16 Mart 2018
Sayı: KB 2018/11

Savaşa ve işgale karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Kadına ve çocuğa yönelik istismara karşı mücadele
Dünden bugüne tek tip kıyafet
Sermaye devletinin “çılgın” yıkım projeleri
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi mutlaka engellenmeli!
Berkin Elvan katledilişinin 4. yıl dönümünde anıldı
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı Sonuçları
Metalde kıyımlar başladı!
Sağlık çalışanları tükeniyor, intihar ediyor, şiddete uğruyor
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - I - H. Fırat
Alman ve Türk sermaye devletleri arasındaki kirli pazarlıklar üzerine
Almanya’da büyüyen yoksulluk ve yabancı düşmanlığı
İnsan ve kadın olmanın ağır yükünü omuzlayan Olga Lyubatoviç
Karanlığa inat, 8 Mart’a kadınların öfke ve tepkisi damgasını vurdu!
Kızıl fularlı kadınlar yürüyor
Sermayenin gözünden mesleki eğitim
İstanbul direnişi yol ayrımında…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya’da büyüyen yoksulluk ve yabancı düşmanlığı

 

Sosyal devlet” olarak geçinen Alman devleti dünyanın en zengin devletlerinden birisi olsa da ülkedeki yoksulluğa, işsizliğe ve perspektifsizliğe karşı hiçbir önlem almıyor. Tam tersine, kapitalizmin 2008 krizinden beri derinleşen bu sorunları teşvik ediyor. İktisadi ve sosyal sorunların yarattığı sonuç ise ülke çapında bir sağa kayıştır. Böylece ırkçılık ve faşizm son yıllarda hem yasal alanda sağcı partilerin yükselişi ile hem de yasadışı alanda özellikle mültecilere karşı yapılan saldırılarla tırmandı.

Yoksul ile zengin arasındaki uçurum

Avrupa ülkeleri arasında kriz zamanını en iyi atlatan ülke olan Almanya bu üstünlüğüne rağmen yoksulların daha da yoksullaşmasına yol açmıştır. Yoksulluk oranı bugün yüzde 15,7’e ulaşmış bulunuyor. Yani neredeyse 13 milyon insan insanca bir yaşamdan dışlanıyor. Bu sayının büyük bir kısmını göçmenler oluşturmaktadır. İstatistiklerde Almanya’da yaşayan göçmenlerin üçte birinin yoksulluk sınırı altına düştüğünü görebiliyoruz.

Çocuklarda bu oran yüzde 20 ile daha ürkütücü bir boyuttadır. Her 6 çocuktan biri Hartz IV denilen işsizlik parasından geçinen bir ailede yaşıyor. Çocuğunu yalnız büyüten annelerin yarısı ise sosyal yardımlara muhtaç. Almanya’da Hartz IV ve sosyal yardım ile geçinmek en iyi durumda bile temel ihtiyaçların karşılanmaması demektir.

Toplumda aynı zorlukları çeken bir diğer grup da emeklilerdir. 2006’da emeklilerde yoksulluk oranı %10 iken, bugün %16’ya yükseldi. Maaşları geçinmeye yetmediği için bir milyona yakın emekli hâlâ çalışmak zorunda kalıyor. 2012’de bunların 128 bini 75 yaş üstündeydi.

En büyük sefaleti çeken insanlar hâlâ evsizlerdir. Toplam olarak ülkede 860 bin insan evsiz barksızdır ve bu sayı gitgide artıyor. 2014’ten beri evsizlerin sayısı iki katına çıktı. Genelde yoksulluğa ve sefalete yol açan nedenler çoğunlukla işsizlik, yükselen kiralar ve giderler, düşük ücretler ve son olarak sürekli artan borçlardır. Yetişkin insanların 10’da biri borçları altında eziliyor. Borçlu olanların sayısı geçen seneye göre 65 bin kişilik artışla 7 milyonu bulmuş durumda. Kendilerini kurtarmak amacıyla Alman nüfusunun bütün bu yoksul kesimleri daha fazla borçlanabiliyor veya daha fazla şeyden vazgeçmek zorunda kalıyorlar. Hatta mecbur kaldıkları için aşevlerinde sıraya giriyor ve en kötü ihtimalde dileniyorlar.

Kapitalist sistemin doğasında olan adaletsizliği görmek için derinleşen yoksulluğun karşısındaki zenginliğe bakmak yeter. Almanya’daki insanların en zengin %10’u var olan bütün zenginliklerin %65’ini elinde bulunduruyor. En zengin 45 milyarder, nüfusun yarısından, yani 42 milyondan daha fazla servete sahip. Zenginlerin sayısı düştükçe, yoksulların sayısı gittikçe artıyor.

