İçindekiler:

2 Nisan 2021
Sayı: KB 2021/Özel-13

1 Mayıs yaklaşırken…
Zorbalığa inat direniş!
Çıkışsızlık içinde AKP kongresi
Emekçilerin soracak hesabı var!
Kaz Dağları aynasında doğa talanı
Dolar yükseliyor, yoksulluk katmerleşiyor
Direniş günden güne büyüyor!
“Bundan sonrası hepimizde!”
Hyundai’de yaşananlara dair…
İşçiler hakları için direniyor
Tarihsel TKP’nin Kadrocu inkârı / 1 - H. Fırat
Kadınların sesini kısamayacaklar!
Zirvelerden Saray’ın payına düşen
ABD ile Çin arasında gerilim artıyor
5 Nisan Kararları’nın yıldönümü…
73 yıldır ışığı hiç sönmeyen yazar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

5 Nisan Kararları’nın yıldönümü…

 

Sermaye düzeninde sınıfın kazanılmış haklarının daha yoğun gasp edildiği, sermaye programlarının hayata geçirildiği olağanüstü dönemler yaşanır. Örneğin 12 Eylül askeri faşist darbe dönemi böyledir. Faşist darbe aynı zamanda 24 Ocak Kararlarını uygulamak için yapılmıştır. Keza ‘90’lı yıllarda kirli savaşın, baskı ve devlet terörünün arttırılması 5 Nisan Kararlarının hayata geçirilmesini kolaylaştırmıştır.

24 Ocak’ı bile gölgede bırakan 5 Nisan Kararları

“5 Nisan Kararları” ‘90’lı yıllarda Türkiye ekonomisini pençesine alan krizin faturasını işçi sınıfı ve emekçilerin omuzlarına yükleme saldırısının programıdır. 1994’te Türkiye kapitalizminin “Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadığı dönem” olarak tanımlanan bir süreç yaşandı. Ekonomik alanda yaşanan deprem hızla sürdü. Döviz kurlarında önlenemeyen yükseliş Türkiye ekonomisini derinden sarstı ve ardından devalüasyon yaşandı. Türk Lirası’nın pula dönüştüğü dönem, seçim öncesi bir sürece denk geldi. Sermaye düzeni bu krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için kapsamlı bir saldırı hazırlığına girişti.

Çok yönlü ve çok boyutlu olan krizin tekrar su yüzüne çıkardığı sorunlar Türkiye kapitalizminin yapısal sorunlarıydı. Sorunlar ağırlaştıkça işçi ve emekçilerde öfke biriktirdi. 12 Eylül darbesiyle hayata geçirilen 24 Ocak Kararlarının etkileri henüz geçmemişken, işçi ve emekçiler ’94’te yeni bir saldırı dalgası ile yüz yüze kaldılar. Hakların gasp edilmesi, ücret artışlarının enflasyona bağlanması, ikramiyelerin sınırlandırılması, kıdem tazminatının gasp edilmesine yönelik hazırlık vb. gibi saldırılar bu dalganın en önemli bileşikleriydi. Sermaye düzeninin krize çözüm bulma arayışı bir dizi paket ve saldırı eşliğinde sürmekteydi.

5 Nisan Kararları’nın ardından “istikrar paketi” ile emekçilerin sırtına yüklenmeye çalışılan kriz bankalara yansıdı. Batan bankaların yanı sıra devlet ile sermaye kesimleri arasındaki kirli ilişkiler açığa çıktı. Rüşvet, dolandırıcılık, yolsuzluk, yıkılan banka sistemleri ile birlikte mali sistem çöküşe girdi. Sermaye Kamu İktisadi Teşekkülleri zarar ediyor yalanına sarıldı ve batan bankalar için kurtarma planları devreye sokuldu. Tekelci burjuvazi hep bir ağızdan emekçilere “fedakarlık” çağrılarında bulunurken, kendisi zenginleşmeye devam etti.

1994 5 Nisan Kararları ve açıklanan “istikrar paketi” üzerinden krizin yıkıcı etkileri işçi ve emekçiler cephesinde daha derinden hissedildi. Alım gücünde yaşanan düşüş, enflasyon, tensikatların hızlanması, KİT’lerin kapatılması ve iyice tırmanışa geçen özelleştirme saldırısı, artan kitlesel işsizlik, küçük işletmelerde iflas, büyük işletmelerde üretim kısmaları, işsiz bırakılan binler, açlık ve sefaletin yaygınlaşması vb. gelişmeler yaşananların özetiydi. Sermaye düzeni krizi hafifletmek ve devrimci siyasal sonuçlara yol açmaması için saldırılarını arttırmak yoluna gitti.

