İşçi ve emekçilerin acil isemleri bakımından yerinde ve isabetli olan bir şiar, bir parti ya da akımın bu istemleri ve onların ifade buldugu şiarı ele alışı bakımından tümüyle başka bir anlama gelebilir. Kendiligindenlik durumu sınıf hareketi içinde olagan bir görünümdür. Fakat bu kendiligindenligi alıp kendisi için bir mücadele platformu haline getirmeye kalkacak her parti ya da akım, kendiligindencilik denilen ve reformizmde ifadesini bulan bir konumun saf temsilcisi olacaktır. İşçilerin ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını düzeltmek, demokratik hak ve özgürlükleri kazanmak için verdikleri mücadele tümüyle olagan ve zorunludur. Fakat biliyoruz ki, bu çerçeveyi alıp bundan genel bir mücadele platformu yaratmaya çalışmak, evrensel planda reformizmin tüm tarihsel temelidir.

Dolayısıyla, “İş-Ekmek-Özgürlük!” sloganına ilişkin asıl tartışma da, bu sloganın dile getirdigi istemlerin işçi sınıfı hareketinin bugünkü durumu bakımından anlamı degil, fakat kendini bu sloganla özdeşleştiren akımın (ki gerçekte bu günün Türkiye’sinde birden fazla gruptan oluşmaktadır.) bu slogan karşısındaki konumudur. Demek oluyor ki, sorun bir pratik istemler sorunu degil, teorik-siyasal perspektifler sorunudur. Sınıf hareketinin mevcut durumu ve düzeyi ile ilgili degil, onun “öncü”sü olmak ve ona önderlik etmek iddiasındakilerin ideolojik konumuyla ilgilidir.

Demek oluyor ki, sınıf hareketinin bugünkü acil istemleri bakımından son derece masum görünen bu slogan, “İş-Ekmek-Özgürlük!”, eger sınıf hareketine “önderlik” iddiasındaki bir hareketin stratejik perspektiflerini ifade ediyorsa, bu durumda, sınıf hareketinin devrimci gelişmesi ve işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesi önüne kurulmuş reformist bir barikattan başka bir şey degildir.