İçindekiler:

19 Şubat 2021
Sayı: KB 2021/Özel-08

Garê hezimeti ve toplumsal muhalefet
“Gare operasyonu” ve yeni saldırı dalgası
Boğaziçi direnişi 7. haftasındaydı
“Yeni Anayasa” kim için, hangi ihtiyacın ürünü?
S-400 sorununda iktidarın çaresizliği
Eğitimde ikinci yarıyıl da kaosla başladı
Kod-29: Sermayenin yeni silahı
Soma’da katiller aklandı…
“Hiçbir işçi köle değildir!”
“Türkiye’de günde 3 işçi eylemi”
Tarihsel TKP: Saklanan tarih - H. Fırat
Birlik ve program sorunu - F. Engels
Emperyalist çelişkiler derinleşiyor
Bayram Karaçam’ı kaybettik
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
Salgında kadın olmak!
Kadın Üniversiteleri...
Ankara’da üniversiteliler kaçırıldı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kadın Üniversiteleri:

Düzene uygun kadınlar yetiştirme merkezi

 

2021 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda Türkiye’de Kadın Üniversitesi’nin açılacağı bilgisi yer aldı. Kadın Üniversiteleri 2019 yılında gündeme gelmişti. O yılın Haziran ayında Osaka kentinde gerçekleşen G20 Zirvesi için Japonya’ya giden Recep Tayyip Erdoğan, Mukogawa Kadın Üniversitesi’ni gezmiş, kendisine ‘fahri doktora’ unvanı verilmişti. Türkiye’ye dönüşünün ardından bu üniversitelerden övgü ile söz eden  T. Erdoğan, Türkiye’de de açılması yönünde girişimlerde bulunacağını söylemişti. Şimdi ise, Kadın Üniversitesi’nin bu yıl açılacağı söyleniyor.

Covid-19 süreciyle eğitim sisteminde yaşanan çürümenin derinleştiği, eğitimde fırsat eşitsizliğinin had safhaya ulaştığı bir süreçten geçerken, milyonlarca öğrenci “niteliksiz eğitim” bile alamıyor. Emekçi ailelerin çocuklarından oluşan milyonlarca öğrenci eğitime erişemezken, sözde eğitime dair öncelikli cumhurbaşkanlığı kararı, Kadın Üniversitesi açmak oluyor!

Kadın Üniversiteleri nedir?

Öncelikle, Kadın Üniversiteleri nedir? Ne eğitimi verilir? Ne amaçla açılmıştır? Buna bakalım.

Japonya’da yarım asırdır Kadın Üniversiteleri’nin var olduğunu biliyoruz. Kadın-erkek eşitliği konusunda en geri ülkelerden biri kabul edilen Japonya’da, Kadın Üniversiteleri’nin amacı toplumsal cinsiyet rollerinde kadına biçilen eş ve annelik gibi vasıflara dair eğitim vermektir. Tıpkı Türkiye’de kız meslek liselerinde çocuk gelişimi, tekstil, yiyecek-içecek hizmetleri alanı gibi “kadınlara yakıştırılan” bölümlerin yer alması gibi...

Japonya, tarihsel olarak uzun yıllar feodal yapının egemenlik sürdüğü topraklardır. 1860’lı yıllara dek Samuray geleneğinin hüküm sürdüğü bu ülkede kadına dair anlayış, kadının yerinin eş, ev ve çocuklarının yanı olmasıdır. Bu yıllarda kadının toplumdaki yeri ve hakları sıfıra yakındır. Zamanın Japon İmparatoriçesinin himayesinde ilk defa 1871’de Amerika’ya okumaya giden bir grup kız öğrencinin misyonu bile, aydınlanmaktan ziyade, annelik görevini öne çıkararak “geri döndüklerinde Japonya’yı yönetecek erkeklerin yetişmesine yardımcı olmak” şeklinde belirlenmişti.*

Günümüzde 80 Kadın Üniversitesi ile Japonya’daki kadına yönelik bu gerici anlayış halen sürdürülüyor. T. Erdoğan’ın ziyaret ettiği Mukogawa Kadın Üniversitesi’nde ise hemşirelik, gündelik yaşamda estetik, dünya sağlığının geliştirilmesi, Türkiye kültürel araştırmaları gibi konularda eğitim veriliyor. Japonya’da Kadın Üniversiteleri’nin işlevini ise bu üniversite biçiminin ilk kurucularından olan Umeko Tsuda’nın sözleri ile özetleyebiliriz: “zarif, her istenileni yapan ve kibar kadınlar” yetiştirmek.

