10 Mayıs 2019
Sayı: KB 2019/19

Seçim sisteminin iflası!
İstanbul seçimleri ve devrimci sınıf tutumu
ABD’nin Patriot’ları, Rusya’nın S-400’leri ve Türkiye’nin çıkmazı
Güler yüzlü kapitalizm mi, sömürünün olmadığı sosyalizm mi?
Kayseri 1 Mayıs’ı ve ötesi
Sendikal bürokrasi kaleyi içeriden çökertme peşinde!
Krizin etkileri, taleplerimiz ve emeğin korunması mücadelesinin önemi
Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu üzerine
Esenyurt’ta işçilerle kurultay hazırlık anketleri
Greif Direnişi ve Metal Fırtına deneyimleri üzerine
ABD’nin Venezuela’da rejim değişikliği operasyonu
Filistin halkının direnişi “Asrın Anlaşması”nı bozguna uğratacaktır!
1 Mayıs aynasında Sarı Yelekliler
Stalingrad’dan Berlin’e Kızıl Ordu’nun faşizme karşı zaferi
Ailenin bütünlüğü, sömürü düzeninin devamı
Kapitalizmin güncel resmi: Soma Katliamı
15 Mayıs Kürt Dil Bayramı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Güler yüzlü kapitalizm mi, sömürünün olmadığı sosyalizm mi?

 

İşçi ve emekçilerin güçlü ve kitlesel katılımına sahne olan, kendilerine yönelik saldırılara karşı anlamlı tepkiler gösterdiği bir 1 Mayıs’ı geride bıraktık.

Erdoğan karşıtı ittifak 1 Mayıs gösterilerine kendi gücünü yansıtmaya çalıştı. Bir düzen partisi olarak CHP’nin katılımı özellikle dikkate değerdi. Bu tablo toplumsal mücadele dinamiklerinin düzen soluna yedeklenen önemli bir kesiminde genel bir iyimserliğe yol açtı. Erdoğan AKP’sinin yolun sonuna yaklaştığı görüntüsü bu kesimde belirli bir motivasyon yarattı.

Dinci-faşist koalisyon tarafından ezilen demokratik istemler, baskı altına alınan hak ve özgürlükler vb. nedeniyle karamsarlığa gömülen kesimlerde 31 Mart sonrasında umutlu bir atmosfer oluştu. 1 Mayıs ve sonrasında yaşananlar emekçilerde her şeyin daha iyi olacağına dair inancı arttırdı. Kuşkusuz uzunca bir süredir geriletilmeye çalışılan Erdoğan AKP’sinin fazlasıyla zorlu bir döneme girdiği ortadadır. AKP-MHP koalisyonunun güç kaybetmesi çeşitli kesimlerdeki iyimserliği daha da arttıracaktır. Keza seçimlerin yenilenecek olması bile Erdoğan karşıtı ittifakı güçlendirmeye adaydır. Öte yandan bu tepki sadece seçim günü oy tercihiyle de sınırlanmayacaktır. YSK kararı sonrası İstanbul’un belli bölgelerinde sokağa yansıyan eylemler dikkate değerdir.

Gelişmelerin toplumun çeşitli kesimlerinde bu kadar iyimser bir hava yaratmış olması, bir durumdur. Ancak gerçekler bambaşka bir şeydir. Her iki kampın da sermaye sınıfının çıkarlarını koruduğu gerçeği orta yerde durmaktadır. Sermaye devleti için iki kampa bölünmüş bir siyasal iklim de pekala tercih edilebilir bir seçenektir. Örneğin ABD’deki politik zemin de cumhuriyetçiler ve demokratlar arasında iki ana politik kampın çekişmesine sahne olmaktadır.

Bugünün Türkiye’sinde işçi ve emekçilerin çıkarları halihazırda yaşandığı gibi böyle bir politik kamp etrafında toplanmak olmamalıdır. Önemli bir sol çevreyi şemsiyesi altına almış olan, HDP’yi de bir şekilde kendi açtığı kanala çeken CHP merkezli bu kamp baharı getiremeyeceği gibi baharın müjdecisi de olamaz. Sınıflar mücadelesinin katı gerçekleri orta yerde duruyorken düzen partilerinden birinden “müjde” ummak, abesle iştigaldir.

Sermayenin bir sınıf olarak iktidarını sürdürdüğü günümüz koşullarında, CHP politikasının geniş bir sol cepheyi şemsiyesi altında toplamış olması sadece düzenin bir başarısıdır. Laftan ibaret, kulağa hoş gelen o “kapsayıcı” söylemlerin içi boştur. İlkesi, hiçbir tutarlılığı ve programı yoktur. CHP’nin bu pragmatist politikasının işçi sınıfının ileri bölüklerinde de etkisini göstermesi muhtemeldir.

En basit haliyle CHP işçi ve emekçilere aşırılıklardan arındırılmış, güler yüzlü bir kapitalizm vaat etmektedir. Erdoğan’ın despotluğundan, kabalığından, baskıcı rejiminden bıkmış olanlara umut olarak sunulan bahar, güler yüzlü kapitalizmden başka bir şey değildir. Oysa asıl mesele sömürünün devam edip etmeyeceğidir. Böyle bir gelecek ise ancak doğru yerde konumlanarak kazanılabilir.

İşçi ve emekçilerin çıkarına tek gerçek kamplaşma emek ve sermaye arasındaki saflaşmadır. İşçi sınıfının, emekçilerin, yoksulların kurtuluşu sermayenin sınıf egemenliğine karşı verilecek mücadeleyle gerçekleşebilir. Devrim ve sosyalizm hedefinden saptırılmış hiçbir yol ve yöntem bu kapitalist sistemde kalıcı çözümler yaratamaz. Düzen solunun yeşerttiği umutların yine düzenin bir başka gerici faşist aygıtının estireceği fırtınalara dayanma gücü yoktur. Sadece işçi sınıfının iktidarı için değil, en temel demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması için bile dişe diş bir mücadelenin verilmesi gerekmektedir. Bu mücadele ise sermayeden, onun düzen içi sol görünümlü partilerinden bağımsız bir politik hatla mümkündür.