İçindekiler:

22 Ocak 2021
Sayı: KB 2021/Özel-04

Aslolan sınıf mücadelesinin gündemleridir!
Sermaye düzeni, terör ve emperyalizme kölelik
Kriz, çeteleşme, şiddet ve çürüme sarmalı
Türkiye’de hak ihlalleri artıyor
41. yılında 24 Ocak Kararları
Ücretsiz izin saldırısı kaldırılsın!
MİB: 2021’i mücadele yılına çevirelim!
Kazanmak için yasalar ve yasaklar aşılmalıdır
Sinbo direnişimiz ve gösterdikleri
Tarihsel TKP: Bilinmeyen tarih - H. Fırat
Otorite üzerine - Friedrich Engels
LSG işçileri olarak seni hiç unutmayacağız…
Emperyalist güç dengeleri ve yeni ittifaklar
ABD ve İsrail’in İran’a yönelik provokasyonları
Sınıf hareketinin dünü, bugünü ve yarını üzerine
Türkiye’de Kürt genci olmak
2021i geleceğimiz için kavga yılına çevirelim!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

LSG işçileri olarak
seni hiç unutmayacağız…

 

Tüm insanlığı etkisi altına alan koronavirüs salgınıyla yaşadığımız bir yılın nihayet sonuna gelmiştik. Her anlamıyla farklı bir yıl yaşamıştık. Her yeni güne, “Dünyada neler oluyor, virüs bugün ne kadar can aldı” düşüncesiyle başlar olduk. Dünyada olup bitenleri izlerken, kapitalizmin ne denli vahşi olabileceğini iliklerimize kadar bir kez daha hissettik. Hele bir de işçi-emekçiysen bu vahşetin olumsuz etkilerine en çok sen maruz bırakılıyorsun. Bir işçi ve emekçi olarak çalışmak zorunda bırakılıp, ölüme gönderilen yine sen oluyorsun ne yazık ki.

Her gün olduğu gibi 24 Aralık sabahı da erkenden uyanmıştım. Elim alışkanlıkla telefona gitti hemen. Gözüme ilişen mesajla irkildim ve tekrardan okudum mesajı. Gelen mesaj sevgili Veysel yoldaşı kaybettiğimizi haber veriyordu. Hayır diye sessiz bir çığlık yankılandı yüreğimde. Olamaz, olmasın ve olmamalı… Sevgili Veysel yoldaşla olan bir yıllık paylaşımlarımız bir film şeridi gibi gözümde canlandı. Olan olmuştu ve virüsten ölen işçiler hanesine Veysel yoldaşın adı da yazılmıştı. Oysa biz yoldaşları olarak biliyoruz ki bu salgın döneminde çalışmak zorunda bırakılan sevgili Veysel’in ölümüne sebebiyet veren bu vahşi kapitalizmdir. Yaklaşık 30 yıl Alman Demiryolları’nda işçi olarak çalışmış olan Veysel yoldaş aynı zamanda iyi bir devrimciydi.

Ben Veysel yoldaşın koronavirüs belirtileriyle hastalandığını diğer bir yoldaştan duymuştum. Aradım kendisini ve evet dedi, belirtiler koronayı işaret ediyordu. Bu salgın döneminde büyük bir hassasiyet ve sorumluluk gösterirken nasıl koronaya yakalandığını sordum Veysel yoldaşa. “Yoldaşım ben son derece dikkat ediyorum, fakat işyerinde herhangi bir önlem yok. Hasta olan işçiler çalışıyor. Molalarda gerekli önlemler alınmıyor” demişti. Bu sözleri hala kulaklarımda çınlıyor. Yaşamını bugüne kadar devrimci bir işçi olarak sürdüren Veysel yoldaşın bu şekilde aramızdan ayrılmasının müsebbibi olan bu çarpık düzene karşı bir işçi olarak öfkem daha da büyümüş durumda. Çürümüş bu düzen, biz işçilerin hayatını hiçe sayıyor. Büyüyen bu öfkemizi mücadele alanlarına taşımayı, gelecek kavgasının gücüne dönüştürmeyi insani bir görev saymalıyız diyorum kendime.