Kadın Üniversiteleri kadın sorununun parçasıdır

Türkiye’de de Kadın Üniversiteleri tartışmasını genel olarak kadın sorunundan bağımsız ele alamayız. AKP-MHP rejiminin kadınlara dair bakış açısını anlamak için T. Erdoğan’ın bazı sözlerini hatırlatmak yeterli olacak: “Kadın ile erkek eşit olamaz, fıtrata aykırı!”, “Kız mıdır, kadın mıdır bilemem.” “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.” İktidarın eteklerinde yer alan bazı zevatların “Evdeki işler yetmiyor mu?”, “Kadının fıtratında kölelik var!”, “Kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar!” gibi ucube söylemlerinin sık tekrarlandığı hatırlanacaktır. Son olarak T. Erdoğan ‘uzayın fethi’ konusunda vaaz verirken, “Hatta belki bayanlardan bile uzaya gitmek isteyenler vardır” diyerek kadını nasıl bir konumda gördüklerini bir kez daha itiraf etti.

Kadını ikinci cins sayan sermaye devleti son yıllarda karma eğitimi ortadan kaldırmaya yönelik zemin hazırlıyor. Yıllardır pıtrak gibi çoğalan imam hatipler ile dinci-gerici ve toplumu ayrıştıran adımlar pervasızca atılıyor. Oysa karma eğitim bir tercih değil, zorunluluktur. Bireylerin sosyal olarak gelişimlerini zedelememek, toplumsal yaşamdaki ayrımcılığı kaldırmak için en temel uygulamalardan biri kadın ve erkeklerin ortak alanlarda hayatı öğrenmeleri, yani karma eğitim modelidir.

Oysa tüm bu gerçekliklere gözünü-kulağını kapatan dinci-faşist iktidar, cinsiyet ayrımı üzerinden bir üniversite kurmak istiyor. Peki, kadınların yaşadıkları bu denli sorun varken ya da eğitimde yaşanan bu kadar sorun yerli yerinde duruyorken asıl ihtiyaç kadın üniversiteleri midir? Düzenin bekası açısından, kendilerine uygun insan modeli yaratmaları açısından evet, onların en acil ihtiyacı bu olabilir. Ama bu tartışma toplumun çıkarlarına aykırıdır. Tartışmayı toplumun gündemine taşıyanlar Ortaçağ artığı zihniyeti temsil eden bir avuç asalaktan ibarettir.

Gericiliğe geçit yok!

Dinci-faşist AKP-MHP koalisyonu kadınlar üzerinde tahakküm kurmak istediği gibi on yıllardır üniversiteleri de teslim alma histerisi içindedir. Bunun son örneğini, kayyım rektörlere karşı başlatılan ve toplumda geniş yankı bulan öğrenci gençliğin eylemlerinden de biliyoruz. Nasıl ki tepeden atama rektörlere karşı, yani sermaye devletinin üniversitelere ve gençliğe dönük teslim alma politikalarına karşı bir direniş başlamışsa, hayalini kurdukları Kadın Üniversiteleri’ni de hayata geçirmelerine izin vermeyeceğiz.

“En gelişmiş” diye nitelendirilen kapitalist ülkelerde dahi kadınlar halen onlarca sorunla boğuşmakta. Polonya’da kürtaj yasasına karşı, Brezilya’da faşist Bolsonaro hükümetine karşı kadınlar sokaklara dökülüyor, hakları ve gelecekleri için mücadeleyi yükseltiyor. Meksika’da yaşanan bir kadın cinayetinin ardından mahkeme salonunu yakan kadınlar militan eylemlilikler gerçekleştiriyor. Dinci-ırkçılığın iktidar tarafından palazlandırıldığı ülkemizde ise kadınlar, “taciz, tecavüz, şiddet, cinayet” sarmalına alınıyor. Kapitalist sistem kadın sorununu döne döne yeniden üretiyor. Kadın Üniversiteleri kurma pervasızlığı bunun göstergelerinden biridir.

Egemen sınıflar ve onların devletleri her zaman kadınları kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmek istemiştir. Çoğu zaman kadınlar ev işlerinin en ağır yükünü sırtında taşımış, kimi zaman toplumsal yaşamdan çekilmiş, sömürü çarklarında boğulmuş, kimi zamanlar ise tamamen yok sayılmışlardır. Ancak asılardır devam eden bu acımasız saldırılara rağmen kadınları istedikleri gibi teslim alamadıklarını da tarihten görüyor, öğreniyoruz. 25 Kasım’ları, 8 Mart’ları yaratanlar da, Paris Komünü barikatlarında, Sovyet Rusya’nın kuruluşunda, faşizme karşı direnişlerde ön saflarda yer alan kadınlar “Vardık, varız, var olacağız!” diyerek mücadeleyi yükselttiler, yükseltmeye de devam ediyorlar.

Düzenin “itaatkar kadınlar yaratma” projesinin bir parçası olarak açılacağı söylenen Kadın Üniversitelerine geçit yok!

*BBC-Ilgın Yorulmaz

İstanbul’dan bir DGB’li