9 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-17

Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Saray rejiminin skandalları bitmiyor!
Demokrasi mücadelesi ve reformizm
Rejim, kurumları tahkim etmeye çalışıyor
Saray rejimi Karabağ’da da savaşı körüklüyor
AKP’nin vurucu gücü: Cemaat ve tarikatlar
10 Ekim Katliamı’nın faili sermaye devleti!
MİB: İşçi sınıfımıza açık mektup…
İşçi sınıfını hedef alan saldırı dalgası
Korona salgını da, işçilerin tepkisi de büyüyor!
Türkiye’de İşçi Hareketi - P. Kitaygorodski
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yı saygıyla anıyoruz…
Kriz, pandemi ve işçi sınıfını bekleyen felaketler
Milyarderler zenginlik rekoru kırıyor
Sudan hükümeti ile “Devrimci Cephe” arasında “barış”
Dünyadan işçi-emekçi eylemleri
Covid-19 döneminde kadınlara ve çocuklara ağır fatura
Pandemi ve eğitim hakkı sorunu
Eğitimde dinci-gerici kuşatmayı kıralım!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Metal işçileri başta olmak üzere işçi sınıfımıza açık mektup…

Hem sömürüye hem zorbalığa karşı mücadele!

 

Arkadaşlar, kardeşler!

Tek adama dayalı AKP-MHP iktidar bloğu toplumu yönetemez hale geldikçe, krizler altında debelendikçe bizi birbirine düşman iki yapay kutba ayırmak için kirli oyunlar çeviriyor. Bunun son örneği, Türkiye toplumunun ‘zayıf karnı’ olan HDP ve onun üzerinden yapılan “terör propagandası”na dayandırılan yeni saldırı dalgasıyla gündeme getirildi.

Bir kez daha bir kısım yönlendirilmiş troller bizi siyaset yapmakla ve bölücülükle suçlayacaklar. Ancak biz, emperyalist-kapitalist sistemden bağımsız bir şekilde işçi sınıfımızın çıkarlarını savunmaya ve bu eksende siyaset yapmaya devam edeceğiz. Bunun bir yanı fabrika içindeki emek mücadelesi ise diğer yanı da genel toplumsal yaşamın kendisidir. Sessiz kalamayız, görmeden duramayız. Israrla ve sabırla sonucu ne olursa olsun işçi sınıfımızın birliği ve bütünlüğü için dünyanın neresinde olursak olalım genel doğruları olduğu gibi söylemek ve bu doğrular etrafında mücadele etmekle yükümlüyüz. Ezilen halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi de bunlardan biridir.

Bunun anlamı İspanya’da Katalan, Ortadoğu’da Filistinli, İngiltere’de İrlandalı, Amerika’da siyahi, Fransız sömürgeciliğine karşı Afrikalı olabilmek, onlar gibi düşünebilmektir. Türkiye’de ise Kürt olmaktır.

Bugünlerde özellikle Kürt emekçilerinin kendilerini ifade ettiği ve bütünleştiği HDP’ye dönük çok yönlü bir operasyon dalgası var. Bu bir ilk değil. Düzenin on yıllardan beri ördüğü baskılar zincirinin yeni bir halkasıdır. Türkiye’de ezilenler, yok sayılanlar, inkar edilip ötekileştirilenler, işçi sınıfının kendi bayrağı altında birleşip sınıfa karşı sınıf eksenli mücadeleyi geliştirene kadar yazık ki, son da olamayacaktır.