Veysel yoldaş devrimci bir işçi olmanın tüm özellik ve güzelliklerini yaşayan, aynı zamanda yaşatan biriydi. LSG işçileri olarak yaptığımız eylem, etkinlik ve toplantılarımızda BİR-KAR adına sevgili Veysel ve yoldaşları her daim bizlerin yanındaydı. Tüm eylem ve etkinliklerimize eşiyle birlikte gelmesi de ayrı bir güzellikti ve bu da Veysel yoldaşın devrimci kimliğinden kaynaklıydı. Salgın nedeniyle kısa çalışma döneminde olan biz LSG işçileri, bu dönemi değerlendirmek adına düzenli bir şekilde öncü arkadaşlarla etkinlik ve toplantılar düzenlemiştik. Pandemi nedeniyle son etkinlikleri piknik alanlarında gerçekleştirdik. Kızıl Bayrak aracılığıyla tüm emekçilerle paylaştığımız bu etkinliklerimizin hepsinde de Veysel yoldaş yanımızdaydı.

Son bir yılda Veysel yoldaşı daha yakından tanıma fırsatım oldu. Yozlaşmanın alıp yürüdüğü bir zaman diliminde, kendine özgü sadeliğiyle, temiz ve dürüst, aynı zamanda devrimci bir işçi olarak yaşamını sürdüren Veysel yoldaşı tanımak ve bilmek biz LSG işçileri için bir ayrıcalıktır. Tüm bunların yanı sıra Veysel yoldaş ve eşiyle, geçtiğimiz yaz Friedrich Engels anmasına giderek, birlikte uzun bir yolculuk yapma şansım olmuştu. Yolculuk boyunca pandemiyi, fabrikalardaki işçilerin durumunu ve kapitalizmin vahşetini değerlendiren Veysel yoldaş, işyerlerinde örgütlü olmanın önemine de vurgu yaparak, anlamlı bir sohbet yapmıştı.

Veysel yoldaş bir de sanata olan ilgisiyle hayatımıza dokunmuştu. Şiire olan tutkusu, söylediği türküler ve düzenlediği Nazım Hikmet’i anma etkinlikleriyle de bizlere güzel ve anlamlı zamanlar yaşattı. Okuduğu şiir ve türküler de devrimci kişiliğine yakışır türdendi. Aynı zamanda devrimci bir babaydı ve çocukları böylesi bir babanın devrimci kişiliğine yakışır şiirler okuyarak uğurladılar son yolculuğuna onu.

Böyle olmadı sevgili yoldaşım. Hele bu şekilde aramızdan ayrılman hiç olmadı. İşçi sınıfı payına acı bir kayıp yaşadık senin şahsında. Ama biz sınıf bilinçli işçiler olarak biliyoruz ki, bize çok güzel şeyler bıraktın. İşçi sınıfının eylemine ve mücadelesine güç katmak isteyen bir devrimciydin. Şiiri sevdirdiğin çocuklarının ve değerli eşinin, senin bıraktığın yerden devam edeceklerini, işçi sınıfının saflarında yoldaşça yerlerini her daim alacaklarını biliyoruz. LSG’deki öncü arkadaşlar olarak seni hiç unutmayacağız.

Veysel yoldaş ölümsüzdür!

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

Frankfurt LSG’den bir işçi

 

 

 

 

 

“Bıraktığın temiz ve onurlu
miras için minnettarım”

 

Veysel Akgül yoldaşın cenaze töreninde, aynı zamanda yoldaşı da olan oğlu tarafından yapılan konuşma…

Babam Veysel, yoldaşım Veysel

Bizimle her zaman eşit bir ilişki kurdun. Annemle sevgiye ve saygıya dayalı bir ilişkiniz vardı. Annemi hep sevdin ve değer verdin. Sizi örnek aldım kendime.

