Nebiha Aracı katledilmek istendi, sahip çıkanlar işkence gördü!
Devlet terörü sokakta, karakolda, hastanede...
Yenibosna 75. Yıl Karakolu’na yönelik gerçekleştirilen silahlı eylemin ardından Nebiha Aracı olay yerinde yakalanmış ve 4 saat boyunca hastaneye götürülmeyerek linç edilmek istenmişti.
Saat 22.00’de sağlık sorunu olmaksızın gözaltına alınan Aracı, saat 02.00’de hastaneye getirildiğinde ağır yaralıydı ve yoğun bakıma alındı. Aradaki 4 saatlik süre zarfında ağır işkence gören Aracı’nın vücudunun her yanı darp edilmişti. Burnu kırılan Aracı’nın kafasının arka kısmı da tamamen kırılmıştı. İki gün hastanede tedavi gören Aracı ikin gün sonra tekerlekli sandalye ile hastaneden çıkarılarak adliyeye götürüldü.
Adliyede Savcı Ekrem Beyaztaş tarafından ifadesi alınan Aracı gördüğü kötü muamele ve işkenceyi savcılıkta ve mahkemede anlattı. Soruları yanıtlamayarak susma hakkını kullanan Aracı tutuklanmasının ardından sağlık durumunun ciddiyeti nedeniyle yeniden Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi.
Vali işkenceyi kabul etti!
Aracı’ya yapılan işkence aleni olmasına rağmen boyalı basın olaya suskunlukla yaklaşmayı seçmiş ve çelişkili-çarpıtılmış haberlerle yetinmişti.
İstanbul Valisi’nin Radikal’in yazıişleri bölümüne yaptığı açıklamalar ise işkenceyi kabul ettiğini gösterdi. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu kendisine karakolda işkence konusunda sorulan soru üzerine “75. Yıl Karakolu’ndaki olayla ilgili de derhal soruşturma başlattık, detaylarını ortaya çıkaracağız. Kim olursa olsun, haksız işlem, yapanın yanına kalmaz” ifadelerini kullandı.
Vali bununla birlikte polisler hakkında delillerin karartılması olasılığı bulunmadığı için görevden uzaklaştırma tedbiri alınmadığını kaydederek işkencecileri bir kez daha koruma yoluna gitti.
Desteğe gelenlere gözaltı ve darp
Aracı’nın ağır yaralı biçimde hastanede olduğunun öğrenilmesinin ardından 9 Aralık’ta hastane önüne giden 9 TAYAD’lı gözaltına alındı ve iki gün tutulduktan sonra mahkemeye çıkarıldı. İki kişi tutuklandı.
İkinci gün yani 10 Aralık günü ise hastanenin önünde toplanan ve pankart açan TAYAD’lılar daha eyleme başlamadan polisin vahşi saldırısına maruz kaldı ve gözaltına alındı. Pankartı yırtan polis avukatlara tokat atacak ve onları da tartaklayacak kadar pervasızlaştı. Öyle ki çevredeki duyarlı bir kişinin “ne yapıyorsunuz siz” şeklindeki müdahalesi dahi polisin saldırısı ile karşılandı.
Gözaltı işleminin ardından polis terörü araçlarda ve karakolda da sürdü. Ters kelepçelenen devrimciler gözaltına alındıkları sabah saatlerinden akşam 22.00’ye kadar bu şekilde araçta bekletildiler. Araçlarda tutulan devrimcilerin avukatlarıyla görüşmeleri de engellendi.
Burada da polis şiddeti devam etti ve yaşanan saldırılarda çok sayıda devrimci yaralandı. Neredeyse tamamı yaralı olan devrimcilerin çoğunun dudağı, kaşı, patlamış, göz kapakları açılmıyor. Bir kişinin kafasının yarısı darp nedeniyle şişmiş. Birçok kişinin bacaklarında ciddi yaralanmalar var. Ters kelepçeden dolayı da kolları şişmiş durumda. Astım ve benzeri kronik hastalığı olanlara da ilaçları verilmiyor.
