İçindekiler:

5 Mart 2021
Sayı: KB 2021/Özel-09

8 Mart’ın çağrısı...
8 Mart’ta taleplerimizi haykıralım!
8 Mart’ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
Burjuva toplumunda kadın hakları - H. Fırat
Emekçi kadınlar 8 Mart’ta mücadeleye!
Naciye Yoldaş’ın konuşması...
Kemalizme sol’dan taze kan kampanyası... İP’in ipliği - H. Fırat
Sarayın “el kaldır-el indir” meclisi!
Kazanmak için fiili meşru mücadele!
AKP’nin yeni sloganı: “İtibarda önlem olmaz”
DLB: Lise meclislerinde örgütlenelim!
Aşıda öncelik eğitimin tüm bileşenlerine!
AKP iktidarı yağmada sınır tanımıyor
Karabağ savaşından askeri muhtıraya
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Eğitim ve sağlık hakkının gaspına karşı...

Lise meclislerinde örgütlenelim!

 

Pandemi süreci boyunca eğitim hakkı görülmedik düzeyde gasp edildi ve bu halen de sürüyor. Halihazırda azımsanmayacak sayıda işçi ve emekçi çocuğu eğitime erişememekte, geleceklerine dair hayal bile kuramamaktadırlar. Sınıfsal ve bölgesel eşitsizlikler sürekli derinleşmektedir. MEB’e bağlı ilk ve orta öğretim öğrencileri elemeci-rekabetçi eğitim sisteminde uğradıkları haksızlık nedeniyle, üniversite okuma konusundaki umutlarını çok daha fazla yitirmiş durumdadırlar. Milyonlarca öğrenci EBA’nın niteliksiz eğitimine dahi ulaşamıyorken, keza canlı sınıf bağlantılarında sorunlar yaşıyorken, liselerde yüz yüze sınav dayatması sorunları daha da büyütmektedir. 

Günlerdir Twitter’da çok sayıda tweet atarak sınavların iptal edilmesini talep eden öğrenciler seslerini duyurmak amaçlı çeşitli yöntemler kullanıyorlar. Sermaye devletinin Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı ise, öğrencilerin yükünün daha fazla artmaması gerekçesi ile sınavları yapma kararını tekrarlamak olmuştur. Salgın hastalık için yeterli önlem alındığını iddia etmiş, öğrencilerin derslere odaklanması üzerine de öğütler vermiştir. Yaşlısıyla, hastasıyla kalabalık evlerde yaşayan emekçiler salgın riski ile karşı karşıyadır. Öğrencilerin bu haklı kaygısı, pandemi boyunca ciddi önlem almaktan uzak politikalara sahip sermaye devletinin umurunda değildir. Artık bir seneyi geride bıraktığımız bugünlerde okullara yönelik gerekli hazırlıkların tamamlanmamış olduğu, öğretmen ve öğrencilerin aşı programı, düzenli test ihtiyaçlarının karşılanacağına dair herhangi bir planlama olmadığı da ortadır. Zaten sadece toplumun belirli bir kesimine yönelik alınacak önlemler Pandeminin yayılmasına engel olmaz. Toplumun tamamı ve her ortam hesap edilerek, sürecin en başından beri bilim insanlarının işaret ettiği şekilde gerçek önlemlerin alınması zorunludur. 

Öğrencilerin, velilerin, öğretmenlerin ve okul çalışanlarının da söz-yetki-karar mekanizmalarında yer almaları gereklidir. Yalnızca sosyal medyada dile getirilen tepkiler ile öğrencilerin hem eğitim hem de sağlık hakkı üzerine söz söylemeleri yeterli değildir. Tersi olsaydı, milyonlarca tweetin daha fazla karşılığı olurdu. Nasıl ki Boğaziçi üniversitesi öğrencileri süreci eylem ve etkinlikler ile yürütüyorlarsa, aynı şekilde liselilerin de artık bu gidişata, hak gasplarına dur demeleri, kendi gelecekleri için, sağlık hakkı için harekete geçmeleri gereklidir. Mesele sadece yüz yüze yapılacak sınavların iptal edilme talebinden ibaret değil, daha da ağırlaşmış bir tablo ile eğitim sisteminin kendisidir. Köklü bir dönüşüm olmadan kronikleşmiş bu sorunlar çözümünü bulamayacak, kapitalizm aşılmadan da işçi ve emekçi çocuklarının umutsuzluğu ortadan kalkmayacaktır. Ancak bugünden acil taleplerin hayata geçebilmesi için örgütlü mücadele etmekten başka bir yol yoktur. 

Gençlerin 2023’te verecekleri oyları hesap edenler, mevcut sorunlar yumağında gündemi değiştirme çabasında olanlar, Ay’a gitme planlarını açıklamakta, fakat dünyada gençlere eşit, nitelikli ve ulaşılabilir eğitim hakkı sunamamaktadırlar. Uzaya yönelik ilgi ve merakın özellikle liselilerde gittikçe yaygınlaştığı bilinmektedir. Eğitim sisteminde gelinen noktada yaşanan tıkanıklık ise bu hedeflerin hayata geçebilmesi konusunda ne gerekli bilgi ve donanım ne de fırsat eşitliği sağlamaktadır. Gençlerin imkân buldukları anda yurtdışına çıkma oranları artmıştır. 15-24 yaş aralığı mutluluk araştırmaları iç karartıcı sonuçlar sunmaktadır. Böylesi bir atmosferde uzaya yönelik ilginin kaybolmaması, eğitim ve sağlık hakkının savunulması ve gelecek için mücadele etmek tek çıkar yoldur. 