Devrimci olan birçok insan çevremizde senin gibi değil bu konuda. Benimle maç izlerdin, aslında pek sevmezdin futbolu. Ama sırf ben sevdiğim için izlerdin, ilgilenirdin. Hangi takımı tuttuğunu sorduklarında, Beşiktaş derdin. Halbuki bir tek oyuncusunu bile tanımazdın. Sırf heyecanımı ve ilgi alanımı paylaşmak için yapardın bunu.

Bahçeni, toprağı çok severdin. “Hüdavendigar Cennet Bahçesi” derdin, gülerdik.  Sadece insanlar değil, doğadaki tüm canlılar senin için değerliydi. Bir sineğin fotoğrafını çektiğini hatırlarım.

Her baba gibi, bizim için en güzeli, en iyisini isterdin

İkimiz de inatçıydık seninle. Ben daha çok anneci gibi dursam da seninle aramızda sandığımızdan daha büyüktü sevgimiz. Duygularımızı birbirimize söylemekte ikimiz de zorlanırdık.

Erkek egemen bir rol vermedin bana. Çünkü sen de öyle değildin. Bunu herkes bilir. Ben bazen delikanlıca, kadınlara karşı cinsiyetçi tepkiler verdiğimde veya kız kardeşime karşı bu tür tavırlar sergilediğimde, beni feodal olmakla eleştirirdin. Oysa genelde tersi olur.

Başka o kadar çok şey öğrettin ki…

Şimdi daha çok fark etmeye başladım, devrimci olmanın ne demek olduğunu. Paylaşmayı ve eşitliği öğrendim senden. 

Doğruyu ve yanlışı ayırmayı öğrendim. Okumayı sevdirdin. Şiirleri sevdirdin. Sorumluluk almayı öğrendim. Benden geçmişini sormamı isterdin. Çok anlatırdın bana gençliğini, devrimciliğe yeni başladığın zamanlarını, köyünü anlatırdın. Ailenin cezaevine girdiğini…

Şimdi bana biyolojik aileden daha büyük bir aile bıraktın. Büyük ailem olmasaydı, senin acını atlatamazdım ve seni sonsuzluğa uğurlayamazdım. Devrimciler ölmez çünkü.

Bu benim için bir onurdur, büyük bir şanstır. Bugün burada yoldaşlarımızla olabiliyorsam, acımı paylaşabiliyorsam, senin sayende bu.

Gerçekten takip etmekte çok zorlandım seni. Benim hatamdı, toyluğumdu belki biraz. Kendimi yeterince geliştiremedim belki. Kendimi her zaman biraz yetersiz hissettim senin karşında. Seni yeterince anlamakta zorlandım. Sen hep beni yukarıya çekmek istedin. Yeterince seni dinleyemedim, anlayamadım. Kendini kapatan bendim.

Kendim olmak istedim. Kendi tarzımı oturtmak, kendi yolumu bulmak istedim. Senin de buna saygın vardı. Anladım ki, senin değerlerine sahip çıkmak demek, iradene, dürüstlüğüne, devrimciliğine ve örgütlülükte ısrarına sahip çıkmak demektir. Benim için seni yaşatmak budur.

Şiiri sevdirdin bana her şeyden önce. Özel bir çaban vardı hep. Her kelimenin anlamını anlatırdın.  Devrimci ahlak, devrimci kişilik ve onurlu bir yaşamı miras olarak bıraktın bana. O yüzden gururluyum ve başım dik.

Her etkinlik öncesi, erkenden başlayan gözlerindeki sevinci ve heyecanı hiç unutmayacağım.

30 yıldır yere düşürmediğin kızıl bayrağını, onurla taşıyacağıma söz veriyorum.

Bana bıraktığın temiz ve onurlu isim için sana minnettarım.