AKP-MHP iktidarı, krizler içine sürüklediği ülkeyi yönetemez hale geldikçe, “terör” safsatası ile halkları birbirine düşman etmek için kumpaslar kurmaya devam edecektir. Gidişat da bunu gösteriyor. Tarihi geçmiş dosyalar ile 2014 “Kobanê olaylarında” IŞİD vahşetine karşı yapılan eylemler sözde gizli tanıklar ve ifadeleri üzerinden yeni suçlar oluşturuluyor. Gözaltı ve tutuklama terörü devreye sokuluyor. Düzenin yasaları bile ayaklar altına alınarak seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları uydurulan “suç” ile “terörist” ilan ediliyor. Bu, AKP şahsında 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana yaşanan hezimetin dışa vurumundan başka bir şey değildir. 6 yıl boyunca öyle ya da böyle “anayasal” güvence altında HDP şahsında seçilen insanlar meşru olmayan bir yol ile cezaevlerine gönderildiler. Seçilmiş belediye başkanları tutuklanarak yerlerine kayyım atandı ve atanmaya devam ediyor.

Metal işçileri şahsında işçi sınıfımız emeğin korunması mücadelesinin yanında demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine de omuz vermeli, güç katmalıdır. Çünkü ekonominin tıkandığı, sosyal yıkımın derinleştiği, toplumsal sorunların büyüdüğü, toplumun adeta burnundan soluduğu bu dönemde AKP-MHP iktidarını ayakta tutacak tek şey baskı politikaları ve terör edebiyatı ile toplumu ayrıştırıcı politikalardır.

Baskıların artmasından da toplumun ayrıştırılmasından da en büyük zararı her zaman işçi sınıfı görür. Zira parçalanmış bir sınıfın kölelikten kurtulması mümkün değil. 2015’te metal fırtınada Türk Metal-MESS ittifakına karşı fabrikalarda söz, yetki, karar hakkını elimize almak istediğimizde, tepeden atama kayyum başkanlara başkaldırdığımızda nasıl her türlü baskı ve haksızlığa maruz kaldıysak, şimdi de 6 milyon kişinin oyunu alan bir partiye aynısı yapılıyor. Bu siyasi saldırıyı gerçekleştiren iktidar, bunu kullanarak biz işçileri de bölmek istiyor. Oysa bize gerekli olan, iktidarın bizi parçalama oyunlarına alet olmamak, yapay ayrımları bir kenara itmek, sınıfsal temelde birleşmek ve hem sömürüye hem zorbalığa karşı mücadele etmektir.

Metal İşçileri Birliği

 

 

 

 

 

Korona Salgını ve Tekstil İşkolu Raporu - 3

 

Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası’nın raporunun giriş bölümünü sunuyoruz. Raporun tümüne Kızıl Bayrak’ın internet sitesi kizilbayrak45.net üzerinden ulaşılabilir.

 

Fabrikalar salgının üssü haline dönmüş durumda!

11 Mart itibari ile ülke genelinde pandemi ilan edilmesiyle birlikte koronavirüs hızla yayılmaya devam ediyor. Ölümler her geçen gün artıyor. AKP iktidarı salgının ilk zamanlarından bu yana toplum sağlığına dönük adımlar atmadı. Tüm toplumu kendi kaderlerine terk ederek, yaşamlarını idame ettirmeleri istendi. Ama sermayedarlara devletin hazinesini ve işçi emekçilerin parası olan işsizlik fonunu açarak tüm ihtiyaçları karşılandı. İşçi ve emekçiler açlığa, yoksulluğa, sefalete terk edildi. Salgının hızla yayılması ile birlikte fabrikalarda ve işletmelerde göstermelik önlemler alındı. İşçiler kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin, telafi çalışma vb. saldırılarla karşı karşıya kaldı. İşsizlik sopasıyla sindirilmeye çalışıldı. Pandemiyi fırsata çeviren sermaye iktidarı çıkarılan yasaları kalıcı hale getirmek için adımları hızlandırdı.