Sermaye iktidarının dağıttığı sınırlı sayıdaki tabletler, hemen biten internet paketleri, EBA destek noktaları ya da köy okullarının açılması gibi uygulamalar yeterli değildir. Belediyelerin, çeşitli vakıfların örgütledikleri dayanışmalar da… Eğitim emekçilerinin sundukları raporlar da dikkate alınarak, gerçek önlemlerin alınması ve ciddi hazırlıkların yapılması, bütçe planlaması şarttır. Toplumun tamamını ilgilendiren eğitim ve sağlık sorunu egemen anlayış ile daha da büyümektedir. Ancak topyekün mücadele sonucu kazanımlar elde edilebilir, insanca yaşam koşulları inşa edilebilir. O halde lise meclisleri oluşturalım, yan yana gelelim ve geleceğimize sahip çıkalım. 

Devrimci Liseliler Birliği

 

 

 

 

 

Eğitimde yaşanan kaos ve sermayedarların ikiyüzlülüğü

 

Geçtiğimiz hafta, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, her sene verilen Vehbi Koç Ödülü’nün bu seneki töreninde yaptığı konuşmada, pandemi döneminde eğitimde artan fırsat eşitsizliği üzerinde durdu. Timsah gözyaşları dökerek şunları ifade etti: “Millî Eğitim Bakanlığımızın web sitesinde yayımladığı ‘Sayılarla Uzaktan Eğitim’ istatistiklerine baktığımızda, yaklaşık 2,5 milyon öğrencinin Eğitim Bilişim Ağı’na erişemediğini görüyoruz. Devletimizin sahadaki durumu yakından izliyor olması, eminim alınan önlemlere de ışık tutuyordur. Her hâlükârda öğrencilerimizin yüzde 15, yüzde 16’sının sistemin dışında kalması vahim bir tabloya işaret ediyor. Korkarım, bu durum bilhassa sosyoekonomik bakımdan geri kalmış yörelerimizdeki evlatlarımızı daha da olumsuz etkiliyor. Özetle, salgınla birlikte süregelen sorun daha da büyümüş, eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşmiş görünüyor. Bizim en büyük sorumluluğumuz çocuklarımızı hızla değişen dünyaya, bugünden çok farklı bir geleceğe hazırlamaktır.”

Eğitimde yaşanan ve pandemiyle birlikte daha da artan sorunlar, gelinen yerde büyük bir kaosa dönüştü. Öyle ki, her geçen gün sosyal medyada eğitimde yaşanan sorunlara dair bir hastag eylemi yapılıyor. MEB’in açıkladığı 2,5 milyon ama gerçekte 10 milyona yakın öğrenci, teknik ekipman eksikliğinden dolayı uzaktan eğitime erişemiyor. Toplumda biriken öfke, gelinen yerde sermayedarları da rahatsız etmeye başladı. Kapitalistler, sorunun kaynağı kendi düzenleri değilmiş gibi, bir de yaptıkları açıklamalarda fırsat eşitsizliğinin geldiği noktayı timsah gözyaşları eşliğinde ifade edebiliyorlar!

Türkiye’nin bir avuç zengin asalaklarından biri olan Ömer M. Koç da yaptığı konuşmayla, eğitimde yaşanan kaosun sorumlularından biri değilmiş gibi davranıyor. Oysa bugün sağlık alanında yaşanan sorunların, eğitimde yaşanan sorunların, işsizliğin, açlığın bu kadar artmasının gerisinde sermaye düzeni yer alıyor. Kurulu düzen ise Ömer M. Koç ve mensubu olduğu sınıfın çıkarları doğrultusunda işliyor.

Nitekim bu düzende, pandeminin başından bu yana salgına karşı gerekli hiçbir önlem alınmadı. Uzaktan verilmeye başlanan eğitime, teknik ekipman eksikliği nedeniyle milyonlarca öğrenci erişemezken, sermaye devleti bu ihtiyaçları hala da karşılamadı. Sermayedarların kârları pandemiden dolayı azalmasın diye, devlet tarafından teşvik üzerine teşvik paketleri açıklanırken, işçi ve emekçiler işyerlerinde, fabrikalarda ölümle burun buruna çalıştırıldılar. Daha uzun saatler çalıştırılan emekçilerin maaşlarında herhangi bir artış yapılmazken, hayat pahalılığı ve zamlar gün geçtikçe arttı.

Geçim sorunuyla boğuşan milyonlarca işçi ve emekçi için eğitim sorunu da böylelikle ikinci planda kaldı. Bu vahim tablonun bir numaralı sorumluları hala da “Bizim en büyük sorumluluğumuz çocuklarımızı hızla değişen dünyaya, bugünden çok farklı bir geleceğe hazırlamaktır” gibi ikiyüzlüce ifadeler kullanabiliyorlar. Fakat sorunun kaynağı olanlar, çözümün bir parçası olamazlar. Çünkü kurdukları düzen, yapısı gereği döne döne sorunlar üretmektedir.

Bugün milyonlarca işçinin, emekçinin ve çocuklarının sağlık ve eğitim hakkı, sermayedarların kârları uğruna gasp ediliyor. Birbiriyle taban tabana zıt çıkarları olan iki sınıfın bulunduğu düzende, birinin kazancı, diğerinin kaybetmesiyle gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla Ömer M. Koç’un yaptığı konuşmanın hiçbir samimi yanı yoktur.

Diğer yandan söz konusu konuşma, somut olguları dile getirmesi itibariyle gelinen yerde sermayedarların hoşnutsuzluğunu gözler önüne seriyor. Çünkü toplumda oluşabilecek herhangi bir hareketliliğin, onların düzenini tehdit etmesinden korkuyorlar. Her eylemi Haziran Direnişi ile karşılaştırmaları da bu korkularındandır. Toplumda her geçen gün artarak biriken öfke, elbet bir gün onların korkularını gerçeğe dönüştürecektir.