“Sermaye için bugün asıl önem taşıyan sorun, iktisadi tedbirleri olanaklı kılacak bir siyasal ortamdır. 119. madde de ekonomik gerekçelere dayalı bir siyasal tedbirler demetini ifade etmektedir. Bu bir ‘sivil sıkıyönetim’dir. Ekonominin durumu gerekçe gösterilerek, zaten son derece sınırlı ve güdük olan hakların da askıya alınmasıdır. Buna rağmen girişilecek hak arayışlarına yönelik her türlü resmi baskı ve teröre yasal bir kılıfın giydirilmesidir. Özetle askeri darbe ile aynı işlevi görecek bir ‘sivil darbe’dir sözkonusu olan. Olayların bugünkü safhasında düşünülen ve somut olarak hazırlanan ‘çözüm’ budur.” (Beklenen yaz ve bekleyen görevler, EKİM, Sayı: 97, 15 Mayıs 1994)

24 Ocak- 5 Nisan Kararlarını gölgede bırakan AKP’nin saldırı paketleri

Yaşananlar, kapitalizmin uluslararası düzeyde süren krizinin yoğunlaşmış halinin Türkiye’ye özgü yansımalarıydı. Ki yaklaşık son 40 yıldır işçi haklarının gasp edilmesi, sosyal haklara dönük saldırganlık, sendikasızlaştırma, özelleştirme sermayenin uluslararası düzeyde bir eğilimdir. Kapitalist dünya ekonomisindeki krizin bir sonucu olarak sürekli gündemdedir. 

Sermaye düzeni sınıflar mücadelesinin seyrine bağlı olarak heybesinde tuttuğu paketler ile saldırı programlarını devreye sokuyor. 24 Ocak Kararları ile birlikte esnek üretimin, kuralsız sömürünün yaygınlaştırılması temel hedeflerden biri oldu. Yapısal krizin yol açtığı sorunlarla birlikte yeni saldırı dalgası baş gösterdi. Kuralsız ve vahşi sömürünün yasal kılıflara büründürülmesi yönlü çabalar arttı. 5 Nisan Kararları ise özelleştirme saldırısının yaşandığı yıla denk geldi ve o süreçte belediye işçilerinin direnişleri, 98 ve 99’da SEKA ve Zonguldak’ta işçi eylemlilikleri vb.nin yanı sıra sayısız mevzi direniş yaşandı.

5 Nisan Kararlarının üzerinden 27 yıl geçti. 24 Ocak Kararları’nın ve 5 Nisan Kararları’nın benzeri yeni bir saldırı programı devrede. Zira sermaye düzeninin krizi derinleşerek devam etmektedir. Saray rejimi çıkmaz içerisinde debeleniyor. Pandeminin derinleştirdiği krizin faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yıkmak için paketler, ekonomi programları, sermayeye teşvikler açıklıyor. Para politikalarının istikrarsızlığı, Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alması, sermayeye güven ve istikrar vaatlerinin sürekli yinelemesi, “yastık altındaki” dövizleri bozdurma çağrıları vb. olgular AKP iktidarının son dönem daha fazla sıkıştığının göstergeleri olarak önümüzde duruyor.

Krizler, kapitalizmin kendi doğasından kaynaklanan çelişkileri ve kötülükleri çıplak bir görünüme kavuşturur. Açlık, sefalet ve yoksullaşmanın yaygınlaşması, işsizlikte artış, siyasal planda baskı ve zulmün yoğunlaşması, intiharların çoğalması, yozlaşma, çürüme ve kokuşmanın genelleşmesi kriz dönemlerinin öne çıkan sonuçlarıdır. Böylesi dönemler aynı zamanda toplumsal mücadele dinamiklerinde büyük öfke birikimine ve çıkış arayışlarına yol açar. O yüzdendir ki bugün sermaye düzeninin dümenini tutan dinci faşist iktidarın “sosyal patlama” korkusu sürekli büyümektedir. Bu korkunun şiddetlendirdiği saldırıları geri püskürtebilmenin yolu direnmekten ve iktidarın korkusunu gerçeğe dönüştürmekten geçiyor.

G. Umut