Ülkede ekonomik ve siyasal krizin giderek derinleştiği bir süreç yaşanıyor. Bu sürece koronavirüsün ortaya çıkarttığı ekonomik kriz de eklenince AKP iktidarı Haziran ayı ile birlikte “Normalleşiyoruz” diyerek derinleşen ekonomik krizin önüne geçmeye çalışıyor. AVM’ler açıldı. Toplu taşımada yolcu kısıtlaması gevşetildi. Fabrikalara giden servislerin yolcu kısıtlaması vb. kaldırıldı. Fabrikalarda göstermelik olarak alınan önlemler dahi normalleşme süreci ile birlikte alınmamaya başlandı.

Tekstil işkolu bant usulü üretimin yaygın olduğu, beraberinde işlerin elden ele gezdiği, makinelerin art arda ya da yan yana çalıştığı, özetle bulaş riskinin yüksek olduğu bir işkolu. Normalleşme süreci ile birlikte fabrikalar salgının üssü haline geldi. Fabrikalarda basit ateş ölçümü, maske dağıtımı ve dezenfektan kullanımı dışında yeterli önlemlerin alınmaması -havalandırma, fiziki mesafe, düzenli test, çalışma süresinin kısaltılması, sağlıklı beslenme-dinlenme ve bilim insanlarının açıklamasına göre alınabilecek diğer önlemler- ve ortadan kaldırılmasıyla birlikte işçiler hayatlarını kaybetmeye başladı. İSİG Meclisi’nin raporuna göre toplam 258 işçi korona virüsten kaynaklı hayatını kaybetti. Bu rakama sağlık çalışanları da eklenince daha vahim bir tablo açığa çıktı. Fabrikalarda salgının hızlıca yayılması ile birlikte patronlar üretime ara vermek yerine çarkların dönmesi için devletten aldıkları destek ile kölece çalışma koşullarını işçilere dayattı. Dardanel’de “kapalı devre çalışması” adı altında işçiler fabrikaya kitlendi. Vestel’de 8 işçinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık bin işçinin pozitif olmasına rağmen üretim devam etti. THY işçisine ücretlerinde %50 ve %30 arasında indirime gidilmesi istendi. Bu süreçte işçi ve emekçilere dönük saldırılara hız verilirken, kısa çalışma ödeneğinin süresi uzatıldı. Yarı zamanlı çalışma, evden çalışma gibi esnek çalışma modelleri yaygınlaştı. Sermayedarlar ücretsiz izin yasası ile mükâfatlandırıldı. 

İşçilerden fedakârlık bekleyen iktidar, pandemide patronları zengin etmek için canla başla çalıştı. Öyle ki bu dönemde milyoner sayısı arttı. İşçi-emekçilerin gelen zamlar, çıkarılan yasalarla ise ücretleri her geçen gün eridi.

AKP iktidarı gelinen noktada salgının hızla artmasının sebebi olarak yine toplumu suçluyor. Onca eziyeti işçi-emekçiler çekmemiş gibi AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan açıklamasında “Ne yazık ki uyarımıza halkımız ciddi manada dikkat etmedi. Mecburen şimdi tekrar işi sıkmak zorundayız” diyebiliyor. Ama biz “Devlet olarak gerekli önlemleri almadık. Patronların karları için üretime ara vermedik. Salgının hızlıca yayılacak yerler olan AVM’leri açtık. Fabrikalarda ve işletmelerde yeterli önlemlerin alınmasını sağlamadık.” diyemiyorlar.

Salgının ilk günden itibaren AKP iktidarı ve sermayedarlar salgını fırsata çevirdi. İşçi ve emekçiler “Yaşamak mı?”, “fabrikalarda ölmek mi?” ikileminde kalarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Tablo bizler sessiz kaldıkça ağırlaşacak. Saldırılara karşı örgütlü bir karşı duruş bizlerin ellerinde. 

Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası olarak pandemi süreciyle hazırlıklarına başladığımız ve ilk ikisini Nisan ve Mayıs aylarında yayınladığımız “Pandemi ve Tekstil İşkolu” raporunun Mayıs ayı sonrasını kapsayan 3. dosyasını yayınlıyoruz.