Yoksulluğun ihracatçısı Alman emperyalistleri

Emperyalist Alman devleti sadece Almanya’da değil, işgalci saldırgan politikasıyla yoksulluğu ve sefaleti bütün dünyada yayıyor. Ya NATO adına doğrudan savaşlara katılarak ya da zayıf ülkelerin pazarlarını ele geçirip insanları en düşük ücretlerle sömürerek, dünya halklarını büyük yıkımlara maruz bırakıyor. Bir başka önemli faktör, emperyalist devletlere, işbirlikçilerine ve Ortadoğu’da kirli savaşlar yürütenlere sattığı silahlardır. Bunun sayesinde Almanya dünyada en çok silah satan ülkeler arasında yine yükselip 4’üncü sırada yer alabildi. Alman emperyalizminin, bugünkü insanlık tarihinde yaşanan en büyük mülteci krizindeki payı apaçıktır.

Mülteciler yurtlarını ve geçmişini arkada bırakarak, açlıktan ve çaresizlikten kurtulmak için, daha iyi bir yasam sürdürmek umuduyla Almanya’ya sığınıyorlar. Bundan dolayı 2015’ten beri PEGIDA ve AfD gibi ırkçı faşist hareketlerde gözle görülür bir büyüme yaşanıyor. Mülteciliğin ve sığınmacılığın asıl kaynağına işaret etmek yerine Alman halkının duygularından faydalanarak yabancılar hakkında bir korku yaratılıyor. Fakat sağa kayışın tek nedeni mülteci akımı ve Müslümanların Avrupa’ya sığınması değildir. Daha önce belirtildiği gibi Almanya’da yoksulluk sorunu diye bir gerçek var. Bunun ile sağa kayış arasındaki bağlantıyı kavramak için, ırkçılığın ve faşizmin nerede en güçlü olduğuna bakmak yeterlidir.

Yabancı düşmanlığının kalesi Doğu Almanya

Faşizm potansiyelinin en güçlü olduğu bölge Doğu Almanya’dır. 2017’de AfD, Doğu Almanya’da Merkel’in partisi CDU’dan sonra en güçlü parti olmayı başardı. Bu başarının gerisinde ne var diye sorulursa, Doğu Almanya’daki işsizlik ve yoğun sömürü göze çarpar. Berlin duvarının çöküşünden sonra neredeyse 30 yıl geçmiş olsa da, ülke hâlâ ikiye bölünmüş durumda. Almanya’nın doğu eyaletlerinde ücretler batıdakilere göre iki kat, hatta bazen üç kat daha düşüktür. Bununla birlikte emeklilik maaşlarında da büyük bir eşitsizlik oluşuyor.

İşsizlik oranları karşılaştırıldığında da benzer bir durum görülür. Batı Almanya’da işsizlik oranı resmi olarak %5 iken, Mecklenburg-Vorpommern veya Sachsen-Anhalt gibi doğu eyaletlerinde işsizlik oranı %9’a yaklaşıyor. Doğu Almanya’daki yoksulluk ve eşitsizlik 2017 federal seçimlerini oldukça etkiledi. Bütün eyaletlerde faşizmin parlamenter kolu olan AfD sadece dört sene içinde eski oylarına ortalama yüzde 15 daha ekledi. Aynı zamanda yabancılara karşı saldırılarda ve mülteci kamplarının kundaklanmasında müthiş bir artış yaşandı. “Yurttaş savunması” denilen beyzbol sopalarıyla silahlanmış sağcı çetelerin özellikle doğu eyaletlerinde oluşup çoğalması da bir tesadüf değildir.

Almanya’da yoksulluğun daha da derinleşeceği kesindir. Dolayısıyla faşizm ve ırkçılığı besleyen gelecek korkusu da artacaktır. Emperyalist Alman devleti “böl ve yönet” politikasıyla, kirli yöntemlerle bundan faydalanıp sömürüyü daha da yoğunlaştırmak istiyor. Sürekli işten çıkarmalar planlıyor ve sosyal hak gaspları gerçekleştiriyor. Kapitalist sistemin yarattığı acılardan ve günbegün büyüyen faşizm tehlikesinden kurtulmak için, işçi ve emekçilerin yürüyebileceği tek yol örgütlü sınıf mücadelesidir. Artan öfkeyi sorunların kaynağı sermaye devletine yönlendirebilirse, ne mülteci diye bir düşman kalır ne de sınıf kardeşleri arasında bölünmeler.


 
§