu bir yaşam talebini mücadele ile gerçek kılmak için yan yana geldik. Bu mücadeleyi büyütmek adına yaklaşık bir aydır İzmir’de bulunan ilerici-devrimci güçlere, sendikalara, emekten yana tüm kurumlarla görüştük, toplantılar örgütledik ve çağrılar yaptık. Çağrımızı bir kez daha yineliyoruz.

“Gelin, asgari ücret görüşmeleri başlarken bu oyunu bozalım.

“Gelin, sermayenin ve onun gerici iktidarının saldırılarına karşı gücümüzü birleştirelim.

“Gelin, emeğin ayaklar altına alındığı, bir avuç asalağın şatafat içinde yaşarken bizlerin sefalete sürüklendiği bu dönemde emeğin gücünü dosta düşmana gösterelim.

“Gelin, taleplerimizle alanlarda olalım, emeğimize ve geleceğimize hep birlikte sahip çıkalım.

“12 Aralık Pazar günü, saat 14.00’da Bornova Meydanında düzenleyeceğimiz İnsanca ve Onurlu bir yaşam için  ‘İşçi Emekçi Buluşmasına’ tüm işçi ve emekçileri, ilerici-devrimci kurumları, emekten yana tüm kurum ve kuruluşları, sendikaları ve kitle örgütlerini davet ediyoruz”

Deklarasyon açıklamasında talepler şu şekilde sıralandı:

“Asgari değil insanca bir yaşam istiyoruz,

Sendikalaşmak haktır engellenemez,

Kod 29 kaldırılsın,

Sınırsız söz, basın ve toplantı özgürlüğü,

Sendikalaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılsın.”

Eylemi örgütleyen kurumlar:

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Birleşik İşçi Kurultayı, Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası, Ekmek ve Onur, Dostluk ve Dayanışma Derneği, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Ege İşçi Birliği, Kaldıraç, Köz, Partizan, Sosyalist Kadın Hareketi, Toplumsal Özgürlük Partisi

Kızıl Bayrak / İzmir