23 Ağustos 2019
Sayı: KB 2019/30

AKP-Erdoğan diktasından yeni kayyım darbesi...
İşçi sınıfı ve emekçiler rejimin savaş histerisine karşı direnmeli!
Savaş çığırtkanlığı ve “güvenli bölge” hesapları
Türkiye’nin genelinde doğa katlediliyor
Sermaye, AKP, sendikal bürokrasi...
Sendikal bürokrasiyi parçalamak için mücadeleyi yükseltelim!
Birleşik sınıf hareketi için mücadeleye!
Petrol-İş Sendikası Genel Kurulu yaklaşırken...
Bir işçi direnişi daha sendika bürokrasisi eli ile bitirildi!
Yine Petrol-İş, yine satış!
TİS süreçleri, ekonomik kriz ve sınıf mücadelesi üzerine
Keşmir’de yeni gerilim
Ortadoğu’da güç dengeleri değişiyor, siyonist rejim diken üstünde
Yunanistan’da liberal reformizmin yarattığı hayal kırıklığı
Son nefesine kadar devrimin bir emekçisi ve sıra neferi
“Hep seninle olacağız sevgilimiz, annemiz, büyük annemiz, yoldaşımız, Zeliş’imiz...”
YTÜ öğrencileri ne istiyor?
Kapitalist devletlerin karanlık yüzü: Tarikatlar
Sınıf bilincinden yoksun olmak ve Suriyeliler
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Etkinlikleri üzerine…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Türkiye’nin genelinde doğa katlediliyor

 

Doğanın talan edilmesi ve rant alanlarına çevrilmesi kapitalistlerin başlıca faaliyetleri arasında yer alır. Sömürme hırsı ile gününü gün etmeye, durmaksızın kârlarını katlamaya bakan sermayedarlar dünyanın ve insanlığın geleceğini zerrece umursamazlar. Onların hesaba katmadıkları gelecek ise hep mücadele etmekte olanların; emeği, doğayı, insanlık değerlerini savunanların gündemindedir.

Bu dünya torunlarımızın bize emanetidir. Tabii bu bakış açısı para uğruna gözü dönmüşlerin umurunda değildir. Çevrenin tahrip edilmesi yalnızca gelecek için değil, bugün de büyük sorunlar yaratıyor. Ekosistemdeki diğer canlı türleri, su, hava, tarım alanları gibi her şeyi yıkıma uğratan kapitalist yağma ve talan yaşamı tehdit etmeye devam ediyor.

Türkiye’nin neredeyse her köşesi ekolojik yıkım projelerine dönüştürülmüş vaziyette. Korunma amacıyla belirlenmiş sit alanları, tarihi kalıntılar, ormanlar imara açılıyor. Maden ocakları, taş ocakları ya da JES, HES, baraj gibi projeler ile doğada katliamlar gerçekleştiriliyor.

Kaz Dağları, Munzur, Şirince, Hasankeyf, Salda Gölü, İstanbul’un Kuzey Ormanları ve daha birçok bölgede Türkiye’nin ciğerleri sökülüyor, tarih yok ediliyor, ekosistemin dengesi bozuluyor. Maden çıkarmak için patlamalar yapıldığında yeraltı sularının yatak değiştirmesi veya kuruması söz konusu. Altın madenlerinde kullanılan yöntemlerden biri olan siyanürlü ayrıştırmanın ve siyanür atıklarının çevreye ve insanlara verdiği zarar altından elde edilen kâr ile kıyaslanamaz.

Kaz Dağları’nın Çanakkale tarafı, ülkede en fazla altın madeninin çıkarıldığı, en fazla kömür santraline sahip bölge olarak biliniyor. 398 noktada maden araması yapılıyor. Kanadalı Alamos Gold şirketinin ve taşeronu Doğu Biga Madencilik’in çıkardığı altın için TEMA vakfının verilerine göre 195 bin ağaç kesildi, Orman Genel Müdürlüğü’ne göre 13 bin 400 ağaç. AKP sözcüleri, Kaz Dağları için seslerini yükseltenlere, “İki yıldır ağaçları kesiyoruz, bugün eylem yapmanın ağaçlara faydası yok” gibi pervasız yanıtlar yetiştiriyorlar. Utanmadan bir de bu madenlerin sağlayacağı 5-6 yıllık istihdamdan söz açıyorlar. Güya maden çalışmaları tamamlandıktan sonra çevresel rehabilitasyon yapılacağı da vurgulanıyor.

Ülkenin yeraltı zenginliklerini bir yandan emperyalistlere peşkeş çekerken, diğer yandan “millilik”ten dem vuran AKP iktidarı, yerlisi yabancısıyla tüm sermaye sınıfının temsilcisidir. Doğanın ve insanlığın düşmanı olan kapitalistlerin düzenini layıkıyla sürdürmektedir. Doğu Biga Madencilik şirketine çeşitli vergi istisna ve indirimleri ile 865 milyon lira bedelli yatırım teşvik belgesini vermiş olan sermaye devleti, ülkenin doğal yaşamına zarar verme uğruna yasal her türlü işlemleri de kolaylaştırmaktadır. Alamos Gold CEO’su, gerekli izin ve belgeleri bu kadar kolay alabileceklerini beklemediklerini söyleyerek bunu açıkta teyit etmiştir.

Öteki bir yağma hedefi, Dersim’dir. 145 maden projesinin bulunduğu Dersim’de 43 bin hektarlık bir alanın daha maden sahası ilan edilmesi ile Munzur havzası devasa bir maden sahası haline geldi. Munzur’un Bern Sözleşmesi’ne1* göre Türkiye’nin en nadir sahası olduğu belirtiliyor.

Yine örneğin 12 bin yıllık tarihe sahip, Avrupa’da kurtarılması gereken 7 dünya mirasından biri olarak nitelendirilen Hasankeyf taşındı, yıkıldı ve sular altında bırakılacak.

Türkiye’deki su kaynaklarının %40’ına sahip ve Ege’nin en yüksek dağı olan Murat Dağı’nda da altın-gümüş madenleri için izin verildi.

Yeni hedeflerden bir diğeri olan Şirince’de ise mermer ocağı açılması kararı verildi. Ali Nesin, “Matematik Köyü’nün 1 km uzağına mermer ocağı yapma kararı almışlar. Bu karar Şirince’nin, zeytinciliğin, turizmin ve Köyümüzün güzelliğinin, belki de kendisinin sonu demektir. Matematik Köyü’ne yapı izni vermeyenler, okul kurmamızı engellemeye çalışanlar, doğayı tahrip edenlere, rant peşinde koşanlara tüm kapıları açıyorlar” paylaşımında bulunarak tepkisini dile getirdi.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Hatırlanacağı üzere sermaye devleti yakın zamanda ODTÜ’de Kavaklık katliamını gündemde getirmişti. Kaz Dağları, Munzur, Şirince, Salda Gölü vb. neredeyse her yerde bu tahribatın yapılması, toplumsal muhalefetin zayıflığından kaynaklıdır. Sermayenin dizginlenmesi için Haziran Direnişi dahi yetersiz kalabilmektedir. Kapitalizmin doğa kıyımı ancak bu düzeni alaşağı etme kudretine sahip sınıfın tarihsel sorumluluğuna sahip çıkması ve mücadeleye atılmasıyla engellenebilir.


Dipnot

* Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern 1979)