Oğlun Öncel

 

 

 

 

 

“Mücadeledeki ısrarın bize yol gösteriyor”

 

Sevgili Veysel yoldaş,

İşçi sınıfı davasının yiğit bir sıra neferini, Veysel yoldaşımızı 23 Aralık 2020 tarihinde sonsuzluğa uğurladık. Seni kaybetmek, biz yoldaşlarını, dostlarını ve sevenlerini derin bir acı ve hüzne boğdu.

Değerli yoldaşım, seni böyle erkenden yitirmemizin asıl sorumlusu içinde yaşadığımız kokuşmuş sermaye düzenidir. Sana yoldaşlık sözü veriyoruz. Acımızı öfkemizle bileyeceğiz.

Canım yoldaşım,

Seni anlatmak, seni yazmak beni o kadar zorluyor ki nasıl başlamalı, nasıl anlatmalı diye kendi kendime soruyorum. İnsanın belki de hayatı boyunca hiçbir zaman unutamayacağı ortak değerler vardır. O değerler yaşamamızda geleceğin umutlarını taşır. Veysel yoldaş ile 1979-1980 yılları arasında Elbistan bölgesinde tanıştım. Ben de aynı bölgenin insanı olduğum için Veysel yoldaşla sık sık görüşürdük. Yoldaş o dönem bölgede faaliyet yürüten TKP/ML Hareketi saflarında mücadele ediyordu.

1980’deki 12 Eylül faşist darbesinin bir bütün olarak toplumsal muhalefete, ilericilere ve devrimcilere yönelik dizginsiz saldırıları ve tutuklamalar furyası, bir dizi devrimciyi illegal yaşamak zorunda bırakmıştı. Veysel yoldaş da bundan nasibini alanlardan biriydi. Belli bir süre Nurhak eteklerinde birlikte kaldık. Yoldaş maddi ve manevi olarak hep yanımızda oldu. Veysel yoldaş yoksul bir ailedendi. Yoksulluğa rağmen aile olarak ellerinde olanları devrimcilerle paylaşırlardı. Operasyonlar sonucu Veysel yoldaş düşmanın eline düştü. Haftalarca işkencelere maruz kaldı ve işkence altında kararlı bir devrimci duruş sergiledi. 5 yıl boyunca kaldığı Hatay cezaevinde de kendisiyle ilişkilerim devam etti. O dönem yoldaşın yazdığı mektuplarda Nazım ve Ahmet Arif’in şiirleri eksik olmazdı.

1986 sonlarına doğru yurtdışına çıkmamla kesintiye uğrayan ilişkilerimiz, 1988 sonlarına doğru yoldaşın yurtdışına gelmesiyle yeniden başladı. Devrimin bir dizi sorunları üzerine tartışmalarımız olurdu. Farklı düşünmemize rağmen ilişkilerimiz hep sıcak, samimi ve yoldaşçaydı.

Devrimci harekette eskiye takılıp kalmak isteyenlerle ileriye, proletarya sosyalizmine yönelenler arasında tartışma ve saflaşmalar yaşandı. Veysel yoldaş devrimci bir işçi olarak 90’ların ortalarına doğru politik tercihini sınıf devrimciliğinden yana yaptı. Siyasal yaşamının son 25 yılık döneminde TKİP saflarında mücadele etti ve son nefesini bir TKİP’li olarak verdi. O, partisinin saflarında görev ve sorumluluklarının bilincinde olan devrimci bir işçiydi.

Yoldaşla en az 35 yılık yoldaşça ilişkinin, mücadeleyi ortak omuzlamanın en mutlu günlerini birlikte yaşadık. Yoldaşın mütevaziliği, temiz kalbi, işçi sınıfı davasına bağlılığı, devrim ve sosyalizm mücadelesindeki ısrarı bize yol gösterecek.

Sevgili yoldaş, seni bizden koparan vahşi düzenden mutlaka hesap soracağız.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!

Yoldaşın Hoca