“Kürdistan’daki devrimci sürecin en büyük avantajı, toplumsal güçlerle devrimci politik öncünün buluşması, mücadelede devrimci bir önderligin varlıgıdır. Fakat tam da bugüne kadarki mücadeleyle katedilen mesafe ve yaratılan birikim, Kürt özgürlük hareketini belli bir gelişme sınırına da getirip dayamış bulunmaktadır. Son birkaç yılın olayları, Kürt ulusal hareketinin bu sınırları kendi gücüyle aşamadıgını, tüm çabalarına ragmen bunda zorlandıgını göstermektedir. Bunun hareketin önüne çıkardıgı ikilem de bugün artık netleşmiştir. Ya Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinden alınacak destekle Kürdistan’daki devrimci sürecin derinleştirilmesi yoluna gidilecek, gerçek bir eşitlik ve özgürlük mücadelesinde ısrar edilecektir. Ya da, bugüne kadarki kazanımlar sömürgeci düzeni bir “siyasal çözüm”e zorlamak dogrultusunda degerlendirilmeye, emperyalistlerin “siyasal çözüm” baskısından da yararlanılarak bu igreti sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır.

Birinci alternatifin gerçeklik kazanması, Kürdistan cephesinde degil fakat Türkiye’de yaşanacak gelişmelere, daha somut olarak işçi hareketinin yaşayabilecegi gelişmelere baglıdır. Fakat sınıf hareketinin bugünkü zayıflıgı ve genel planda Türkiye’deki sınıflar mücadelesinin güçsüzlügü, Kürt ulusal hareketini son zamanlarda “siyasal çözüm”e özel bir agırlık vermeye yöneltmiştir. “Siyasal çözüm” arayışlarına uygun düşen politik ve diplomatik açılımlara sürekli yenileri eklenmektedir. Böyle bir süreç kaçınılmaz olarak ulusal hareket içinde Kürt burjuvazisine yeni etkinlik alanları açmakta ve onun agırlıgını artırmaktadır. (...) Türkiye devrimci ve işçi hareketinden gerekli destegi yıllardır bulamayan Kürt özgürlük hareketinin bugünkü bu yönelimi şaşırtıcı degildir. Zira temelde köylülüge ve şehir küçük-burjuvazisine dayanan bir hareket kendi başına ulusal sorunun kurulu düzeni aşan bir çözümünü gerçekleştiremez. Dolayısıyla sorun, hareketin önderliginin kararlılıgıyla degil, dayandıgı toplumsal güçlerin gücü ve ufkuyla ilgilidir.”

EKİM 3. Genel Konferansı Bildirisi’nden...