Devrimci basına saldırı
Polisin saldırganlığı devrimci basını da hedef aldı. Eylemi izleyen Kızıl Bayrak yazıişleri müdürü Tayfun Altıntaş da eylem sırasında gözaltına alındı. Eylemi izlemek için hastane önüne giden Altıntaş’ın, eylem sırasında arkadan koluna giren polislerce gözaltına alındığı diğer devrimciler ile birlikte akşama kadar ters biçimde kelepçelenerek araçta bekletildiği öğrenildi. Uzun süre avukat ile görüşmesinin engellenmesi nedeniyle Altıntaş’ın gözaltında olduğu geç saatlerde öğrenilebildi. Tutsaklara yönelik kötü muamele sırasında polis boğulma aşamasına gelene kadar Altıntaş’ın boğazını sıktı ve darp etti.
Polisin devrimci basına yönelik pervasızlığı bununla da sınırlı kalmadı. Muhabirimizin profesyonel fotoğraf makinesi polis tarafından alınmasına rağmen el koyma tutanağına geçirilmediği öğrenildi. Bu durum akıllara Altıntaş’ın gazeteci kimliğinin ve eyleme devrimci basın olarak katılmasının gizlenmesi için başvurulan bir oyun olabileceğini getiriyor.
Aracı infaz edilmek istenmiştir!
Nebiha Aracı’nın yakalandıktan sonra maruz kaldığı şiddet devlet terörünün geldiği yeri göstermekte. Kendilerine yönelik bir saldırıya karşı aşağılık yüzleri açığa çıkan kolluk güçleri bir kadın devrimciyi dört saat boyunca döverek ve hastaneye götürmeyerek katletmeye çalışmıştır.
Tıpkı Alaattin Karadağ’ın ve Hasan Selim Gönen’in benzer biçimlerde yaralı halde bekletilerek infaz edilmeleri gibi Aracı da insanlık dışı işkenceye maruz kalmış ve belli ki ölmesi için hastaneye getirilmiştir.
TAYAD’lı ailelerin hastane önüne giderek sahip çıkmak istemesi de polisin aynı saldırganlığının devamı ile yanıtlanırken verilmek istenen mesaj polisin keyfi biçimde infaz edebileceği ve buna kimsenin karışamayacağıdır. Polis bu infazın belgelenmemesi için de devrimci basını susturmaya kalkmıştır.
Burjuva basın ise yaşanan yargısız infaza ve işkenceye dair uzun süre tek kelime yazmayarak düzen cephesinin son halkasını tamamlamıştır. Ancak bu ülkenin devrimcileri ve devrimci basın emekçileri, polis terörüne karşı durmaya ve devrimci militanları sahiplenmeye devam edecektir.
Kızıl Bayrak gazetesinin Tayfun Altıntaş ile ilgili açıklamasından...
(...) Katliamcı devlet, işkence ile bir devrimciyi katletmeye çalışması yetmiyormuş gibi ona sahip çıkmak isteyenlere de vahşice saldıracak denli pervasızdır. Dahası işçi ve emekçilere gerçekleri ulaştırmaya çalışan devrimci basını da susturarak pervasızlığını ve keyfiyetini gizlemeye çalışmaktadır. Polis devrimci basına saldırırken, burjuva basının yayınladığı çarpıtılmış haberler polisin yaptığı işkenceyi gizlemekte, TAYAD’lı ailelerin eylemini bile türlü karalamalar ve yalanlarla yansıtmaktadır. Bu durum devrimci basının devlet için yarattığı korkuyu ve bununla birlikte toplumun gerçeklere ulaşması açısından önemini göstermektedir. Onlarca gazetecinin tutuklu olması bile bunun bir sonucudur. Tayfun Altıntaş da devletin pervasızlığını Kızıl Bayrak sayfalarına taşımak ve işçi-emekçilere yansıtmak üzere gittiği eylemde bizzat bu pervasızlığın ve saldırganlığın hedefi olmuştur.
Ancak ne devrimciler bu pervasızlığa pabuç bırakacak, ne de devrimci basın işçi ve emekçilere sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesini ulaştırmaktan imtina edecektir.
Kızıl Bayrak
11 Aralık 2012
|